Ahmet Varol’un Yeni Akit’te yayımlanan yazısı (7 Nisan 2022) şöyle:
PAKİSTAN’DAKİ GELİŞMELER
Son günlerde Pakistan önemli siyasi gelişmelere ve sorunlara sahne oldu. Bu konuda düşüncelerimi özgürce ortaya koymama karşı anlayış gösterilmesini rica ediyorum.
Günümüzde dünyadaki birçok ülke gibi Pakistan da “demokrasi”yi bir yönetim biçimi olarak benimsemiş bir ülkedir. Oyunun kurallarına ne kadar uyulduğu konusunda ise bu sistemi benimsediğini söyleyen tüm ülkelerde olduğu gibi Pakistan’da da ciddi soru işaretleri var.
Pakistan’da da bir tarafta iktidarı diğer tarafta muhalefeti oluşturan siyasi kanatlar var. İktidarın başını Pakistan Adalet Hareketi (PTI) lideri Başbakan İmran Han, muhalefetin başını ise Pakistan Müslüman Birliği -Navaz (PML-N) lideri ve aynı zamanda bu partinin eski lideri, ülkenin de eski başbakanı Navaz Şerif’in kardeşi Şahbaz Şerif çekiyor.
Bu iki kanat tüm demokratik sistemlerde olduğu gibi bir iktidar kavgası içinde olduğundan, birinin zayıflaması diğerinin güçlenmesini sağlıyor. Dolayısıyla bunda bir gariplik yok.
İmran Han’ın özellikle ekonomik alandaki başarısızlığı ve daha önce istikrarlı olan Pakistan Rupisinin dolar karşısında, onun 2018’de iktidarı devralmasından sonra %80’den fazla değer kaybetmesi muhalefetin sesinin yükselmesine, bileğinin güçlenmesine imkan verdi. Bu yüzden İmran Han’ın destekçisi bazı milletvekilleri de ayrılarak muhalefet kanadına geçti.
Muhalefet kanadı parlamentoda hükümeti düşürmeye yetecek sayıda oy topladığını görünce gensoru yani güvensizlik oylaması teklifi verdi ve 161 oyla gündeme alındı. Müzakeresi normalde 31 Mart’ta yapılacaktı, ama hükümetin talebiyle 3 Nisan Pazar’a ertelendi.
Kabul oyu verecek milletvekili sayısının 176’ya çıktığı, teklifin kabulü için ise 172 oyun yeterli olduğu belirtiliyordu. Buna göre hükümetin düşmesi kesin gibi görünüyordu.
İmran Han, bu girişimin ABD’nin bir oyunu olduğunu söylüyordu.
3 Nisan Pazar günü teklifin müzakeresinin başlamasından sonra hükümetin adamlarının çağrıları üzerine Meclis Başkan Yardımcısı Kasım Suri, Anayasa’nın 5. maddesine dayanarak oylamayı iptal ettiğini açıkladı.
Söz konusu maddede; ‘Devlete bağlılık her yurttaşın temel görevidir. Anayasaya ve yasalara itaat, nerede olursa olsun her vatandaşın ve Pakistan’daki diğer herkesin yükümlülüğüdür’ deniyor. Böyle bir ifadeyi, hükümet aleyhine verilen gensoruyu iptal için gerekçe göstermek tamamen keyfi bir yorumdur ve böyle bir yorum parlamentonun tüm faaliyetlerinin engellenmesine imkan verecek kadar ucu açıktır. Bu, oyunun kuralının senin aleyhine işlemesi durumunda, onu geçersiz kılmak anlamına gelir ki bu da en başta hukukun mantığına aykırıdır.
Sonrasında da İmran Han’ın talebiyle Cumhurbaşkanı Arif Alvi Meclis’i feshetti ki bunun da Tunus’ta Kays Said’in yaptığından farkı yok.
Pakistan’da hükümeti düşürme girişiminin ABD planı olduğu iddiası henüz ispat edilmiş olmamakla birlikte, ispat edilmiş olduğunu varsaysak bile, yine oyunu kuralına göre oynamak gerekir. Dolayısıyla Anayasanın bir maddesini keyfi yorumlayarak gensoru oylamasını iptal ve Meclis’i feshetmek hukuksuzdur. Çünkü oyunun kuralına göre hükümet bu Meclis’ten güvenoyu alarak iktidara gelmiştir ve Meclis’in güvenoyunu çekme yetkisi de var. Bu yetkisini kullanmak istemesi durumunda devlete bağlılık görevini yerine getirmediği iddia edilirse Meclis’in hiçbir anlamı kalmaz.
İmran Han’ın İslami söylemlerinden dolayı hedefe yerleştirildiği yorumu onun hukuksuz uygulamalarını haklı çıkarmaz. Kaldı ki İslami söylem Pakistan toplumunda siyasetin bir gereğidir. Binazir Butto’nun da İslami söylemleri vardı. Nitekim İmran Han’ın rakibinin partisinin adı da Muslim League yani Müslüman Birliği.
Muhalif kanadın ABD’ye sırtını dayadığı iddiası da İmran Han’ın hukuksuz uygulamalarına mesnet olamaz. Kendisinin de sırtını Rusya’ya ve Çin’e dayadığı, Doğu Türkistan’daki zulüm hakkındaki sorulara “Doğu Türkistan’da insan hakları ihlali olduğundan emin değilim.” diye cevap verdiği, Rusya’yı incitmemek için Ukrayna işgaline tavır koymaktan kaçındığı biliniyor.