1947 yılına kadar tarih Pakistan diye bir devlet bilmezdi. Hindistan Müslümanlarının bir bölümü İslâm'ı esas alan bir devlet kurmak üzere harekete geçti.
Bu irade işgalci güç İngilizlerin iradesiyle buluşunca da, ortaya Pakistan çıktı.
Milyonlarca sivilin kanı aktı. Acaba bütün bunlara değecek miydi? Değmeyeceğini düşünen ulemâ, ayrılma fikrine başından beri karşı çıkmıştı. Bağımsızlıktan sonra ise Hindistan devletinin tehditleri altında yaşadı hep. Pakistan halkları (halkları diyorum zira Pakistan eyalet sistemine sahip çok dilli ve çok ırklı bir ülke) ne arzu ettikleri gibi bir İslâm devletine kavuşabildiler, ne de huzurlu ve müreffeh bir devlet kurabildiler. Kısacası müsaade etmediler.
Pakistan sıfırdan kurulmuş bir ülkedir. Kurulduğunda ne ordusu, ne bir bankası, ne de bir devleti devlet yapan müesseseleri vardı. Bunlara rağmen hem ordusunu kurdu, hem bankalarını... En büyük başarısı da nükleer silahları oldu.
Bu yazdıklarım yukarıda yazdıklarımla çelişmez. Gerçeğin farklı yönlerini ifade etmektedir, o kadar. Pakistan halkının kahir ekseriyeti fakruzaruret sınırlarında yaşamaktadır maalesef.
Bugün nükleer silahları olan tek Müslüman ülke Pakistan, bir kez daha parçalanmaya doğru sürükleniyor. İlk bölünmeyi 1971 yılında Doğu Pakistan'ın Bangladeş ismiyle ayrılıp bağımsız bir devlete dönüşmesiyle yaşamıştı. Çok kanlı bir bölünmeydi o. İki ülke ve iki halk arasındaki soğukluk hâlâ çok canlıdır...
Pakistan bugün yine bölünme tehlikesi yaşıyor. Dünkü bölünmede başta Hindistan olmak üzere hârici güçlerin büyük rolü vardı. Bugün de hârici güçler işbaşında. İlk bölünme ırk temelliydi. Bugün de Belucistan bölgesinde ırk temelli ayrılıkçı hareketler işbaşında. Ülkenin bütünlüğünü ciddi anlamda tehdit ediyorlar.
Ama dünyanın gündemini Belucistan’daki ayrılıkçı milliyetçiler oluşturmuyor. Kabil dışına çıkamayan Karzai hükümeti bile ayrılıkçı Beluçleri ağırlıyor. Kimin emriyle, niçin?
Lâkin dünyanın gündemini milliyetçi ayrılıkçılar değil de, uzun bir süredir özünde ayrılıkçı olmayan Pakistan Talibanı işgal ediyor. Amaçları Pakistan Anayasası’nın da bir gereği olarak kendi bölgelerinde Şeriat’ı tatbik etmek olan kabile bölgesinin silahlı insanlarını yani...
Ayrılıkçı olmayan kabileleri, Pakistan Hükümeti, Batı’nın dayatmaları karşısında yaptığı askerî çıkarmalarla zımnen ayrılıkçı fikirlere itiyor. Egemen bir devlet olan Pakistan’ın pilotsuz Amerikan uçaklarının bölgedeki sivilleri bombalamasına karşı vatandaşlarını koruyamaması da aynı duyguları kışkırtıyor.
Aslında bütün bunlar Batı’nın oyunlarının bir sonucu. Bölgeyi ve tarihini bilmeyen kişiler kolaycılığa kaçtığımızı veya komplo teorisine başvurduğumuzu düşünebilirler. Kesinlikle hayır. Bölgenin 30 yıllık geçmişi, yani 1979’da Afganistan’ın Ruslar tarafından işgal edilmesinden sonra o bölgede yaşananlar mercek altına alındığında her taşın altında Batı’nın varlığı görülecektir.
Bugün dünya medyasının küresel tehlike diye gündemden düşürmediği Pakistan Talibanı ve El Kâide bu süreç anlaşılmadan anlaşılamaz. Medyamızda bu realiteyi iyi bilmeyen kimi kalemler, Batı medyasınının servise sunduğu haberlere istinaden, “Taliban başkent İslâmabad’a 60 km kadar yaklaştı. Nükleer silahlar her ân Taliban’ın eline geçebilir” yollu analizlerle Obama’nın Pakistan planına destek vermiş oluyorlar, acaba farkındalar mı!?
Bugün yaşananları anlayabilmek için 1979’dan sonraki süreci özetle de olsa ele almak gerekiyor.
Ruslar, sıcak denizlere inmek ve Afganistan’ın doğal zenginliklerine el koymak üzere Afganistan’ı işgal ettiler. Dönem, Soğuk Savaş dönemi. Amerika’nın liderliğindeki kapitalist dünya ile Rusların liderliğindeki sosyalist dünya arasında her alanda kıran kırana bir mücadele yaşanıyor.
Rusların Afanistan’a girmesi büyük bir hataydı. Belki de bir tuzaktı. Batı, Rusya’yı orada eritecek, sosyalizmi çökertecekti. Böylece Soğuk Savaş bitecek, dünya Amerika’nın liderliğinde tek kutuplu “Yeni Dünya Düzeni”ne yelken açacaktı.
Peki, ne yaptılar Rusları çökertmek için?
Neler yapmadılar ki?..
Bugünün Pakistan’ını, 11 Eylül olaylarını, El Kâideyi, Taliban’ı ve dünya çapında meydana getirilen İslâmofobiyayı kavramak için “Neler yaptılar?” sorusunun cevabını iyi vermek gerekmektedir. Bu sorunun cevabı doğru verilmeden bunların hiçbirisi anlaşılamaz. Yoksa Amerikan’ın kameralara tuttuğu gerçekle karışık uydurma fotoğrafa teslim olursunuz. Zaten yalanın en tehlikelisi gerçekle karışık olanı değil midir?
Dünya Müslümanlarını ayağa kaldırdılar. Pakistan’ı Afgan cihadının üssü kıldılar. Fakir Pakistan 6 milyondan fazla Afgan muhacirine sınırlarını açmak durumunda kaldı. İran da üzerine düşeni yaptı, 2 milyonun üzerinde muhaciri kabul etti. Silahlı mücadelenin merkezi Afganistan, lojistik merkezi ise Pakistan’dı, öyle kurgulanmıştı.
İslâmabad’a arabayla 2-2.5 saatlik bir mesafede olan Peştunların yaşadığı Serhad Eyaleti’nin başkenti Peşawer de Pakistan içi üs kılınmıştı. “Rambo Afganistan’da” filminden bu kalabalık şehri hatırlayabilirsiniz.
Devam edeceğiz.
VAKİT