“Pandemi Yerine Ne Diyebilirdik?”

Türkiye’de koronavirüs salgınının kontrollü yönetimini değerlendiren Doğan, virüs sürecinin başından beri tabiî dil yerine kullanılan yabancı kelimelerle ilgili eleştiride bulunuyor.

KARAR / Mehmet Doğan

Kitle ve psikolojisi

En doğru kararları alabilirsiniz, fakat doğru karar doğru zamanlama ve uygulama ile hayata geçirilmezse beklediğinizin aksine sonuçlarla karşılaşırsınız. 

Türkiye’de ilk kovid-19 vak’ası zuhur ettiğinde ve ilk ölüm vuku bulduğunda ne yapıldı? “Nerede” ve “kim” soruları cevaplanmadan duyuruldu. Kısacası, basiretli hareket edildi. Eğer o gün, bu sorular cevaplanarak, haberin bütün unsurları kullanılarak ilân edilse idi, nasıl bir kitle bozgunu yaşanacağını dün cümle âlem gördü. 

İlk vak’anın İstanbul’da olduğu tahmin edilemez değildi. Fakat bu sarahaten dile getirilmeyerek, İstanbul halkının anlık korku ile şehri terk etmesinin önüne geçildi. 

Şehir büyüdükçe, problemler de büyüyor; psikolojik ataklar da ona göre oluyor. Bir sokağa çıkma yasağının ilânının meydana getirdiği kargaşa İstanbul’un nasıl bir felakete gebe olduğunu gözler önüne serdi. Bir kıvılcım, bütün İstanbul’u tutuşturabilir! Ve dün sürecin başından beri gösterilen dikkat ve hassasiyet boşa çıktı, iki günde kazanılmak istenen, iki saatte berhava oldu. 

İnsan bir kişiyken başka, iki-üçken başka ve kitle halindeyken farklı tepkiler verir. “Sosyal psikoloji” diye bir şey var. Biz görünen üzerinden konuşabiliriz: İçişleri Bakanı sokağa çıkma yasağının ilânının doğurabileceği psikolojiyi kestirebilmeliydi. Kitle psikolojisi en çok da emniyet kuvvetlerini ilgilendirir. Bizim bildiğimizden beri “Kitleler psikolojisi” diye bir kitap vardır.

Gustave Le Bon’un, galiba asırlık bir kitap. Bu kitabın o kadar çok sözü edilirdi ki, çoğu kimse baştan sona okumadan esas fikrine vâkıf olurdu! 

Kitle halinde ortaya çıkan tutum ve davranışlar insanlık sınırlarını ihlâl eder. Halim selim bir insan bir anda canavara dönüşebilir. Böyle zamanlarda içgüdüler devreye girer, saldırganlık ve yağma temayülü artar, yıkıcı yönlendirmeler kolaylaşır. İnsanlar enine boyuna düşünemez, muhakeme edemez hâle gelir; sürü psikolojisi hâkim olur. 

Baştan itibaren ortaya çıkan durumları tabiî türkçe ile anlatabilse idik… İzolasyon, semptom, sendrom, pandemi, entübe, eks olmak…gibisinden kelimeler yerine en başta tecrit, teşhis gibi tıbbımızla birlikte milletimizin âşina olduğu kelimelerle anlatsa idik, daha doğru bir iş yapmış olurduk. 

Tabiî burada “pandemi yerine ne diyeceğiz?” sorusu akla gelebilir. Böyle kitle halinde ölümlere yol açan hastalıklar için dilimizde “kıran” kelimesi var. “Kıran girmek” demek, toplu ölümler vuku bulmak demek. “Korona kıranı” bu salgının adı olabilirdi. 

Kıran bulaşarak toplu ölümlere yol açan hastalık, tam mânasıyla âfet. Sel, deprem nasıl âfetse, bulaşıcı hastalıklar da öyle. Bu vesile ile tıbbımızın nasıl bir türkçe fakirliği içinde olduğunu gördük. Yüzlerce yıllık “teşhis” kelimesinin yerine ne idüğü belirsiz “tanı”nın kullanılmasına şaşırdık. Daha ötesi, bu türkçenin kaideleri hiçe sayılarak uydurulmuş kelime yanında “bulaş” diye bir kelimenin de dilimize bulaştırılmaya çalışıldığına şâhid olduk. İşte değerli şairimiz ve romancımızın Ali Emre’nin feveranı: “Bulaş nedir kardeşim! Tıp, biraz türkçe konuşsun dediysek uydurup sallasın demedik!” 

Bu tepki bir edebiyatçıdan geliyor. Meselenin sahibi görünen dilciler nerede? Bu kelimenin doğrusu “bulaşma”dır. Bula-ş köktür, bu şekilde kullanmaya kalkarsak, al-ı-ş’mak’dan alış, dolaş-maktan dolaş, ılış-maktan ılış gibi nâdide kelimeler üretebiliriz! Gerçi “dalaş” kelimesi “it dalaşı” deyiminde kullanılıyor, fakat tek başına dalaş diye bir kullanım olamaz. Burada dikkatten kaçmaması gereken bir husus da “ş” harfinin ekseriya işdeşlik, karşılıklılık anlamı verdiği. Dalaş/dalaşmak en az iki kişi arasında olur!

Dil sadece münferit kelimelerden ibaret değildir. Birden fazla kelime bir araya gelir, bir deyim meydana getirir. Böylece farklı bir anlama işaret edilir. Kıran ve girmek kelimeleri bir araya gelince “kıran girmek” olur, bu salgın halinde ölüm anlamına gelir. 

Tedbirse tedbir, sonuna kadar korunmaya çalışmak, “esbaba tevessül etmek” tevekkülün esası. Buna yapmayanın tevekkül iddiası boştur. Fakat takdiri de unutmamak lâzım. Dilimizde atasözü hükmünde bir söz var: Kırk yıl kıran olmuş, eceli gelen ölmüş!

Yorum Analiz Haberleri

Gazze katliamında ABD'nin rolü
Endonezya’da “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” madde: Filistin davası
"Mustafa Kemal'in askerleri"ne ne zaman dur diyeceğiz?
Gazze katliamı ve Hasbara’nın iflası
Medyadaki ahlaksızlığa neden göz yumuluyor?