Derin, Paralel Derken Şimdi de Korsan Devlet
Derin, Paralel derken, geçen hafta gerçekleşen Kobani bahaneli vandalizm ve linç eylemleri vesilesiyle, şimdi de Korsan Devlet gerçeğiyle yüzleştik en yalın şekilde. Öncelikle şu gerçeğin farkına varmak durumundayız, en az Ergenekon ve 17 Aralık süreci kadar önemli şu anda yaşamakta olduğumuz süreç.
Derin Devlet hemen hemen bitti gibi görünüyor. Belki de ilk baharda tekrar filiz vermek üzere toprak altına tohumlarını yada köklerini bırakmış olabilir. Paralel Devlet ise, özellikle HSYK seçimlerinde aldığı ağır mağlubiyetle acı sonunun başlangıcında gibi.
Lakin güneydoğuyu parselleyen ve devleti adeta karakollara ve kalekollara tıkıştıran PKK – KCK Korsan Devleti ise, tüm gücü ve acımasızlığıyla ve çıplaklığıyla ortada.
Güneydoğu halkına altından kalmayacağı vergiler ve cezalar kesen, çocuklarını zorla da olsa askere alan, mahkemeler kurup cezalar veren, uygun gördüğünde infazlar gerçekleştiren bir Korsan Devlet var güneydoğuda.
Eşkıya Güneydoğuya Hükümdar Olmuş
Geçen hafta yaşadığımız olaylar vesilesiyle, aslında farkında olup ta görmemeye çalıştığımız bir gerçeği tüm çıplaklığıyla görmek zorunda kaldık; biz görmek istemesek te adeta gözümüzün içine soktular ki, eşkıya Kürtlere hükümdar olmuş
Üzerini örtmeye çalıştığımız bir gerçeğin üzerindeki perde adeta yırtılıp açıldı ve tüm Türkiye halkı gördü ki, Güneydoğuda asıl ve tek devlet PKK - KCK Devlet yada hükümet değil asıl devlet olmak, paralel devlet bile değil. Adeta, sadece kendi karakollarını ve resmi kurumlarını korumaya çalışan bir işgal gücü konumuna düşmüş durumda.
Devletin savcısı bile eşkıya tarafından kimlik kontrolüne tabi tutuluyor ve kendisine propaganda yapılabiliyorsa, bu durum başka ne ile izah edilebilir ki?
Hükümet Hükmetmekle Sorumludur
Adı üstünde Hükümet halk adına hükmetmek için oluşturulmuş bir kurumdur. Eğer halk adına hükümet değil de derin, paralel ya da korsan yapılar hükmediyorsa, o zaman gerçek manada hükümet değildir ve halktan aldığı emanetin gereğini yerine getirmiyor yada getiremiyordur.
Kendi himmete muhtaç bir dede kime himmet ede deyiminde belirtilen durum söz konusu Derin, Paralel ve Korsan Devlet durumunda. Hükmetmesi gerekenlere hükmetmek bir yana kendisine hükmedilen bir hükümet halkın kendisine yüklediği hükmetme görevini nasıl kullanıp halkın emanetini yerine getirebilsin?
Üstelik Derin ve Paralel Devletin geçmişte hükümetlere empoze ettiğiyle kıyaslanamayacak derecede bir konumu var Korsan Devletin. Derin ve Paralel Devlet perde arkasında iş görüp, en azından resmi hükümetler hükmediyor görünür ve ekonomi gibi bazı alanlara girmezlerdi. Korsan devlet ise Güneydoğuda hayatın her alanında ve hükümetin her işine açıktan ve direk el koymuş durumda
Çözümünüz Kürtleri PKK’ye Yem Yada Kurban Etmek mi?
Hükümet çözüm sürecine başlamadan çok önceleri bizler çözüm istiyorduk güneydoğuda. Lakin bu çözümden kastımız PKK – KCK’yla değil, Kürt halkının genelinin razı olacağı ve taleplerinin karşılanacağı bir çözüm idi.
Lakin gelinen noktada çözüm sürecinin gidişat ve neticesi, Güneydoğuyu ve Kürt halkını PKK - KCK’ya, din düşmanı ve ırkçı sosyafaşist zihniyete teslim etmek gibi görünmekte.
Kürtlerin PKK zihniyetinin oyuncağı olmasına, o ırkçı sosyafaşist ideolojileri için Kürt halkını kobay olarak kullanmalarına müsaade edilmesini kabullenmemiz mümkün değildir. Güneydoğu ve Kürtlerin ne bu günü ve nede geleceği asla PKK ve KCK’ye emanet edilmemelidir.
Çözüm Sürecinin Muhatabı PKK - KCK Değil, Gerçekten Çözüm İsteyen Kürt Halkının Tamamı Olmalıdır
Hükümet PKK - KCK ile pazarlığı bırakıp hızla Kürtlerin tüm haklarını vermeli ve meydanı PKK – KCK’ya bırakmayıp, bu yapıları etkisizleştirerek Kürtler üzerindeki vesayet ve baskısını kırmalıdır.
Bunun için öncelikle bu güne kadar yapmış olduğu tüm haksızlıklar ve zulümler için Kürtlerden özür dilemelidir. Bilahare gerçekten çözüm isteyen Kürtleri temsil edebilecek akil adamlar heyeti ile temsilciler heyeti oluşturulup, sürece onlarla istişare ile devam edilmeli; gerçekten çözüm isteyen Kürtlerin genelinin ve çoğunluğunun talepleri dikkate alınarak bu talepler hızla karşılanmalı ve talepler doğrultusunda Kürtlerin tüm hakları eksiksiz verilmelidir.
Güneydoğuda PKK-KCK Vesayeti Mutlaka Kırılmalıdır
Bu adımlarla eş güdümlü olarak PKK - KCK’nın güneydoğudaki vesayeti ve baskısı geriletilmeye, çözüm süreci halkın tatmin olduğu noktaya yaklaştığında ise tamamen bitirilmeye çalışılmalı. Bu öncelikle öğütle, sonra tehditle, olmuyorsa kötekle yapılmalı, ama mutlaka yapılmalı.
PKK - KCK’nın etkisizleştirilmeli süreci gerçekten çözüm isteyen Kürtlerin onayı, rızası ve yardımı ile yürütülmeli ve öncelikle bu kesimin PKK - KCK üzerindeki etkisi ile bu örgütler etkisizleştirme çabası gösterilmelidir.
Eğer PKK – KCK ve zihniyetinde olan Kürtler vesayet hırsını terk eder ve samimi olarak sürece katılmak isterlerse, Kürtler içindeki nisbetleri seviyesinde söz hakları olmak şartıyla sürece dahil edilmelidirler.
Bölünme Paranoyası; Şuyuu Vukuundan Beter Kabus Yada Kendisini Gerçekleştiren Kehanet
100 yıldır bir bölünme paranoyası – kâbusu içinde debelenip duruyoruz. Bölünme paranoyası kelimenin tam anlamıyla şüyuu vukuundan beter bir kabus olup, adeta kendisini gerçekleştiren kehanet darbı meselinde olduğu gibi, neredeyse olmayan bir bölünme riskini ortaya çıkarmıştır.
Evhamlı insanların kendilerini hasta sana sana gerçekten hastalanmasına benziyor gelinen nokta. Maalesef bu paranoya, aslında olmayan bir tehlikeyi gerçekten tehlike haline getirmiş durumda bu gün.
T.C. kurulduğunda reel olarak tek bölünme riski güneydoğu bölgesi ve Kürtler açısından söz konusu olabilirdi. Lakin o dönemde Kürtlerin ortak iradesi bölünme yönünde tecelli etmediği gibi, eğer kurulan rejim ırkçılık ve din düşmanlığı yapmasa idi, ciddi manada böyle bir risk hiçbir zaman söz konusu olmayacaktı. Lakin ırkçılık ve din düşmanlığı ile Kürtleri Türkiye’ye bağlayan gerçek bağları yıllarca en acımasız şekilde tahrip etti rejim.
Buna rağmen bu gün Türkiye Kürtlerinin büyük bir kesimi hala bölünme yanlısı olmayıp, istekleri devletin İslam’a ve Kürt kimliğine olan düşmanlık ve asimilasyon politikasından vaz geçmesidir.
Türkiye’de Bölünme İhtimali Var mıdır?
1.Dünya Savaşı sonucu yenik sayılan Osmanlı zaten bölündüğü kadar bölünmüş, bölünme riski neredeyse kalmamıştı. Çünkü Türkiye’de etnik olarak Türk olmayan Çerkez, Gürcü gibi kavimler genelde muhacir idi ve hiçbir bölgede çoğunluğu oluşturmuyorlardı. Yerli olan ve bir bölgede çoğunluğu oluşturan tek unsur olarak Kürtler kalmış olup, onlarında Milli Mücadele sürecindeki tutumları bölünme taraftarı olmadıklarını net olarak ortaya çıkmıştı.
Lakin laik ve Türk ulusçusu rejim sürdürdüğü politikalar neticesi Kürtlerin bir kısmında olsun bölünme arzusu uyanmasına kendisi sebep oldu ve bu gün PKK zihniyetinde olan Kürtlerin bölünme ve ayrılma arzusunda olduğu açıktır.
Bu Taksimi Kurt Yapmaz Kuzulara Şah Olsa
Bölünme arzusunda olan Kürtlerin sadece bir kısmı olmasına rağmen, sanki Kürtlerin çoğunluğunun bölünmeyi istediği gibi bir algı yaratılıyor. Oysa durum bunun tam tersi. PKK’nın partilerinin aldığı oy oranının % 5 civarında olduğu malumdur. Bu oyların en az yarısının da PKK - KCK’nın saha hakimiyetinden kaynaklandığı da tahmin edilebilir.
Türkiye’de % 20 civarında bir Kürt nüfus olduğu iddiasını esas alır ve PKK güdümlü partilere oy verenlerin tümümün bölünme yanlısı olduğunu varsayarsak, resmi seçim sonuçlarına göre Kürtlerin % 25’i, seçim zorlamalarını düşersek % 12,5’u bölünmeyi istiyor diyebiliriz.
Bu durumda bölünmeyi istemeyen % 75 ile 82,5’luk Kürt kitlesinin iradesi ne olacak. PKK ve Kürtlerin azami % 25’i bölünmeyi istiyor diye Güneydoğuyu ve burada bulunan tüm Kürtlerin PKK’nın pençelerine mi bırakacağız?
PKK zihniyeti, silahlı (PKK) ve silahsız (KCK) örgütlerinin avantajını kullanarak, sanki tüm Kürtlerin bölünmeyi ve kendi liderliğini istediği gibi bir algı yaratıyor ki, bu algı mutlaka düzeltilmelidir.
PKK – KCK Vesayeti Kırılmadan Kürt Halkının Gerçek İradesi Ortaya Çıkamaz
Farzı muhal bizim bu söylediklerimiz yanlış ve Kürtlerin ekseriyeti bölünmeyi istiyor, bu durumda devlet onları zorla mı tutacaktır? Asla, lakin bu durumda da öncelikle Kürtlerin gerçekten bölünmeyi isteyip istemediği konusu netleştirilmelidir.
Bu gün Türkiye’de yapılan seçimlerde dış memleketlerde bulunan vatandaşlar bile oy kullanıp seçim sonuçlarına etki edebiliyorken, sadece Güneydoğuda bazı illerde, o da en az yarısının baskı yoluyla aldığı oy oranlarıyla PKK’nın kendisini tüm Kürtlerin sözcüsü ve örgütü gibi göstermesi açık bir hile yanılsatmadır.
Eğer birilerinin iddia ettiği gibi Kürtlerin çoğunluğu bölünmeyi istiyorsa, bu PKK ve KCK’nın değil Türkiye’de yaşayan tüm Kürtlerin özgür iradeleri ile karar vermeleri gereken bir husustur.
Sadece Güneydoğu bölgesinde ve Hakkari ve Diyarbakır gibi bazı illerde, muhtemelen yarıya yakınını da saha hakimiyetini kullanarak aldığı yüksek oy oranları PKK’yı bu konuda tek karar verici konuma getirmez.
Artık PKK Sorunu Öncelikle Ve Daha Ziyade Kürtlerin Sorunudur
Devlete sövmenin, kamu binalarını yıkmanın, bayrak yakmanın serbest; ama PKK’ya karşı çıkmak bir yana, eleştirmenin bile ölüm riskini getirdiği bir coğrafyada AK Partinin yüzde 50’ye yakın oy alması bile adeta bir mucizedir.
Güneydoğu illerindeki Kürtlerin özgür iradesinin ortaya çıkması için öncelikle Kürtler üzerindeki PKK vesayet ve baskısı kırılmalıdır. Ancak ondan sonra oturup aklı selimle konuşulabilir bu konular. Bu vesayet sürdüğü sürece ne sağlıklı bir çözüm sürecinden bahsedilebilir, ne de Kürt halkının gerçekte ne istediğinden.
PKK Sorunu artık sadece Devletin ve Hükümetin, Türkiye’nin ve Türklerin sorunu değildir. En az bunlar kadar ve hatta daha fazla PKK zihniyetine sahip olmayan ve bu zihniyete boyun eğmek istemeyen, başta PKK – KCK’nın ve zihniyetinin hakim olduğu Güneydoğuda yaşayan Kürtler olmak üzere, tüm Türkiye Kürtlerinin sorunudur ve belki ileri de tüm Kürtlerin sorunu olacaktır.