Özgürlük Filosu Medyası

Ahmet Varol

13 Temmuz Salı günü Özgürlük Filosu Medyası (Flotila Free Press) adıyla Haliç Kongre Merkezi’nde önemli bir toplantı gerçekleştirildi.

Açık frekansla uydudan canlı olarak yayınlanan ve bazı televizyon kanallarından kısmen veya tamamen verilen bu programa ben de Allah’ın izniyle başından sonuna kadar katılma fırsatı buldum. Bugünkü ve müteakip yazımızda da bu toplantıdan aldığım bazı notları ve onlarla ilgili tahlillerimizi siz değerli okuyucularımıza aktarmak istiyorum.

Toplantıda konuşma yapan tüm gazetecilerin ortak şikâyetleri kaçırılmak ve tüm mesleki araçlarının gasp edilmesiydi. Konuşan gazetecilerin maruz kaldıkları muamelelerle ilgili kavramları özenle seçmeleri takdire şayandı. Siyonist korsanların Akdeniz’in uluslararası sularında insanî yardım amacıyla yola çıkmış bir gemiye baskın düzenleyerek yaptıkları, bazı haberlerde geçtiği şekilde gözaltına alma veya tutuklama değil kaçırma idi. Korsanların bu insanların özel eşyalarını ve mesleki görevlerini yerine getirmek amacıyla yanlarına almış oldukları araçlarını almaları da gasp idi.

Özellikle mesleki amaçla gemide bulunan gazetecilerin, hiç kimsenin müdahale yetkisinin olmadığı uluslararası sularda silah kullanılmak suretiyle yani şiddete başvurularak götürülmeleri ve görevlerini yerine getirmelerinin engellenmesi bütün uluslararası anlaşmalara ve uluslararası hukuka göre suçtur. Çünkü basın mensuplarının savaş alanlarına girerek bile mesleki sorumluluklarını yerine getirmelerine imkân tanınması, engel olunmaması uluslararası yasaların gereğidir. Dolayısıyla siyonist korsanların Özgürlük Filosu’nda bulunan basın mensuplarını kaçırmaları ve mesleki araçlarını gasp etmeleri sebebiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaları ve mahkûm edilmeleri gerekir. Aksi takdirde bir uluslararası hukukun varlığından söz edilmesi anlamsızdır, bu konuda söylenenlerin tamamı sadece laf salatasından ibaret kalır. O durumda uluslararası hukukun hâkim güçlerin baskı amaçlı muamelelerine “hukuk” kılıfı geçirilmesi olduğunun ve bu “hukuk”un söz konusu güçlerin himaye ettiklerine karşı hiçbir geçerliliğinin olmadığının itiraf edilmesi gerekir.

Burada vurgulanması gereken bir husus da siyonist korsanların, Özgürlük Filosu’nda bulunan medya mensuplarının araçlarına el koymaya neden ihtiyaç duyduklarıdır. Bu araçları kullanmak istedikleri için böyle bir gasp işlemi gerçekleştirmeyeceklerini hepimiz tahmin ederiz. Söz konusu araçların kaydettiği gerçeklerin dünya kamuoyuna yansıtılmasından korktukları yani medya mensuplarının araçlarının kaydettiği gerçeklerden korktukları için onları imha etme amacıyla o araçları gasp etme ihtiyacı duymuşlardır. Yani kendilerini zor durumda bırakacak görüntüleri ve bilgileri imha edebilmek için tüm uluslararası yasalara ve anlaşmalara göre suç sayılan gasp ve insan kaçırma eylemlerini işlemişlerdir. Kendilerini bu konuda cüretkâr hissedebilmelerinin sebebi ise arkalarında duran hâkim güçlerin üzerlerine gitmeyeceğini tahmin etmeleri ve bu konuda kendilerini rahat hissetmeleridir.

Toplantıya katılan Batılı gazetecilerin ortaya koyduğu gerçekler Avrupa ve ABD’deki hâkim güçlerin ikiyüzlülüğünü daha doğrusu yüzsüzlüğünü de bir kez daha gözler önüne serdi. Onların daha önce İslâmî duyarlılık sahibi vatandaşlarının mağduriyetlerine karşı sorumluluklarını yerine getirmediklerine şahit olmuştuk. Fakat Özgürlük Filosu’nda bulunan Batılı ve Amerikalı basın mensuplarının büyük çoğunluğu Müslüman bile değildi. Ne var ki zulmeden, haksızlık eden taraf siyonist korsanlar olunca Müslüman olmayan vatandaşlarını da ihmal ettiler.

Bu gerçek karşısında, İsrail zindanında iken duyduğum bir gerçek tekrar aklıma geldi. İngiliz vatandaşları tespit için bulunduğumuz koğuşa giren İngiltere’nin Tel Aviv Büyükelçiliğinde görevli bir üst düzey yetkiliye arkadaşlarımız Avrupa ülkelerinin olaylar karşısında nasıl bir tavır takındığını sorduklarında “kimse İsrail’le karşı karşıya gelmek istemiyor” demişti.

Bu söz aynı zamanda Avrupa ülkelerinin siyonist korsanlar karşısındaki sessizliklerinin onları değil kendilerini sıkıntıya sokmama amacından kaynaklandığını ve gerçekte İsrail’e karşı da samimi olmadıklarını gösteriyordu. Yani siyonist korsanlarla karşı karşıya gelmenin kendi başlarını da derde sokacağını düşündüklerinden, başlarına dert açmamak için kendi öz vatandaşlarını, hatta onların Müslüman olmayanlarını bile rahatça feda edebildiklerini gösteriyordu.

Fakat siyonist korsanların askerî güçleri gibi dünyadaki lobi güçlerinin de aslında şişirme bir balondan ibaret olduğunun görüleceği günlerin çok geç olmadığına inanıyoruz. Bugün tehdidin gücünü kullanmalarına rağmen her geçen gün yalnızlıkları artan siyonist korsanlar o zaman çok daha yalnız olduklarını görecekler.

VAKİT