'Darbeci yargı' nostaljisi
Hilal Kaplan
'Hukuk Skandalı: Başsavcı, soruşturmayı Bakanlık'tan gizlemiş
Türkiye, yeni bir yargı tartışmasıyla karşı karşıya. Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in 16 ilde dini cemaatlere yönelik soruşturma başlattığı ve bunu 2 yıl boyunca Adalet Bakanlığı'ndan gizlediği ortaya çıktı.'
Haber başlığı ve giriş metni, 2 Eylül 2009 tarihli Zaman Gazetesi'nden.
Aynı Zaman ve onun yayın çizgisindeki diğer gazeteler, bugün bırakın Cihaner gibi Cumhuriyet Başsavcısı olmayı, sadece Cumhuriyet savcısı olan Muammer Akkaş'ı,
Yine bırakın Adalet Bakanlığı'na haber vermemeyi, kendi amiri konumundaki Başsavcı'ya haber vermediği için kahraman ilan ediyor.
Üstelik İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı'nın, savcı Akkaş'ın kayıtlara farklı isimler girmek ya da hiç girmemek ve gizlilik kararı olan dosyadan basına belge sızdırmak gibi diğer 'suç'larını da sıralamasına rağmen…
Bu arada Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu da, 12 Eylül referandumu öncesindeki ayarlarına dönüp, anayasanın 138. Maddesini de çiğneyerek, kayıtsız şartsız savcı Akkaş'ı savunuyor.
Ortadoğu ve Balkanların en hızlısı olmaya layık bir performansla Danıştay da ne Adalet Bakanlığı'ndan ne de İçişleri Bakanlığı'ndan savunma istemeden 'adli kolluk yasası'nın yürütmesini durdurma kararına varıyor.
Savcılar iddianameyi yazıyor, el altından medyaya sızdırılıyor, kolluk kuvvetleriyle kapılara dayanılıyor, görevi gereği Başsavcı müdahale edince üst kurumlar hukuku ihlal etme pahasına devreye giriyor, medyadaki kâlemler savcıların iradesini kendi iradeleriymiş gibi sahiplenerek cansiperane savunuyor.
Bu işbirliği size de yargı darbesi dönemlerinden tanıdık gelmiyor mu? Acaba burada da, mesela 28 Şubat'ta olduğu gibi savcıları, hakimleri ve gazetecileri tek bir yöne doğru ileten brifingler verildi mi; verildiyse kim(ler) verdi diye insan merak ediyor.
Unutmadan, 'cemaat medyası'nın yıllarca'darbeci baro'diye haber yaptığı İstanbul Barosu da gecikmeden bu tiyatroya dahil olup savcı Zekeriya Öz'ü ve Akkaş'ı savunuyor. 'Doğan medyası', Sözcü, Aydınlık, vb. de aynı telden çaldığına göre tek eksiğimiz '367 Sabih' nâm Kanadoğlu ile Turgut Kazan'ın da bu savcılara sahip çıkmasıdır. Böylelikle 'eski Türkiye'nin tüm başat aktörleriyle Gülen Cemaati'ni biraraya getiren bu buruk tablo nihayete ermiş olacak…
Meselemiz 'Temiz Türkiye'ydi, değil mi?
Birisi 'cemaat düşmanı' mı demişti?
Çarşamba sabahı, ikinci bir soruşturmanın söz konusu olduğu ve yeni gözaltı dalgalarının başlayacağı haberi medyaya düştü.
Gelen haberlerse korkunçtu. Sanki 28 Şubat'ın bitiremediği işi nihayete erdirmek istermişçesine 'Anadolu sermayesi' deyince akla gelen kim varsa- Gülen cemaati bağlantılılar hariç- hedefteydi. Bin yıl süreceği söylenen o karanlıktan milletin alnının akıyla çıkardığı vakıfların, şirketlerin, kurumların bir çoğu listedeydi. Bu vesileyle esas 'irtica' ile kimin mücadele ettiği de ortaya çıkmış oldu…
Gariptir, Koç'un herhangi bir şirketinde rutin bir vergi araştırması bile başlasa 'zamanlama manidar' diyen ve geçtiğimiz ay boyunca 'Ak Parti, bütün cemaatleri fişliyor, bitirmek istiyor' tezini savunan 'cemaat medyası'ndaki arkadaşların hiçbirisi, bu durumda garipsenecek bir yan bulamıyordu. Ne yazık ki, yine âdeta kendi iradelerini savcıların iradeleriyle birleştirmiş gibilerdi.
Bu arada, mezkûr soruşturmaya imza atan savcı Akkaş'ın, Koç Grubu'nu Ergenekon'un finans ayağıyla ilişkilendiren 2010/857 nolu soruşturmadan Kanaltürk'ün İpek Grubu'na geçmesi üzerine çıkarttığı iddiasının da sosyal medyayı bugünlerde salladığını hatırlatalım.
İkinci soruşturmanın içeriğine bakınca, birincisinin 'peşrev' niteliğinde olduğunu görmek mümkündü. Ya oğlu Bilal Erdoğan üzerinden ya da Yasin El Kadı üzerinden dolaşarak hedefe Başbakan Erdoğan konulmuştu.
Yasin El Kadı, BM'nin 'El Kaide'ye destek verenler' listesinden çıkardığı ama Amerika'nın hâlen 'küresel terörist' olarak andığı Suddi asıllı bir işadamı. (Halk Bankası'ndan da en çok ABD şikâyetçiydi. İlginç, değil mi?)
Soruşturma dosyasına göreyse, yine 'yeşil sermaye'nin omurgalarından olan bir kurumun 'gizli iş ortağı'. 'Halka açık olan bir kurumun nasıl olup da 'gizli ortağı' olunabiliyor?' sorusuysa elbette merak konusu …
Bu isim üzerinden Başbakan Erdoğan ve hükümeti hakkında, Suriye meselesindeki duruşu vesilesiyle üretilen 'El Kaide yanlısı' imajı pekiştirilmek ve Başbakan Erdoğan'ın sadece ulusal değil, uluslararası alandaki itibarı zedelenmek istenmiş görünüyor.
Zaten Today's Zaman muhabirinin meseleyi 'Türk savcıları El Kaide bağlantılıların gözaltına alınmasını emretti. Erdoğan'ın atadığı polis şefleri reddetti' şeklinde duyurması, dün Emre Uslu'nun Ak Parti hükümetinin ülkeyi El Kaide'nin faaliyet alanına çevirdiğini iddia eden ve yine Today's Zaman'da yer alan yazısı da bu paralelde okunabilir.
Yeni Şafak