Pakistan da Amerikan askerî işgali tehdidi altında mı?

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Pakistan’da, eşi Binezîr Butto’nun başbakanlığı döneminde, onun nüfuzunu kötüye kullanıp uluslararası kamuoyunda bile, ‘Bay yüzde 10’ (Mr. %10) diye ün yapan ve yolsuzlukları yüzünden 11 sene hapis yatan Âsıf Ali Zerdarînin, -sırf, Binezîr’in geçen Aralık sonunda, fecî bir siyasî suikasde kurban gitmesini kullanarak siyasete atılması ve sonunda da, General Perwiz Muşerref’in 9 yıllık askerî diktatörlüğü terketmek zorunda kalmasını takiben, Devlet Başkanı seçilmesi, hazîn bir gelişmedir.. Askerî diktatörlük yerine, fesad diktatörlüğü..

Ve Zerdarî, evvelki gün, yemin ederek başladı vazifesine.. Yemin töreninde, yanıbaşında, son zamanlarda Pakistan’la arası epeyce serin olan Afganistan Devlet Başkanı konumundaki Amerikan kuklası Hâmid Karzaî’nin de bulunması ilginçti.. Zerdarî’nin Devlet Başkanlığı’na hazırlanmasında, eski Afganistan vatandaşı ve Amerika’nın Irak’daki temsilciliğinden sonra şimdi de, BM.’deki Amerikan Büyükelçisi sıfatını taşıyan Zalmay Khalilzad’ın etkili olduğu, Amerikan medyasında bile sözkonusu olmuştu.. Diplomatik mahfillerde, Khalilzad’ın da yarınlarda, Afganistan’a, devlet başkanı olarak döndürülebileceği bile konuşuluyor.. 

Bu gelişmeler olurken.. Pakistan, siyasî suikasdler ve patlamalar açısından son 1 senedir, neredeyse, Irak’ı bile geride bırakacak bir noktaya gelmiş bulunmakta..

Bu durum mu siyasî zaaf meydana getiriyor, yoksa siyasî zaaf mı bu durumu teşvik ediyor, kestirmesi zor..

Son olarak, Zerdarî’nin yemin töreninin bir kaç saat sonrasında, başkent İslâmâbâd’ın en lüks ötellerinden birinin önündeki meydana gelen bombalı patlamada, 60 kadar insan öldü, yüzlerce insan da yaralandı..

Bu huzursuzluklar Pakistan Ordusunun çok güçlü olduğu bilinen istihbarat örgütünün bilgisi ve ilgisi dışında mıdır, sahi? Çünkü, geçmişte de, nice büyük sosyal rahatsızlıklar iyice derinleştirilir ve sonra ordunun müdahalesi, istenir-beklenir duruma getirilirdi.. Her yerdeki askerî darbelerde olduğu üzere.. Şimdi de, halk kitleleri iyice bezdirilip çaresiz hale getirilince, ‘Askerler nerede?’ şeklindeki gizli feryad yeniden kendisini hissettirebilir ve generaller sahneye yine ‘kurtarıcı’ olarak çıkabilirler..

Hele de kuzeydeki kabilelerin birbirleriyle savaşı ayrı bir derin yaradır.. Ancak, bütün bu kabilelerin yabancılara karşı oluşta tek yumruk haline gelişleri de bir ayrı özelliktir.. Ve şimdilerde, Afganistan’daki Amerikan güçleri, Pakistan Hükûmeti’nden izin almadan ve Bush’un emriyle, terörizme karşı mücadele’ adı altında, Pakistan içinde operasyonlar, bombardımanlar yapıyor ki, bu durum da kabileleri daha bir hınçlandırıyor ve genelde Tâlibân’a karşı olan bu kabileler, şimdi daha bir radikalleşiyorlar.. Ve genelde, Zerdarî’ye de destek veren bu (yüzbinlerce, milyonlarca üyesi bulunan) kabileler, Amerikan saygısızlığını önleyememesi durumunda Zerdarî’den desteklerini çekmekte tereddüd etmiyeceklerdir.

Birbirlerinin camilerini ‘şiî veya sünnî’ diye bombalayan, onlarca -yüzlerce müslümanı  ibadet halindeyken öldürmekten çekinmeyen, dünyaya kabile kafasıyla daracık bir pencereden bakanların oluşturduğu facia da bir ayrı temel dert..

Yaklaşık Türkiye büyüklüğünde olan ve amma, 170 milyona varan dev bir nüfusa ve de, ezelî düşmanı Hindistan’a karşı korunabilmek gerekçesiyle, nükleer silahlara da sahib olan bu ülkede, problemler o kadar derindir ki, nasıl bir çözüme kavuşturulacağını kestirmek zordur..

Sırf, İslamî esaslara dayalı bir devlet ve toplum düzeni oluşturmak ümid, ideal ve hayalleriyle ve verilen nice çetin mücadeleler/ çekilen acılar sonunda, 61 sene önce, 1947’de, daha önce hiç olmayan bir devlet olarak ve Pakistan İslâm Cumhûriyeti resmî adıyla dünya sahnesine çıkan Pakistan kuruluşundan beri, emperyalistlerin pençesinden kurtulamıyan bir ‘açmaz’dayken, şimdi daha bir müşkül durumda.. Çünkü tahsilli kesimler ve yönetim kadrolarındaki fiilî- zihnî işgalden ayrı olarak, Amerikan emperyalizmi tarafından sınırlı veya toptan bir askerî işgal tehdidiyle de karşı karşıya..

Amerika’nın asıl kaygusu, nükleer silahlara sahib tek müslüman ülkesi olan Pakistan’daki bu gücün kontrol edilemez bir duruma gelmesi ihtimali.. Bu silahın sadece Hindistan’dan kendisine gelebilecek bir nükleer saldırıya karşı kullanılabileceğine dair, General Muşerref zamanında yapılan anlaşmalarla, içlerinde Amerika’nın da bulunduğu uluslararası bir gücün ortak kullanabileceği anahtarlarla kilit altında tutulan bu nükleer silahların güvenliğini sağlamak adına, Amerika’nın bir çılgınlık yapıp, bu silahları kontrolü altına almaya kalkışması mümkün..

Ve, Müşerref zamanında itibarı iyice zayıflayan ordunun şimdi, Amerikan güçlerinin Pakistan’ın hâkimiyet sahasını ihlal eden operasyonlarına karşılık verilebileceğine dair açıklamaları, Zerdarî’nin suskunluğu yüzünden havada kalıyor..

 

*İRAN’DA AHMEDÎNEJAD FRENLENDİ Mİ VE NASIL?

İslamî İran Cumhurbaşkanı Mahmûd Ahmedînejad’ın, Amerika ve emperyalizm karşıtı söylemleri, seleflerinden, önceki cumhurbaşkanlarından da daha keskin şekilde dile getirdiği malûm.. Bunun için, hattâ içerde, ulemâ tarafından, ‘Düşman niye bu kadar tahrik ediliyor?’ diye  sorgulanıyordu bile..

Ancak, Cumhurbaşkanı Yardımcılarından (ve aynı zamanda, Ahmedînejad’ın gelininin babası da olan) Meşâyiî’nin  iki ay öncelerde yaptığı bir konuşma, dikkatleri daha bir başka yöne çekmişti.. Meşayiî, ‘İsrail rejmine düşman olduklarını, amma, bütün halklarla olduğu gibi İsrail halkıyla da dost oldukları’nı söylemişti.. Bu söz, uzun zamandır tartışılıyordu, İran toplumunda.. Özellikle de, şehirlerde tek merkezde kılınan Cuma namazlarında, birçok Cuma İmamları, (ki, protokolde, her şehrin mülkî ve askerî erkanının başındadırlar),bu sözün kabul edilemezliğini ve Meşâyiî kendi şehirlerine gelirse, onu karşılamıyacaklarını’ belirtiyorlardı.. Meşayiî ise, ‘sözünün arkasında olduğunu’ söylüyordu..

Ahmedînejad’a yardımcısını azletmesi baskıları artarken, o geçen hafta, yaptığı konuşmada, ‘Meşayiî’nin sözü Hükûmet’in sözüdür ve çok nettir.. Milletimizin, başka halklarla, milletlerle, bir problemi yoktur.. diyordu.. Ama, arkasından da, ‘biz, siyonist rejimin devlet ve millet olarak varlığını kabul etmiyoruz’ diye ekliyordu, çelişkili bir ifadeyle..

Nihayet, İslâm İnkılabı Rehberi Seyyid Ali Khameneî, 19 Eylûl günü kıldırdığı Tahran Cuma Namazı’nda irâd ettiği hutbede,  Hristiyan veya yahudilere düşmanlığın sözkonusu olmadığını, ama, ‘İsrail halkıyla dostluk sözünün yanlış, mantıksız ve saçma olduğunu; çünkü bu siyonist halkın oraya figuran ve canlı siper olarak kullanılmak ve de işgalcilerin zorbalıklarını gizlemek için getirildiklerini ve işgal suçuna ortak olduklarını’ belirtti..

Sözleriyle hele de Amerika’daki siyonist çevreleri sevindiren  Meşayiî, şimdi ‘tartışma bitmiştir’ diyebilir, ama, yerini koruyabilecek midir, göreceğiz..