Paranın ve Direnişin Gölgesinde Lübnan Seçimleri

BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER

Bölge iki önemli seçim yaşadı. Lübnan ve İran’da yaşanan ve her ikisinde de farklı dinamiklerle de olsa önemli çalkantılarla geçen seçimler bölgenin geleceği açısından hayati önem arz ediyordu. Bilindiği üzere Lübnan, Filistin direnişine verdiği mevzi destek sebebiyle ve Siyonist saldırganlığa karşı gösterdiği direniş ile anılıyor. Bunun yanında Lübnan’ın çeşitli etnik ve dini unsurlardan müteşekkil yapısı da siyasi manevraların sıklıkla yapılmasına yol açıyor.

Berna Türkili’nin ifadesine göre Lübnan seçimleri ilk defa uluslararası gözleme açılarak gerçekleştirildi. Yine ilk defa kadınlar seçim komitelerinde görev aldı. Oy verme yaşının 21 olduğu Lübnan’da Yaklaşık dört buçuk milyon kişi yaşıyor. Lübnan’ın, yurtdışındaki nüfusu bu rakamın üç katı. Sadece Brezilya’da altı milyon Lübnanlı yaşıyor.  Seçimleri uluslararası dört gözlem ekibi izledi: Arap devletleri, Avrupa Birliği, NDI (Ulusal Demokrasi Enstitüsü) ve Carter Vakfı (Carter Merkezi).*

Lübnan tarihindeki iç savaşlar ve siyasi tansiyonun sebebi, dinler arası çatışma, özellikle de Müslüman-Hıristiyan çatışması. Lübnan’da resmi olarak temsil edilen 18 değişik dinsel grup bulunmakta. 1989 yılında Anayasa’ya parlamento temsilinin Müslüman ve Hıristiyanlar arasında yüzde 50-50 olması koşulu getirildi.

Lübnan’ın en zengin işadamı olan Hariri ailesi, Türk Telekom, MNG Bankası dahil bir çok işletmenin sahibi. Hariri’nin “el-Müstakbel” partisi Laik ve Batıcı bir Lübnan’ın Ilımlı Sünnilerini temsil ediyor. Sünni kesimin çoğunluğunun desteklediği Müstakbel dışında ise İslamcı Sünni partileri bulunuyor. Bu partiler Tevhid hareketi dışında el-Müstakbel ile ittifak yaptılar. İslamcı Sünni partilerin en büyüğü ise İhvan kökenli Lübnan Cemaat-i İslami Partisi. Müstakbel ortaklarıyla birlikte ABD-İsrail ekseninde bir politik çizgi izliyor. 2003’de kurulan el-Müstakbel Hareketi, Lübnan’daki en büyük politik güç.  14 Mart İttifakı’nın da en büyük ortağı olan Müstakbel’in ortakları ise Sosyalist Terakki Parti (Dürzi Velid Canbolat), Lübnan Güçleri (savaş suçlusu Falanjist Samir Caca) ve Toplum Partisi (önceki başkan Amine Germayel).

Sosyalist Terakki Partisi: İdeolojik olarak laik ve resmen hizip karşıtı, pratikte ise Dürzi’ler tarafından destekleniyor ve yönetiliyor. Parti’nin kalesi ise Lübnan Dağı. Canbolat, 1982 ve 1983’de, Lübnan savaşı çıktığında, Maruni Hıristiyanlarına karşı bir Dürzi grubu yönetti. Marunîleri yenmesinin ardından Dürzîlerin tartışmasız lideri olarak pozisyonu güçlendirdi.

Lübnan Güçleri: Kötü şöhretli Samir Caca tarafından yönetiliyor. Önceleri silahlı kanadı da olan Maruni ağırlıklı Hıristiyan partisi ve 14 Mart İttifakı’nın en büyük Hıristiyan ortağı.  LG, Hıristiyan/Falanjist milisler olarak, 1976’da Camille Chamoun ve Pierre Germayel tarafından kuruldu. Caca, 1980’lerin başlarından bu milisleri yönetti. 1982’de Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında binlerce Filistinlinin öldürülmesinden sorumlu. İç savaşın sonunda, yargılandı ve dört ayrı savaş suçundan suçlu bulundu. Ölüm cezası müebbede çevrildi. 2005’te Hariri’nin suikastının ardından yasal bir parti olarak geri döndü. Seçimlerinin ardından, Caca’nın salıverilmesini sağlayacak af yeni parlamentodan geçirildi.

Toplum Partisi: Şu anki resmi başkan ve gayri resmi lideri Amin’in babası Pierre Germayel tarafından kuruldu. 6 sandalyeyle, 14 Mart İttifakı ortaklarından. Amin’in oğlu Pierre, Ekim 2006’da suikaste uğrayana dek, Sanayi Bakanı olarak Sinyora’nın hükümetindeydi. Resmen laik olsa da TP, Maruniler tarafından destekleniyor. İç savaşta önemli rol oynayan parti 1980 ve 1990’larda çöküşe girdi. 2000’in başlarından itibaren toparlandı.66 yaşındaki Amin, kardeşi Beşir ofisine giderken suikasta uğrayana dek, 1982’den 1988’e kadar başkanlık yaptı. Başkanlığı ardından 12 yıl İsviçre, Fransa ve ABD’de yaşadı. 2000’de Lübnan’a döndü ve muhalefete dâhil oldu. 2005 seçimlerinden sonra koalisyona katıldı.

14 Mart İttifakı, yukarıda kısaca tanıtmaya çalıştığımız partilerden oluşuyor. Son seçimde bu ittifak’a Cemaat-i İslam’nin de katılması ilginç politik bağlantıları ortaya çıkarttı. Bu ittifak’a karşı seçimlere 8 Mart İttifakı olarak bilinen ve başını Hizbullah’ın çektiği koalisyona şu partilerle katıldı:

Emel: 2005 seçimlerine, Hizbullah ve el-Müstakbel’le koalisyon olarak katılan Emel, Sinyora’nın kabinesinde, daha sonra Hizbullah’la birlikte geri çektiği, 3 bakanıyla yer aldı. Emel, İmam Musa el-Sadr’ın 1974 yılında kurduğu Muhtaçlar Hareketi’nin silahlı kanadı olarak 1975’de kuruldu. Emel’in lideri 70 yaşındaki Nebih Berri, 1970’lerde çeşitli görevler aldı. 1980 Nisan’ında Hüseyin el-Hüseyni’nin istifasının ardından yönetimi ele geçirdi. 1984’te güneyin yeniden inşasından sorumlu bakan olarak Raşit Karami’nin ulusal birlik hükümetinde de görev yaptı.

Özgür Yurtsever Hareketi: Eylül 2005’de laik politik bir hareket olarak kuruldu. Lübnan Ordusunun eski komutanlarından Michel Aoun liderliğindeki ÖYP, Lübnan Hıristiyan nüfusuna sesleniyor. ÖYP, 2006’da Hizbullah’la stratejik uzlaşı anlaşması imzaladı. Maruni Hıristiyanlarından General Aoun, Lübnan’ın iç savaşının son iki senesinde başbakanlık ve Hıristiyan askeri hükümetinin de başkanlığını yaptı.

Demokratik Lübnan Partisi: Demokrat Parti, son dönem Dürzi liderlerden Macit Arslan’ın oğlu Talal Arslan tarafından 2001 Temmuz’unda kuruldu. Farklı mezheplerden laik bir yönetimi bulunan partinin destekçileri ise çoğunlukla Dürziler. 2005 parlamento seçimlerinde Michel Aoun’un Özgür Vatansever Parti ile birlikte Değişim ve Reform bloğu kurdu ama başarılı olamadı. DLP, 2000’de meclise girebilmişti.

Liberal Arap Partisi: Partinin lideri, önde gelen Sünni politikacılardan Ömer Karami. LAP’ın Trablusgarp’ın kuzeyinde ciddi desteği var ve 8 Mart Muhalefet İttifakı’nın ana Sünni ortağı. Karami, 24 Aralık 1990 ve 7 Mayıs 1992 arasında başbakanlık yaptı. Eylül 2004’de tekrar hükümetin başına geldi ve Refik Hariri’nin öldürülmesinin ardından gelen protestolarla 2005’te istifa etmek zorunda kaldı Lübnan politikasında ailecek tanınıyorlar. Ömer Karami, Beyrut’tan Trablusgarp’a gitmek üzereyken helikopterine yapılan saldırıyla hayatını kaybeden ve 8 sefer başkanlık yapan Reşit Karami’nin kardeşi ve önceki başkan ve bağımsızlık kahramanı Abdülhamit Karami’nin de oğlu.

Birlik Hareketi: Mayıs 2006’da bakanlık ve milletvekilliği yapan Wi’am Vehhap tarafından kuruldu. Lübnan Dağı’ndaki Dürziler tarafından destekleniyor. 8 Mart Muhalefet İttifakı’nın ortağı. İsrail’in 34 günlük saldırısında Hizbullah’ın destekleyen 44 yaşındaki Vehhap, 2004 Ömer Karami hükümetinde çevre bakanlığı yaptı. İktidarı, özellikle Sosyalist Terakki Partisi’ni ve Amerikan kuklası olmakla suçladığı Velid Canbolat’ı sert şekilde eleştiriyor.

Seçim Öncesi Müdahaleler: Para ve Güç

Kısaca tanıtmaya çalıştığımız taraflar seçimlere girmeden önce kimi olaylar yaşandı. Bunların en önemlisi kuşkusuz İsrail adına çalışan 25 casus şebekesinin çökertilmesiydi. Tutuklanan 10 Lübnanlı yargılanmaları için mahkemeye sevkedildi. Olayı önemli kılan noktası ise Lübnan ordusunun Sa’d Hariri liderliğindeki el-Müstakbel Partisi’nin bir yetkilisini İsrail hesabına casusluk yaptığı suçlamasıyla tutukladığının bildirmesiydi. El-Menar televizyonu, Lübnan ordusunun el-Müstakbel Partisi’nin yetkililerinden Ziyad el-Humsi’nin Beka Vadisi’ndeki Sa’d Nail kentindeki evine baskın düzenlediğini ve Humsi’yi tutukladığını duyuruyordu. Seçimlere böyle gergin bir atmosferde giren Mustakbel ise ekonomik gücünü bir silah olarak kullanmayı başardı. El Cezire televizyonu Muhabiri Abdullah Adem şöyle diyor: “Bay S. Beyrut’un en nezih bölgelerinden birinde bir kafede oturmuş, önünde dört tane cep telefonu ve neredeyse hiç susmuyor, birini açıp ötekini kapatıyor. Bu arada önündeki kâğıt mendillere de bir şeyler not almakta. Bu esnada elinden sigara düşmüyor, sigaranın birini yakıp ötekini söndürüyor. Oturduktan birkaç dakika sonra bu kişinin son yirmi dört saate girilmesi nedeniyle kanuni olarak propaganda yasağına rağmen farklı bir zeminde seçim propagandası ile uğraşan bir kişi olduğunu anladım. Bu yeni propaganda zemini, Bay S’nin (adını gizli tutmak istediği için baş harfini zikretmek zorunda kaldığımız kişi) dediği üzere “para ile propaganda.” Bay S. parlamentoya girmek için hiçbir masraftan kaçınmayan zengin bir adam için çalışıyor.”

İddialar çok farklı kaynaklardan aynı sermayeye işaret ediyordu. Hariri ve Arap Petrol sermayesi… Lübnanlı kimi haber kaynakları Amerikan Newsweek dergisinden aktardıkları haberlerinde, Suudi Arabistan’ın son Lübnan meclisi seçimlerinde 14 Mart cephesini himaye etmek amacıyla 1 milyon dolara yakın para harcadıklarını yazıyorlardı. Ayrıca Filistinli Siyasi İlişkiler uzmanı Profesör Abdussettar Kasım, Amerika ve bazı Arap devletlerini, Hizbullah’ı düşürmek için Lübnan seçimlerine müdahale etmekle suçladı. Mısırlı yazar Fehmi Huveydi de Lübnan ve İran seçimlerini değerlendirdiği yazısında "Suud 14 Mart grubunu finanse etme alanında varlığını güçlü bir şekilde hissettirirken Mısır da bu gruba birinci derecede siyasi ve basın alanında destek sağlama rolünü üslenmiştir" demişti.

Müstakbel ve Cemaat-i İslami İşbirliği

“Cemaat-i İslami”nin Suudi Arabistan ve el-Müstakbel’den para yardımı alması kimi çevrelerin eleştirisi konusu oldu. Bu sebeple Cemaat-ı İslami durumu açıklamak amacıyla bu yardımın bütün bölgesel cemaatlere yapılan yardımlardan biri olduğunu; Suudi Arabistan konsolosluğundan teslim edilen yardımın talim ve terbiye kurumlarına bir bağış olarak verildiğini söyledi. Reda Eitani Lübnan’da yayımlanan el-Ahbar gazetesinde yazdığına göre görüşmelerde milletvekili sayısı nedeniyle taraflar arasında ipler gerilmeden önce Cemaat-ı İslami, Sa’d el-Hariri’den Sünni kesimin birliği (Vahdet-i Taifiye) söylemini duymaya başladı. Ona göre bu çok önemliydi ve bu birliğin korunması gerekiyordu. Sağın kendisi için bir örtüye dönüştürdüğü genç lider için, ne Lübnan öncelikli idi ne de ulusal birlik.

Siyasi bürodan bazıları ve diyalogu yürüten bazı kadrolar bu söylemden rahatsız oldular. Hatta Cemaat’in büyüklerinden bazıları “Neden Sünni kesimin birliği (Vahdeti Taifiye) bunun arkasında hangi plan var” şeklinde sözler sarf etti. Hatta kendisine “bu planın ardında Hamas’ı katletmek gibi bir gaye olabilir mi?” şeklinde sorulan bir soruya “maalesef evet” şeklinde cevap verdi. Ancak Cemaati İslami’de bazı gençler var ve el-Müstakbel ile safların bir tutulmasının zorunluluğuna vurgu yapıyorlar. Çünkü bu iki grubun ortak çıkarlar için hareket ettikleri kanısındalar.  Ekonomik destek karşılığında Müstakbel ile birlikte olmayı seçen Cemaat-i İslami maalesef yaptığı çetin pazarlıklara rağmen sadece 1 milletvekili adayı çıkartabildi.

Seçim Sonuçları:

Lübnan İçişleri Bakanı Ziyad Barud, 71 milletvekiliyle 14 Mart İttifakının seçimden zaferle çıkan taraf olduğunu açıkladı. Barud, 8 Mart İttifakının da 57 milletvekiline sahip olduğunu açıkladı. 8 Mart İttifakı'nın beklenen sonuca ulaşamamasında, Ulusal Özgürlük Hareketi lideri Mişel Aun'un Hristiyan cephede başarılı olamaması etkili oldu. Diğer yandan Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, bugün seçim sonuçlarına göre Hizbullah'ın da içinde bulunduğu 8 Mart ve 14 Mart İttifakı bir önceki dönemdeki kalelerini yine elde etti. Seçim sonuçlarına göre en fazla oyu 8 Mart Muhalefet cephesi alırken sistemin yapısı gereği en fazla milletvekilini ABD yanlısı 14 Mart cephesi kazandı.  Hizbullah, Emel ve Ulusal Özgürlük Hareketi'nin de içinde bulunduğu muhalif kanat, Lübnan halkından 839.371 oy aldı. Böylece oyların %54.7'sinin aldı. Seçimde daha fazla milletvekili çıkararak birinci sırada tamamlayan 14 Mart İttifakı ise 693.931'de kaldı. Müstakbel Partisi'nin başını çektiği 14 Mart İttifakı da oyların %45.3'ü almış oldu. Oy oranı ve milletvekili oranı arasındaki farkın sebebi 1989’da imzalanan Taif anlaşması.

Seçim Sonrası Tartışmalar:

Seçim sonuçları yeni bir tartışmanın fitilini de ateşlemiş oluyordu. Seçim sonrası Lübnanlı muhalifler, hükümetlerin kararlarını veto etme hakkının seçim öncesinde olduğu gibi devam etmesini istiyorlar. Hizbullah'ın Lübnan Meclisi'ndeki "Direnişe Vefa" grubunun başkanı Muhammed Raad, Hizbullah’ın silahları gibi konuların güvencesinin verilmemesi halinde, veto hakkını alınmasını istiyor. Hizbullah, gerek Nasrullah gerekse de Şeyh Kasım’ın açıklamalarıyla, yeni hükümetin gündemine Hizbullah’ın silahsızlandırılmasına yönelik çalışmalarını kabul etmeyeceklerini açık bir dille ilan etti. ABD ve İsrail’in Hizbullah’ın silahsızlandırılması konusunda sorumluluk yüklediği 14 Martçılar’ın Hizbullah’ı silahsızlandıramayacağı Lübnan gerçekliğinde gayet açık. Ancak 14 Martçılar çeşitli yasal düzenlemelerle uluslar arası kamuoyu nezdinde Hizbullah’ın silahsızlandırılmasına katkıda bulunabilirler. Buna karşılık Güney’den gelen İsrail tehdidinin karşısında Hizbullah’ın silahlı gücü dışında Lübnan’ı koruyabilecek ciddi bir savunma etkeni bulunmamakta. Bu sebeple pek çok kesim Hizbullah’ın silahsızlandırılmasına karşı çıkıyor. AFP’ye konuşan Hariri, “Hizbullah’ın silahıyla ilgili sorunun çözümü için diyaloga ihtiyacımız var. Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman’ın başkanlığındaki diyalog görüşmeleri devam ediyor. Bu konuyu orada konuşacağız” diyerek konuyu çatışmadan çözmeye çalışıyor.

14 Martçılar ve 8 Martçıların hassas dengeler üzerinde siyaset yapmaları son süreçte her iki kesimin de çatışmacı dilden uzak kalmasına yol açıyor. Bu sebeple Lübnan Meclis başkanlığına Lübnan Meclisi, Nebih Berri'yi yeniden Başkanlığa seçti. Berri, Şii Emel hareketinin başkanlığını yapıyor. Berri, Meclis başkanlığı konusunda iktidar yanlılarından da desteğini aldı. Bununla birlikte Meclisi açış konuşmasında söylediği "İsrail'in topraklarımızda gözü olduğu ve işgal ettiği bir dönemde direnişin desteklenmesi gerekmektedir" ifadeleriyle gerek iktidar gerekse de muhalefeti dengelediğini görüyoruz.

Muhaliflerin İstekleri:

Seçim sonrası ortaya çıkan bir diğer tartışma ise Aun’un Hristiyan bakanlıklar konusundaki talebiydi. Aun, seçimlerde Hristiyan oyların %50.5'ini aldığını, bundan ötürü Taif anlaşmasına göre bakanlar kurulundaki Hristiyan milletvekillerinin de bu oranda kendisi tarafından belirlenmesi gerektiğini ifade etti. Aun "Bugün onlar da benim Hristiyan halkın yarısını temsil ettiğimi kabul etti. Bundan ötürü hükümette, Hristiyanlara düşen bakanların yarısını istiyorum" dedi.

Lübnanlı muhalifler yeni hükümette seçim öncesi kendilerine verilen hakların devam etmesini istiyorlar. Muhalif 8 Mart ittifakı, 2008 Mayısında imzalanan Doha anlaşmasında, 11 milletvekili ile bakanlar kurulunda temsil hakkı elde ederek, hükümetin kararlarına veto uygulama hakkını elde etmişti. 14 Mart ittifakından Caca,, muhaliflere 11 milletvekili verilmesine şiddetle karşı çıkıyor. Hizbullah ise 14 Martçılar'ın duruşlarında değişimin olmasına bağlı olarak yeni bir sayfa açmaya karar verdiklerini ilan ederek diyalog kanallarını açık tutacağını ifade etmişti.

Galibi Olmayan Seçimler

Seçimleri milletvekili oranında kazanan 14 Martçılar bu zaferlerinin tadını çıkartamıyorlar. Çünkü büyük bir farkla kazanılmış bir iktidarları bulunmuyor. Aksine fazla milletvekiline karşı düşük oylarıyla iktidarı muhaliflerle içeriden ya da dışarıdan paylaşmak zorunda kalıyorlar.  Ayrıca değişen demografik ve siyasal yapıya rağmen halen 1989’da imzalanan ve sistemdeki konumlanmaları belirleyen Taif Anlaşması’ndan dolayı Lübnan yeniden büyük politik krizlerin gebe durumdan kurtulamayacak. Lübnan’da ABD ve İsrail tehdidi’nin ve Anglo-Arap rejimlerin ekonomik hilelerinin gölgesinde geçen seçim Lübnan Halkının gerçek iradesini yansıtmaktan uzak olduğunu gösteriyor. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Hizbullah’ın gerilememesi ve konumunu koruması ve silahsızlandırılamaması da Lübnan’daki direnişin kazanımı olarak önümüzde duruyor.

*- Uluslararası Seçim Gözlemcisi Berna Türkili’nin İzlenimleri, Taraf, 22.06.2009