“Tanrı Allah’tır. Muhammed de onun peygamberi. Mücadeleniz boşuna Mr. Hagen. İslam tek hakiki dindir. Norveç’te de zafer kazanacağız. Bir gün Norveç’teki kiliseler cami olacak, torunlarımın torunları mutlaka bunu görecekler. Ben ve bu ülkedeki bütün Müslümanlar şunu biliyor ki bir gün Norveç Müslüman bir ülke olacak. Biz sizden daha çok doğuruyoruz ve her yıl en verimli çağlarındaki pek çok gerçek Müslüman mümin Norveç’e geliyor. Bir gün gelecek bayraktaki o kâfir haçı defolup gidecek...”
28 Şubat günlerinin irtica fasaryası haberlerinden en kuyruklusu olan Kuran Kursu yeminini hatırlatan mektup Norveç siyasetinde Mustafa-mektubu olarak biliniyor.
Mektubun yazıldığı Mr. Hagen (Carl I. Hagen) 1978’den 2006’ya kadar ırkçı İlerici Partisi’nin lideriydi. Hagen, Mohammad Mustafa adlı bir kişiden aldığını iddia ettiği bu mektubu 1987’deki yerel seçimlerde çıktığı tüm kürsülerden okudu, göçmen karşıtı propagandasını bu mektup üzerine kurdu.
Daha sonra ülkenin meşhur tabloid gazetesi Verdens Gang bu mektubun sahte olduğunu ortaya çıkardı. Mektubu gönderdiği ileri sürülen Muhammed Mustafa, Hagen hakkında tazminat davası açtı.
Ama iş işten geçmişti. İlerici Parti 1987’deki yerel seçimlerinde oy oranını yüzde 200 arttırarak büyük bir başarıya imza attı.
Parti bugün Norveç’in ikinci büyük partisi... Oy oranları yüzde 22,9. Parlamentoda 41 sandalyeleri var.
Önceki gün kameraların karşısına çıkan partinin her kudretli kadın politikacı gibi Thatcher’a benzetilen lideri Siv Jensen parti binası çıkışında “Aktif bir üyemiz değildi” derken stresli göründüğünü yazıyorReuters.
Stresli olmakta haklı. En heyecanlı uçak kaçırma eyleminin bile birkaç kasa birayla tatlıya bağlandığı Norveç tarihinin en büyük katliamının altında imzası olan 32 yaşındaki Anders Behring Breivik partinin eski bir üyesi.
2004’ten 2006’ya kadar partinin üyesi olan Breivik, 1997’den beri de parti gençlik örgütü içinde yetişmiş. Reuters’e konuşan ve ismini vermek istemeyen parti üyeleri Breivik’i şık giyinen sakin biri olarak anlatıyor.
İlerici Parti, aslında Batı’da son 10 yıldır yükselişe geçen, pek çok ülkede iktidara gelen ırkçı partilerin kardeş partisi. Bu partileri bizdeki standart ırkçı, milliyetçi stereotipiyle anlamak mümkün değil.
Sadece partilerin adlarına bakmak bile bu farkı görmek için yeterli. Hollanda’da saldırgan Breivik’in hayranı olduğunu yazdığı Geert Wilders’in Özgürlük İçin Parti’si, Avusturya’da iktidara gelmesine AB’den veto gelen Özgürlük Partisi, Danimarka’da Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi, Çek Cumhuriyeti’nde Sivil Demokrasi Partisi... Adları pek bir şey demese de programları itibarıyla bu partilerle aynı politik çizgide yer alan İsviçre’deki SVP, ABD’deki Tea Party, hatta bir miktar Berlusconi’nin Forza Italy’si.
Bu partiler siyaseten ve ekonomik olarak liberteryan, yüksek vergi karşıtı, devlet müdahaleciliğini reddeden partiler. En büyük ortak özellikleri ise göçmen karşıtı olmaları; hadi tam adını koyalım İslamofobik olmaları. Hatta bu yüzden de hemen hepsi pro-İsrail partiler bunlar. Hıristiyanlık Batı’nın ortak değeri olarak savunuluyor. Bu anlamda da muhafazakârlar...
Garip bir ideolojik karma. Bir tür “Batı milliyetçiliği” diyebiliriz durdukları yere. Özgürlük, demokrasi, kadın hakları gibi kavramları keşfeden Batılı adamın bütün bunların olmadığı karanlık, geri, ilkel doğulu adama üstünlüğü.
O yüzden de katil Anders Behring Breivik’in kendisine ait olduğu iddia edilen twitter hesabındaki ilk ve son mesajında biraz değiştirip “Tek bir inançlı insan 100.000 çıkarcı insana bedeldir”e çevirdiği aforizmanın sahibinin özgürlük felsefesinin en önde gelen isimlerden John Stuart Mill olmasına şaşırmamak gerekir.
Kadınların eşitliğinin de en güçlü savunucularından Mill, aynı zamanda “Özgürlük ancak onu hak eden Avrupalılarındır” çizgisinde, Hindistan’ın geri bir memleket olarak medenileşmesi için sömürülmesine cevaz veren teorileriyle zaman zaman ırkçılığa varan bir Avrupa-merkezciliğin de sözcüsüydü.
Norveçli saldırganın bastığı iktidardaki İşçi Partisi’nin gençlik kampında “sarışın” yerliler dışında göçmen çocuklarının da ağırlıkta olması da şaşırtıcı değil. Çünkü göçmenler yükselen bu Batı ırkçılığına karşı çareyi sol partilerde aramaktalar. Kampta bir gün önce çekilmiş bir resimde gençlerin “İsrail’i boykot” pankartı taşıması da şaşırtıcı değil. Savaş karşıtlığı, ABD ve İsrail politikalarına karşı tavır da yeni Avrupa solunun en belirgin özelliklerinden.
Konuyu hiçbir şekilde Türkiye siyasetine bağlamayacağım, merak etmeyin.
Modernleşmeci kibrin epeyce zulmüne uğramış bir ülkeden bakınca ne olduğu zaten gayet net anlaşılıyor.
TARAF