İnsanın özgürleşmesi, için bunu engelleyen çeşitli zincirlerden kurtulması gerekir. Ama, onu insan yapan değerleri, bağ olarak görmesi, irfan çözülmesine, ahlak çözülmesine yol açar. Onu insanlık âleminden alıp vahşi doğanın zindanına hapseder.
İnsanın geçmişi, bazen insanın önündeki en çetin bağ olarak durur. Bu nedenle insanın günahlarını fark etmesi, onlardan dönmesi, Allah'a yönelmesi, Allah'ın emrettiği gibi kötülüklerden yüz çevirerek hayatında yeni bir sayfa açması, bilincini yenilemesi gerekir.
Bilincin kirliği, özgürlük önündeki en önemli engellerdendir. Nasıl ki uluslararası politikada, iç siyasette ve toplumsal hareketlerde bilgi kirliği ve çeşitli sömürgeci güçlere hizmet eden algı operasyonları, bir toplumun özgürleşmesi önünde büyük bir engeldir. Bireyin, art niyetlerle, kötü davranışlarla, bunları haklı çıkarmaya yönelik bir savunma mekanizması olarak 'rasyonalizasyon (aldatıcı aklîleştirme) ile kirlenmiş bilincini de temizlemesi gerekir. Bu, onun nefsinin ve şeytanın esaretinden kurtulması için şarttır.
Allah, insanlara daima tövbe kapısını açık tutmaktadır. Öyle ki insan, kula kul olmaktan, günahlarının esiri olmaktan, şeytanın adımlarını izlemekten kurtulsun. Tüm benliğiyle Allah'a yönelsin, özünü O'na teslim etsin, Hakk'a kul olsun.
Ancak, İslam'daki tövbe kavramı ile batı'nın itirafçılığı temelden farklı olgulardır. Batı, tarihte işlemiş olduğu vahşet ve soykırımları itiraf ederek işin içinden sıyrılmaktadır. Tarih boyunca madenlerini, topraklarını, pazarlarını, insan kaynaklarını sömürdüğü, kendisi zenginleşirken geri ve yoksul bıraktığı ülkelere karşı hiç bir sorumluluk duymamaktadır. Batı'nın yalnızca itiraf etmesi, yeterli (!?) olmaktadır. Onlar, acımasız sömürünün, soykırımın geçmişte kaldığını, bugün başka şeyler konuşmak gerektiğini söylerler.
Aslında, batı'nın bu yaklaşımı, kökü derinlerde olan, kendine özgü bir savunma mekanizmasıdır. Hristiyanlıkta, günah itirafı (günah çıkarma, confession) denen bir ritüel vardır. Protestan Hristiyanların benimsemediği bu ritüelde, günahkâr Hristiyan, kiliseye gider, özel bölümde onu dinleyen papaza günahını itiraf eder. Papaz da onun için bağışlanma diler, ona tavsiyede bulunur. Günahını itiraf eden kimse de böylelikle vicdanını rahatlatmış olarak işlerine döner.
Batı, günah çıkaran kimse gibidir. Günahını, yüzünü görmediği papaza itiraf eder ve ağırlıklardan kurtulmuş olarak oradan ayrılır. Batılı ülkeler de insanlığa karşı işlediği suçları itiraf eder. İtirafın verdiği sosyal-siyasi mesaj, “beni böyle kabul edin!” şeklindedir. Her Batılı devletin tarihinde, insan avcılığı, köle ticareti, sömürgecilik, katl-i âmm ve soykırımlar; başka ülkelerde kabile savaşları çıkarma, terör örgütleme ve bunları kullanma vardır. Bu nedenle onlar, birbirini olduğu gibi kabul eder ve konu böylece kapanmış olur (?). İnsanlığa karşı işlenen suçlar, başka şekillerde devam eder.
Örneğin, Almanya Şansölyesi Merkel, “Sömürge döneminde Afrika’da günaha girdik.” diyerek itirafta bulunur. Ama diğer yandan, yalnızca Alman ekonomisine katkıda bulunabilecek göçmenlerin iltica başvurusunu kabul ederek, diğerlerinin ülkeyi terk etmeleri gerektiğini söyler. (Merkel: Sömürge Döneminde Afrika’da Günaha Girdik) Batılı devletlerin dahliyle ülkeleri parçalanmış olan milyonlarca insan, kendine bir yaşam alanı bulmak için ülkelerinden göç ediyor. Batılı ülkeler ise bu mültecileri sömürmeye devam ediyor. Bu sömürünün kapsamında, Avrupa'ya geçtikten sonra akibeti bilinmeyen onbinlerce Müslüman göçmen çocuğu da vardır. Yine çocuk istismarı ve organ ticareti, sömürgecilik döneminde Afrika ülkelerinde insan avcılığı yapan misyon adamlarının sergilediği vahşetin daha da kötüleştiğini göstermektedir. Onların itirafı, aslında makyajdan ibarettir. Karşı tarafa "Relaks olun!" mesajı verir.
Oysa İslam'da tövbe, kul hakkıyla ilgili ise helallik almayı gerektirir. Hak sahibine hakkı ödenir, uğradığı zarar, tazmin edilir. Tövbe, vicdanı rahatlatarak yoluna devam etmek değil, günahtan gerçekten kurtulmaktır. Günaha sebep olan, duygulardan, dizginleri nefsin eline vermekten kurtulmaktır.