Özür dilerken bile küfretme seviyesizliği!

Ali İhsan Karahasanoğlu

Hepimiz insanız. Hata ederiz.
Hatalar bazen sadece bizi ilgilendirir, bazen başkalarının haklarının ihlâlini de kapsar...

Önder Sav.. Kendi beyanına göre, telefonunu kapattığını sanıyor. Hata ediyor. Kapatmıyor/kapatamıyor..
Ama kendi hatasını hiç ihtimal dahilinde görmeyip, başkalarını en ağır şekilde suçluyor!
İşte bu olmamalıydı..
Bizlerin de hayatımızda, telefonu kapattığımızı sanıp, sonra tekrar dönüp kontrol edip, ikinci defa kapattığımız olmuyor mu? Ne bileyim, anahtarımızı yanımıza aldığımızı sanıp çıktığımız, sonra geri gelip aldığımız olmuyor mu?..
Önder Sav; kendisinin hata etmiş olabileceğini, olayı yanlış hatırlamış olabileceğini hiç düşünmeden, Vakit’i en ağır şekilde suçluyor.Emniyet’i suçluyor..
“Her insanın hata edebileceği gerçeği”ni yadsıyan bir başkası da (A.Hakan), karşı açıklamalara, doğru bilgilendirmelere rağmen, olayı kendi işine geldiği şekilde yorumluyor..
Kendi işine gelen yorumda, kendisinin hatasız olduğunu sanıyor!
En ağır hakaretlerle Vakit’e saldırıyor.
Sonra dört dörtlük belgeyi görünce, alışkın olduğu üzere dönüp, “Özür dilemesini biliriz” diyor..
Peki özür mü diliyor?
Hata ederken, hatırlatmalara rağmen o kadar vahim, o kadar büyük hatayı yapan, hatada o kadar aşırıya kaçan bir insan, hiç özür diler mi?
Olsa olsa, özür diler gibi numara yapar..
Özür dilerken bile küfreder..
Muhatabımızın yaptığı gibi..
“Çuvalladık ey halkım” diye başlıyor yazıya.. Nezih, saygılı, gerçekten satıraralarında üzüntü izleri taşıyan, muhataplarına da “Haşa, biz hatadan münezzeh miyiz? Bir hata edilmiş, beyan ediliyor. Sağolsun, hakkımız helal olsun” dedirtecek bir yazı beklerken, yine edilen küfürleri okuyorsunuz..
“Dönme”liğe alışmış bir defa..
Başlık atıyor, yazıya başladıktan iki satır sonra tekrar dönüyor: “Madem harp hiledir... O zaman desisenin kralını çeviririm... Kazanacağım sevap da cabası” diyen birisi varmış gibi, çaktırmadan atıyor çamurunu!
AtatürkÜniversitesi Rektörü YaşarSütbeyaz’ın, 28 Şubat sürecinde, “Başörtülüler; açık kızları, yüzlerine kezzap atmakla tehdit ederek örtünmeye zorluyorlar” iftirasındaki gibi!
Aslında kendi yaptığı, suçlamasındaki eylemin gerçeği.. Kendisi desisenin kralını yapıyor.
Muhataplarını en rezil iftiralarla suçluyor.. Suçladığı insanlara attığı çamurdaki eylem-bedel ilişkisinden tek fark, o desisesi karşılığında “sevap” beklemiyor.. Patrondan, mütedeyyin insanlara attığı iftiranın karşılığında alacağı “para”yı bekliyor!
“Ben yüzü kızaranlardanım” dediği yazıda bile  “Vakit adı verilen gazetenin her türlü dolabı çevirmeye, her türlü odağın maşası olmaya müsait yapısına aldanarak hata yaptım” ifadelerini kullanabiliyor..
Nasıl yüzün kızarıyor peki senin?
Sen; Vakit’in ne dolabı çevirdiğini gördün ki, “Çuvalladık ey halkım” diye başlık attığın yazında bile, bugüne kadar somut hiçbir suçlama yapamadığın insanlara hakaret etme ihtiyacı hissediyorsun?
Vakit’te hangi somut yalanı gördün?
Hangi iftirayı gördün? Hangi çarpıtmayı gördün?
Vakit’in bir tane işçisiyle mahkemelik olduğunu mu gördün? İşçinin “Ben tazminatımı alamadım” deyip, Vakit’in de “Ödedik” dediğini mi duydun ki, Vakit’e o suçlamayı yapıyorsun?
Nedir senin, “dümen çevirdiği”ni söylediğin Vakit’te gördüğün eksiklik?
Ama ben adresini vereyim, git Bakırköy İş Mahkemesi’ne, patronunla yanında çalıştırdığı işçiler arasındaki çarşaf çarşaf dava listelerini gör. Gör de, ondan sonra “Ben de bir gün bu listede yer alır mıyım” diye düşün biraz..
Çünkü senin de sonunun; o listedekiler gibi olacağı kesin..
Kullanılacaksın ve atılacaksın..
Şimdi sırtın sıvazlanıyor, günü geldiğinde tekmeyi de yiyeceksin..
Senin mütedeyyin insanlara ettiğin küfürlerin on mislini Emin Çölaşan her gün yazılarında tekrarlarken, onu el üstünde tutan, ama menfaati gerektirdiğinde de onu kovmaktan hiç çekinmeyen patronun, seni kovmayacak mı sanıyorsun?
EminÇölaşan’ın ettiği hakaretlerin tazminatlarını halka açık şirketinin kasasından ödeyen patronun, şimdi o yazarına dava açacak kadar hasım..
Aynı akıbeti, sen yaşamayacak mısın sanıyorsun?
Sen Emin Çölaşan’dan daha mı iyi küfredeceksin sanki?
O gittiğine göre, sen de bir gün gideceksin..
Ama kovulduğunda, “yüzüne utanmadan bakabileceğin”, “iftira etmediğin”, “haksız yere suçlamadığın” birkaç insan olsun!
Daha üç gün önce küfür etmiştin, kendinden ne kadar emindin.. Bugün “yanlış olmuş” diyorsun..
Diğer yazdıkların da öyle işte.. .
Ama onlar için, Türk Telekom’dan belge alma imkânı yok..
Belge alma imkânı yok da, sen yine de bize güven..
Önder Sav’a, Deniz Baykal’a, Oktay Ekşi’ye değil, bize güven!

Vakit gazetesi