Özür dilemek!

Ali Bulaç

CHP'li Canan Arıtman'ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün annesiyle ilgili sözlerini duyduğumda midem kalktı. Duyarlı bir ülkede olsaydık, ilk yapmamız gereken bu bayanın hemen istifa etmesi için bir kampanya başlatmak olmalıydı.

Tarih boyunca bu topraklarda insanlar kendi dinlerine ve kültürel özelliklerine göre belirlenmiş kimliklerini koruyarak bir arada yaşamışlardır; her şey sütliman değildi, ama en azından etnik kökenlerinden dolayı aşağılandıkları, sorguya çekildikleri iddia edilemez. Bu toprakların temel kodu "dillerin ve ırkların Allah'ın birer ayeti (varlık âlemini bir hikmet üzere zengin bir çeşitlilik ve farklılık üzere yaratmış bulunan Allah'ın ilim, kudret ve iradesinin tecelli alanı olarak) yaratmış olmasıdır." (30/Rum, 22) Bu açıdan Ermeni ile Arap, Türk veya Malay; siyah ile beyaz arasında fark yoktur. Irklar arasında üstünlük mukayesesi Batı'da gelişmiş bir hurafedir. İslam inancına göre bu bir cahiliyye anlayışıdır.

Arıtman'ın bu yüksek düzeydeki yaratılış felsefesini kavrayabilecek entelektüel düzeyde olmadığı anlaşılıyor; bu ülkenin cumhurbaşkanını annesinin etnik kökeni üzerinden değerden düşürmeye çalışıyor. Bana sorarsanız bu bayanın temsil ehliyeti yoktur. Çünkü toplumda kin ve nefret tohumları ekiyor; milyonların hayatına mal olan ırkçılık üzerinden siyaset yürütüyor.

Aslında Arıtman'ın aldığı tepkiler sevindirici. CHP içinden dahi tasvip görmedi. Bir açıdan da "faydalı" oldu, 20. yüzyıl ırkçılığı yapanlar böylelikle örgün olmayan bir eğitim sürecinden geçmiş oluyorlar.

Arıtman'ın nefreti körükleyen demeci üzerine Sayın Cumhurbaşkanı'nın nasıl bir tepki vereceğini merak ettim. Temennim, "Bu ülkede insanlar etnik kökenlerine göre yargılanamaz; Türk, Ermeni, Kürt, Boşnak, Gürcü vs. olabiliriz, hiçbirimiz etnik kökenimizden utanmak durumunda değiliz" demesiydi. Korktuğum oldu, Sayın Gül, Müslüman ve Türk olduğuna ilişkin bir şecere yayınladı. Bu da Arıtman'ı tatmin etmedi, çünkü hem şoven ırkçılığından bir adım geri atmadı hem de yine Sayın Cumhurbaşkanı'nı "önce Türk, sonra Müslüman demeliydi" diye yargılamaya devam etti. Irkın önüne dinin geçmesi Arıtman gibilerini deliye çevirir.

Abdullah Gül'ü Arıtman'ın hedef tahtasına yerleştiren sebep "özür diliyorum" kampanyasına ilişkin yaptığı açıklamaydı. Gül, Türkiye'de bu olayı düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirmişti ki, doğrusu da buydu. Gül farklı bir siyasi gelenekten gelme bir zattır. Elbette özür imzasını başlatanlara karşı yürütülmek istenen linç kampanyasına eşlik edemezdi.

İmza kampanyasını başlatanlara katılmayabilirsiniz ama onları mukabil bir linç kampanyasının hedefi haline getirmeye kimsenin hakkı yok. Kişisel olarak "özür dileme"yi anlamlı bulmadım. Zira dedemin yaptığından ben sorumlu değilim. Tarih, "gelip geçenlerin yaptıklarından beni sorumlu tutamaz" (2/Bakara, 134); hataların ve yanlışların tekrarına düşmemem için bana bir yol haritası çizer. Dedemin yaptıklarını savunmuyorum, onaylamıyorum. "Yakın akraba dahi olsa, hiç kimse başkasının suçunu yüklenmez." (35/Fatır, 18) Dolayısıyla İttihatçılar adına özür dilemek durumunda değilim. İlla da özür dilenecekse o zaman bir TV programına Erivan'dan katılıp özür dileyen Maral Nişancıyan gibi Ermeni aydınlarla beraber ve eşzamanlı olarak özür dilemeliyiz. Çünkü Ermeniler yanında Müslümanlar da büyük acılar yaşadı. Elbette bu, o gün Anadolu'da nüfusları 1 milyon 200 bin olan Ermenilerin bugün niçin 70 bin civarında oldukları sorusunun tatminkâr cevabı değildir. Fakat karşılıklı cinnet hali yaşandıysa, bunun faturasını buna her iki tarafta sebebiyet verenlere çıkarmak lazım, sorumlulukları ve yaptıkları oranında. Ben yeni bir sahife için şöyle bir metni imzalarım:

"1915'te Osmanlı Ermenileri'nin maruz kaldığı trajediye duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermenilerin duygu ve acılarını paylaşıyor; onları da 1915'ten önce ve sonra Müslümanların yaşadığı acıyı paylaşmaya davet ediyorum."

ZAMAN