Komisyon Başkanı Baş’ın darbeyi desteklemekle suçladığı Çekirge’nin yanıtı manidar oldu: Amacım yükselmekti...
Arzu Yıldız'ın haberi:
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu, 28 Şubat postmodern darbesiyle ilgili dün gazeteciler Fatih Çekirge ve Ertuğrul Özkök’ü dinlendi. Dün dinlenmesi beklenen Cengiz Çandar’in ise acilen Amerika’ya hareket ettiği öğrenildi. Çekirge ve Komisyon Başkanı Nimet Baş arasındaki sert diyaloglar dikkat çekti.
Talimatla haber yapmadığını söyleyen diyen Çekirge, “Ben zaten Ankara temsilcisiydim. Ankara temsilcileri manşet atmaz. Genç ve hırslıydım amacım haber atlatmak, yükselmekti. Sadece gazetecilik yaptım. 30 yıldır bu işi yapıyorum. İki çocuğum var onların geleceğine dair en ufak bir leke taşımıyorum. Herkes hata yapabilir, ben bir fitnenin içerisinde olmadım” dedi. Dönemin konjonktürüne uygun gazetecilik yaptığını söyleyen Çekirge ile Nimet Baş arasında sert diyaloglar yaşandı.
O diyaloglardan bazıları şöyle:
Nimet Baş’ın, imzalı haberlerini gösterdiği Çekirge “O elinizde tuttuğunuz haberlerle ödül aldım” dedi. Bunun üzerine Baş, “Onlar konjonktürel ödüllerdir” diye konuştu.
Baş: Sincan’da tanklar sizin için ikinci kez yürütüldü mü?
Çekirge: Tanklar bozulmuştu. Herkes çekti. Yeniden yürütülme diye bir şey yok. O bir şehir efsanesidir.
Baş: Ama dönemin Genelkurmay Başkanı o tanklar tatbikat için rutin bir amaçla yürüdü. Medya abarttı diyor. Tankları yazılarınızla yürütmüş olabilirsiniz.
“Adam almış eline silahı”
Çekirge: Öyle mi peki tankların yürütülmesinden sonra bu bir balans ayarı açıklamasına ne demeli?
Baş: Onun için de ‘boşboğazlık’ dedi.
Çekirge: Peki Genelkurmay Başkanlığı o zaman haberlerimize neden yalanlama geçmedi?
Baş: Basın o dönemde üstlendiği görevi en iyi şekilde oynadı.
Çekirge: Ben size bir şey söyleyeyim. O dönemde Erbakan hoca direnseydi, bu süreç yaşanmazdı. 27 Nisan’daki duruş sergilenemedi.
Baş: 27 Nisan’da medya darbeyi alkışlamadı.
Çekirge: Yapmayın Allah aşkına darbe olduktan sonra kim alkışlamıyordu? Adam almış eline silahı gelmiş.
Baş: Genelkurmay ile ilgili haberler hep sizin imzanızla çıkmış. Bu yakınlığın bir bedeli var mı? Herkes bu kadar yakın olabilir mi?
Çekirge: Bugün Başbakan’ın haberlerini kim alıyor, kim yapıyor. Yakın hissettiği güvendiği yerlere gider haber. Balyoz belgeleri güvenilir olarak görülen A kişisine gitmedi mi?
Zana için pişman oldum
Baş: Neden askerî müdahale hazırlığını bildiğiniz halde bunun demokratik bir yöntem olmadığı konusunda eleştirel bir yazı kaleme almadınız?
Çekirge: DEP Milletvekili Leyla Zana’nın TBMM kürsüsünden Kürtçe konuştuğu gerekçesiyle kovulduğunda tepki göstermediğim için pişman oldum.
Baş: Aynı şekilde Merve Kavakçı’ya da göstermediniz.
Çekirge: Evet, Kavakçı konusunda da pişmanım.
Nimet Baş, Çekirge’nin ifadesi tamamlanınca, “Af edersiniz size bir şey sormak istiyorum. Mal varlığınız nasıl” diye sordu. Çekirge ise “Ne demek istediğinizi anladım ama benim fitneyle işim olmaz. İki çocuğumu okutacak şekilde kazancım var” dedi. Baş ise “Ben ne demek istiyorsam onu açık şekilde soracak bir insanım. Sadece merak ettim” diye konuştu.
Ne askerden talimat aldım, ne siyasetten
Fatih Çekirge’den sonra ifadeye gelen Ertuğrul Özkök ise 28 Şubat sürecinde Çevik Bir ile bir kez Karargâh’ta bir kez de telefonda görüştüğünü daha sonrasında hiç görüşmediğini anlattı.
“Ne siyasetçilerden ne de askerden talimat almadım” diyen Özkök, “o dönem olağanüstü bir dönemdi” diye söze başlayınca BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Neresi olağanüstüydü. Seçilmiş bir hükümet ve işleyen bir Meclis vardı. Tam da sorun bunu olağanüstü olarak adlandırdığınız için başlıyor. Biz de sizi bu yüzden dinliyoruz” diye konuştu. Bunun üzerine Özkök, “Siyasi anlamda değil, gazetecilik anlamında olağanüstülükten bahsediyorum” dedi.
Özkök’ün “Ben Demokrat Partili bir ailenin üyesiyim. Adnan Menderes idam edildiğinde evimde sabaha kadar Kur’an okundu” şeklindeki sözleri üzerine Önder, “Darbelere karşı olma Menderes’e mevlüt okutmayla sınırlı değil” şeklinde tepki gösterdi.
Balyoz belgeleri gibi...
Özkök, komisyonun “O dönem haberleri nasıl alıyordunuz? Genelkurmay’dan sizi bilgi nasıl geliyordu?” sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Bugün bir gazeteye Balyoz belgeleri nasıl bavulla gitmişse o dönemde de bir şekilde bizlere bilgi geliyordu.” Bunun üzerine Sırrı Süreyya Önder, “Size de mi bavulla geldi?” diye sordu.
Komisyon üyelerinin yoğun soruları üzerine Özkök şöyle konuştu: “Ben iktidarla aynı görüşte olmayabilirim. Zaman zaman askerle aynı görüşe sahip olabilirim. Benim ne hisle manşet attığımı sorgulayamazsınız. 12 Eylül döneminde siviller güçsüzdü. İdare edemiyorlardı sokaklarda sağ sol örgütler egemen olmuş güvenlik yoktu. Darbe olunca otobüsteydim ‘oh be hayatım kurtuldu’ dedim eve geldim. Menderesci, Özalcı ve Demirelci olan babamda bana sarıldı ‘hayatın kurtuldu’ dedi. Ben bunu ne düşündüğümü size samimi olarak ifade ediyorum.”
Özkök’ün bu sözleri üzerine Komisyon Başkanı Nimet Baş, “Çok bencilce o dönemde hayatım kurtuldu diyorsunuz. Ya ölenler işkence görenler” diye tepki gösterdi. Özkök ise “Evet bencilce ama ben böyle düşündüm” dedi.
“Tek utancım Andıç”
Yaptığı haberlerden ve attığı manşetlerden pişman olmadığını söyleyen Özkök, “Tek pişmanlığım Andıç oldu. Onda da kendi arkadaşları olunca yazmıyorlar diyorlardı. Eleştiriyorlardı. O yüzden yazdık. Ama bu benim hayatımın en büyük utancı olarak kalacaktır” diye konuştu.
TARAF