5 Temmuz 2003’te Av. Macide Göç Türkmen ile birlikte elim bir trafik kazasında yitirdiğimiz Özgür-Der kurucularından Özlem Hicran Özyurt’un üç aylık periyotla çıkmaya başlayan ve geniş bir platform dergisi olarak yayınlanan “Kudüs” dergisinin 2003 tarihli ilk sayısında yer alan Aksa İntifadası / 2. İntifa’da Süreci üzerine 38 kadın yazarın katkılarıyla oluşan "Türkiye-Filistin Hattı" kitabının tanıtım yazısını tekrar yayınlıyoruz. Bu yazı Özlem kardeşimiz tarafından işgal devletinin 55. kuruluş yılında kaleme alınmıştı. Artık işgal devletinin 75. yılına geldik. İsrail’in Siyonist saldırganlığı, vahşet ve tehcir politikaları ve onu destekleyip teşvik eden emperyal devletlerin tavırları yine aynı; topraklarımızdaki Batı hayranı Siyonist destekçisi Türk ve Kürt ırkçısı, Kemalist, Garpzede unsurların “ilerlemeci” Modernite anlayışına ve İsrail’e sığınan ve sırnaşan durumları da aynı. Farklı olan Filistin direnişinin artık sahici öncülüğünü artık müslümanların yapması ve dünya insanlığının vicdanı ile ümmet coğrafyasındaki İslami dayanışmanın daha atak, daha sıcak ve daha yaygın hale gelmesi... 20 yıl önceki Filistin direnişi ile ilgili hanımlarımızın taşıdığı duygulardan bugün nelerin değiştiği veya devam ettiğini siz belirleyin:
Hepimiz Filistinliyiz / Özlem Hicran özyurt
Filistin, Kudüs ve ey sevgili Mescid-i Aksa... Şahitlik ettin yıllarca dipçiklerle ve taşlarla vurularak kırılan kollara, babasının arkasına sığınarak korku ve dehşetle daha dokuzunda ölümü tadan ve çocuk olmanın bedelini toprağa düşen körpecik vücuduyla ödeyen Durra'lara. Ve henüz güneşi tanımamış bebelerin bedenlerindeki kahpe kurşunlara. Şahitlik ettin ey Kudüs, Sabra'ya, Şatilla'ya, El-Halil'e, Ramallah'a ve yerle bir edilen Cenin'e. Taş üstünde taş, beden üstünde baş bırakmamacasına saldıran kan kırmızı gözlü Siyonistlerin şeytanla yaptığı işbirliğine. Ve yirmisinde bedeniyle direnişi filizleyen genç kızlara...
Şakaklara dayalı tüfeklerin ve süngülerin kara gölgesinde sürdürülen bir direnişin öyküsüdür Filistin. Ve küçücük kahramanların tankların önünde ebabile dönüşen tılsımlı masalıdır Filistin. Toprağını kan sular Filistin'in, çiçekler, ağaçlar şehit kanı kokar bu yüzden. Tarih onu yazar, O tarihi... Hem acıdır yaşanan Filistin'de hem taşlı sapanlı bir destan.
Filistin'de 55 yıldır süregelen katliamlar geçtiğimiz yıl televizyon ekranlarından girdi evlerimize, an be an. Film karelerine sığmayan dehşet görüntüleri dondurdu zihinlerimizi. Haftalarca yüreklerimizi kavuran büyük bir soykırıma tanık olduk hep birlikte. Gözlerimiz yaşlı, dudaklarımız titrek öylece seyrettik olan biteni. Kuşatılmışlık öylesine sarmıştı ki her birimizi, sokaklara dökülüp haykıramadık bile zulmün alçaklığını önceleri. Ve bir zaman sonra bu böyle gitmemeli deyip boykot kampanyalarına, kermeslere katıldık ve duyarsızlaşan benliğimizi ve körelen gözlerimizi açmak için basın açıklamalarıyla çağrılar yaptık tüm halka.
Ve gaz bombalarının eşliğinde meydanlardan yükselttik İntifada'nın şanlı sesini. Tek yürek, tek vücut olduk Filistin'le ve Hepimiz Filistinli… Bu sıcak günlerde bir grup yüreği yangın yerine dönmüş kadın da haftalardır tanklarla çiğnenen ruhlara ve kuşatılmışlık acısıyla gezinen bedenlere bir can verebilmek ve tarihe kayıt düşebilmek için bir kitap kaleme aldı:
"Türkiye-Filistin Hattı"
Geliriyle Filistin'e yardımı da amaçlayan kitap 38 yazarın kısa değerlendirmeleri ve denemelerinden oluşuyor. Kalemler farklı olsa da yaşanan acılar aynı olduğu için kitap bir bütünlük içinde Filistin'i anlatıyor. Yazıların hemen hepsinde yoğun bir duygusallık hakim. Filistin'deki vahşete karşı yüreklerden kopup gelen feryatlar, isyanlar ve öfkeler kalbi taş kesilmişlere haykırıyor. Okurken hüzün anaforuna tutulduğunuz yazılar ümmetin garip çocuğu Filistin'deki mezalimi tekrar yaşarcasına gözlerinizin önüne seriyor. Yazılar kısa olmasına rağmen kitabın bütünlüğü içinde hemen her konu ele alınmış. Bazı yazarlar acılı ama aynı zamanda bir o kadar direngen Filistin'in işgal edilişini ve Siyonist İsrail'in gizli masa başı toplantılarda yapılan kanlı pazarlıklarla nasıl ortaya çıktığıyla ilgili özet bilgiler verirken bazı yazarlar da, henüz gençliğinin baharında parçalanmış bedeniyle Arap liderlerine ve eli kolu bağlı tüm Müslümanlara en iyi mesajı ileten Andelip'i (bülbül) taşımış satırlarına, kimi de küçük Durra'yı ve yaşadıklarını.
Kiminin kaleminde direniş, kendinden kopan taş parçalarıyla bu kutsal diyardaki görevini icra eden ve Filistin İntifadasını efsaneleştiren bir kaya parçası olmuş. Siyonist lobinin arka bahçesi olarak görev yapan hilkat garibesi zihinlerin sergilediği tutumlar da unutulmamış. "Filistin'i tutmak zorunda mıyız?" diye başlayıp "Araplar bizi arkamızdan vurmuşlardı" edebiyatıyla sonlanan medya saldırıları ve Siyonist ağızlarla işbirliği halinde Filistin direnişini terörizm olarak adlandırma pespayeliği de ifşa edilmiş. Yine birçok yazıda hakkında sürekli spekülasyon yapılarak söndürülmek ve karartılmak istenen İntifadanın ve Filistin cihadının sembolü olan istişhadi eylemlerin de doğru okunması ve anlaşılması gerektiği vurgusu yapılmış.
Kitabın sonunda Fatma Karabıyık Barbarosoğlu'nun Bosnalı Amira Albayrak'la ve Sefer Turan'ın İslam Tahrir Şibli’nin annesi Ümmü Abdullah'la yaptıkları röportajlar da oldukça anlamlı. Zulmün tek bir bölgeyle sınırlı kalmadığını, baş aktör zalimin her yerde aynı yöntemlere başvurarak saldırganlığını ve acımasızlığını sürdürdüğünü, ayrı yerlerde yaşayan ama aynı dili konuşan insanlar çarpıcı ifadelerle özetlemiş.
Ümmet olma bilincini yitirmiş dünya Müslümanları olarak Filistin'in ve ümmetin kurtuluşu için daha çok çabalamak ve yeni bir dirilişi Filistin merkezinde birleştirmek zorundayız. Kitaptan bazı aktarmalar yaparak bu kısa değerlendirmeyi noktalamak istiyorum. Bu küçük ama anlamlı eserin Filistin'e gönül vermiş okuyucuyla buluşması dileğiyle.
"Adalet duygumu bu denli rencide eden başka bir savaş var mı, diye düşündüğümde, Hiroşima'ya atılan bomba da dahil olmak üzere, bundan iğrencini bulamıyorum, hayır." (Alev Alatlı, S.10)
"Üniversite bahçeleri öğrencilerin dinlenme mekanları değil, "global zulüm" olarak nitelenen bu Siyonist katliamı bütün varlıklarıyla kınadıkları miting alanları artık." (Hülya Alper, Kahire, Mısır, S.26)
"Kendi ülkelerinde, kendi fabrikalarında, kendi sanayi ve işçilerinin emeğiyle üretilen malların sağladığı olağanüstü karların nasıl olup da İsrailliler tarafından Filistin'li kardeşlerine sıkılan kurşunların parasını ödediğini ise hiç mi hiç kavrayamaz hale gelmişler." (Alev Erkilet Başer, S.38)
"Gezegende sinsi ve kirli bir kelime kol geziyor: “Kınama”. Reel-politik'e göre önce "iş" bitecek. Yıkıntıların içinde bir fotoğraf, bir hatıra patik bile bulamayan insanların gözlerindeki son ışığın da söndüğü, çocukların gece rüya bile göremediği anlaşılacak. Kınama ondan sonra. Uluslararası kuruluşların temel görevi bu." (Yıldız Ramazanoğlu, S.125)
"Feda eylemleri özellikle Siyonistleri tedirgin ediyor. Çünkü, Siyonistlerin çaresiz kaldığı tek eylem biçimi bu ve bu eylemler nedeniyle binlerce Yahudi, İsrail devletinin işgal ve yerleşim politikası sayesinde sahiplendikleri topraklardan adeta geri göçe zorlanıyor." (Hülya Şekerci, S.130)
"Orada da ağaçlar çiçek açmış, pembe, beyaz... Çocuk parkı bomboşmuş. Anasının yaralı kuzusu vurulmuş, boylu boyunca tankların geçtiği yola düşmüş bedeni. Yanaklarından kan damlıyormuş çocuğun. Bir varmış bir yokmuş. Filistin'de baharmış." (Çiğdem Tavkul, S.141)
Ve son olarak İslam Tahrir Şibli’nin Türkçeye çevrilen şiirinden vicdanımıza akan mısralar:
" EY EZİLMİŞ ÇOCUKLUĞUM
BEN FİLİSTİN ÇİÇEĞİYİM,
KİMLİK NUMARAM YETMİŞ BİN
BABAMI HİÇ ÖPMEDİM, GÜNEŞ DOĞDUĞUNDAN BERİ
BAYRAMLAR BAYRAMI, ŞENLİKLER ŞENLİĞİ KOVALIYOR
ŞEHİT ÜSTÜNE ŞEHİT DÜŞÜYOR
VE BABAM DEMİR PARMAKLIKLAR ARKASINDA
SADECE KÖLELERİN TUTULDUĞU ÇİRKİN HÜCRELERDE
O GÜN NE ZAMAN?
PARMAKLIKLARIN KIRILACAĞI GÜN NE ZAMAN?"