Hasan Basri Yalçın / Sabah
Özgürlük dedikleri
Muhalefetin söylemine bakarsanız "korkunç baskıcı bir rejimin altında yaşıyoruz ve inim inim inliyoruz." Kendilerinin iktidarında hepimiz çok özgür olacakmışız. Nasıl olacağına dair bir bilgi ya da kanaatimiz yok ama öyle söylüyorlar. Ülkemizdeki siyasi durumu dikta rejimi olarak tarif etmekten bile kaçınmıyorlar. Aslına bakarsanız bu tarifleri de yurtdışından alıyorlar ama asıl konumuz o değil.
"Tek adam rejimi," "dikta rejimi" gibi ifadelerle etiketledikleri döneme bakıyorum da aslında Türkiye'de özgürlüklerin en fazla genişlediği dönemdeyiz. Bunu söylerseniz bile linç ederler ama pek umurumda değil. Ben Türkiye siyasi tarihinde daha özgür bir dönem bilmiyorum. Bilen varsa anlatsın da hep beraber öğrenelim.
Aslına bakarsanız özgülük sınırı pek kolay çizilemeyecek bir arayıştır. Hep daha fazlasını talep edebiliriz. Ancak sınırsız bir özgürlüğün başkalarının hakkına tecavüz etmek olduğunu en başta liberal düşünürler dile getirir. Hepimizin diline pelesenk olmuş ifadedir. "Senin özgürlüğün sınırı benim özgürlüğümdür. Bana zarar vermediği yere kadar özgür olabilirsin" ilkesini en güçlü biçimde John Stuart Mill işler. Modern toplumlarda da genelde sınır buradan pek de tartışmadan buradan çizilir. Ben bu ülke çerçevesinde baktığımda muhalefetin ülkemizde nasıl bir özgürlük sorunu gördüğünü anlamıyorum.
Aksine son yirmi yılda yaşanan gelişmelere baktığımda toplumun birçok özgürlük beklentisinin karşılandığını, en azından özgürlük alanlarının en geniş seviyeye ulaştığını söyleyebiliriz. Mesela bu ülkede dini özgürlükler sorunu vardı. Çözüldü. Bu iktidar her türlü vesayet mekanizmasına rağmen bu sorunu çözdü. Ülkede Kürtler dilini konuşamamaktan şikayetçiydi. O da çözüldü. Aleviler devlet tarafından muhatap alınmak isterlerdi ülke tarihinde ilk kez Alevilerin bu beklentisine karşılık verildi. Bugün 1 Mayıs İşçi Bayramı. Ama onu da ilan eden AK Parti iktidarı.
Bütün bu örneklere baktığımda ben hiçbirinde bir gerilme görmüyorum. Ama birileri ısrarla ülkede özgürlüklerin kısıtlandığını iddia ediyor. Anladığım kadarıyla asıl mesele özgürlük falan değil. İktidar değişimi ve belki de eski imtiyazların ihdası. Çünkü bu ülkede geniş kitleler baskı altındayken mutlu azınlıklar vardı. Onların asıl kabul edemedikleri bu eşitlenme durumudur. Onlar özgürlük değil eski imtiyazlı koşullara dönmek istiyor. Bunu yaparken de çok ilginç bir yöntem takip ediliyor. Eski dönemlerde özgürlük alanları kısıtlanmış hangi grup varsa onların marjinal ve radikal gruplarını bir masa etrafına topladılar ve sanki bu grupları temsil ediyormuş numarası yapıyorlar. Halbuki HDP Kürtleri tek başına asla temsil edemez. İşçi Partisi işçileri temsil etmenin yakınından bile geçemez. Bodrum'a yerleşmiş zengin takımından ibarettir. Ak Parti'den kopanlar dindarları temsil etmediğini herkes gördü. Zaten Demokrat Parti bir demodan ibaret. Saadet'in de Millî Görüş'le bağı kopalı epey oldu.
Yani aslında AK Parti iktidarları bu sorunların çok büyük bir bölümü çözdü. Asıl kıymetini bilmediğimiz gelişme budur.