Liberal felsefeye göre temel hak ve özgürlükler bireye indirgenir, bireyselleştirilir. Hak ve özgürlüklerin bireye indirgenmesi, insanın kendi başına, ferd-i vahit olarak yaşayabileceği bir hayat tasavvuruna dayanır; grup/cemaat halinde yaşamaya çalıştığın zaman, liberaller "Burada dur" diyor. Kanada'da tartışılıyor olsa da, "grup hakları" hâlâ sisteme girmiş değildir.
Liberaller, insanın birey olarak özgürlük talebinde bulunabileceğini söyler, ama tek başına birey nasıl yaşayabilir ki! Mesela Alevilerin cemevi, Kürtlerin Kürtçe öğrenme talepleri nasıl bireysel olabilir ki! Bir insan nasıl tek başına cuma namazı kılabilir, tek başına hac yapabilir? Dinî vecibe ve pratiklerin önemli bir bölümü cemaat halinde yerine getirilebilir. Bireyi öne çıkaran liberaller, karşılarında her şeyi klan ve kabileye indirgemişler, bireylerin iradi tercihlerde bulunamayacaklarını varsayıyorlar. Halbuki din seçiminde olduğu gibi bir topluluğa üye olmak veya üyelikten çıkmak da iradidir. İslam'da cemaat, iradi, gönüllü ve sivil karakterdedir. Cemaat, kamu otoritesine alternatif değildir; kendi başına ceza infaz etmez, vergi toplamaz, bayrak asmaz, cihat ilan etmez. Bunlar Hanefi hukukçuların icmaı ile meşru kamu otoritesine, yani devlete verilmiştir. Herkesin kendi inancına, kendi felsefi kanaatine göre yaşayıp kamusal alanda görünür olması; kendini insan teki varlık veya grup/sivil cemaat olarak ifade etmesi, kamu hukukunun parçalanması, toplumsal hayatın kabileciğe dönüşü demek değildir. Hayır, kamu hukuku bütün toplumsal grupların karşılıklı müzakeresi, aralarındaki ortak paydaları, ortak iyi ve yararı bulup tespit etmeleri ve bunları hukuki metinlere geçirmeleri şeklinde teşekkül eder ki, ortaya çıkan toplumsal sözleşme tektir, kamu hukukunun temelidir.
Toplumsal hayatın yapı taşı insandır, insan bir ailede gözünü açar. Aile ilk beşeri halkadır; ailenin kendi ev hayatı mahremiyeti, yani küçük ölçekli gruba ilişkin hak ve özgürlükler dünyasıdır. İkinci halka yakınlar-akrabalar (Zil'kurba)dır. Bunların üzerimizde hakları ve bizim onlar üzerinde haklarımız söz konusudur. Komşularımızın hakları vardır. Bir sosyal gruba/cemaate mensup oluruz, bu iradi bir tercihtir. Bir mahallede yaşarız, bir kente mensubuz ve en gelişmiş düzeyde üyesi olduğumuz bir inanç topluluğu var ki, bu evrensel cemaat olan ümmettir. Ve ümmeti de aşan beşeri evrensel kategoridir, bu sorumluluk alanımızda Allah'ın kulları olan insanlar (İbadullah en Nas) vardır.
Liberal felsefe insanı bireye indirgiyor, onu bütün bu kimliklerinden tecrit edip ona hak ve özgürlükler alanı çiziyor. Sonra da devasa aygıt olan devletle karşı karşıya bırakıyor. Özgürlüğün bireye indirgenmesinin iki önemli sonucu var:
İlki, bürokrasiyi çok güçlendiriyor, devleti rafine usullerle merkezileştiriyor. Aile ve cemaat hayatı ile diğer ara korunakları ortadan kaldırdığı için, devlet bütün o boşlukları dolduruyor. Modern ulus devlette bürokrasiyi güçlü kılan sebep budur. Weber'e bakacak olursak, modern toplum demek, bürokratik toplum demektir. Bürokrasi aklın örgütlenmiş biçimidir. Bu da şu soruyu gündeme getiriyor: Liberal dünyada insan kendi bireysel aklıyla mı, yoksa devletin örgütlü aklı bürokrasinin öngörülerine göre mi yaşıyor? İnsan görünürde özgür, hakikatte sosyal kukladır.
İkincisi, insan sahici özgürlüğü yaşayamadığı için, özgürlükten, bedeni arzularını, nefsinin istek ve tutkularının tatminini anlıyor. Bu, tüketime, cinselliğe ve bedensel hazlara indirgenmiş özgürlüktür. İslam bakış açısından, nefsin tutkuları bizi dünyaya, bedensel hazlara bağımlı kılar, ruhumuzu beden hapishanesinde tutuklu tutar; özgürlük ruhun bu kafesten kurtulması, aslına, menşeine, müteal/aşkın yurduna başarıyla dönebilmesidir. Modern liberal özgürlük ise, nefis her ne istiyorsa ona tatmini için imkân hazırlanması, her türlü dinî, ahlaki ve manevi engelin ortadan kaldırılmasıdır. Bu iki özgürlük anlayışı taban tabana zıttır, birbirleriyle telif edilmeleri mümkün değildir.
ZAMAN