Yasin Aktay / Yeni Şafak
Özgür Gazze yolunda, sinemaya da bir Aksa Tufanı erişir…
Bu yıl “Özgür Gazze” temasıyla gerçekleşen 7. Siirt Uluslararası Kısa Film Festivali Cuma akşamı gerçekleşen ve festivale katılan 293 filmden dereceye girenlere ödüllerinin verildiği final programıyla tamamlanmış oldu. Final programının bu yılki eğitim-öğretim dönemini “Çanakkale’den Gazze’ye bağımsızlık ruhu ve vatan sevgisi!” konulu özel dersle başlatan Milli Eğitim Bakanımız Prof. Dr. Yusuf Tekin’in katılımıyla gerçekleşmiş olması Özgür Gazze temalı festivale ayrı bir anlam kattı. Dönem başında onun bu kararının ne kadar isabetli ve karşısındaki gürültücülere karşı ne kadar cesaret isteyen bir adım olduğunu söylemiştik. Yeni nesillerin kendilerini, rablerini, milletlerini ve tarihlerini hakkıyla bilip öğrenmeleri için belli çevrelerden gelen homurtulara, rahatsızlıklara aldırmayarak böyle bir başlangıç yapmaya karar veren sayın Milli Eğitim Bakanının özgüveni, cesareti ve kararlılığı her türlü takdiri ve tebriki hak ediyor. Bugün Gazze’yi bilmeyen, görmeyen, oradaki yakınlığı hissetmeyen Çanakkale’yi ne bilsindi?
Gazze’de gerçekleşen destansı vatan savunmasının Türkiye’nin Bağımsızlık savaşının en sahici, en samimi ve en kahramanca sayfalarından birini oluşturduğu bir gerçek. Uğruna savaştıkları vatanlarının bir karışını vermemek için cansiperane bir savaş veren Gazze’nin yiğitleri Çanakkale yiğitlerinden ayırt edilemez. Verdikleri mücadele de tarihi anlatılarla veya uyduruk sinema senaryolarıyla destanlaşmış değil, aksine bugün hepimizin önünde cereyan eden gerçek bir kahramanlık olayı.
Kahramanlığın yaşadığımız teknoloji çağında artık görülemeyecek, gösterilemeyecek, karşılaşılamayacak bir eski zaman efsanesine dönüşmüş olduğunu söyleyenler vardır. Aksa Tufanı’ndan sonra bu efsanenin geri dönüşüne tanık oldu modern dünyanın insanları. Eskide kalmış zannedilen ne kadar barbarlık örneği varsa hepsinden fazlasını dünya gözüyle gördüğü gibi, yine ancak masallarda olur denilen kahramanlık örneklerini de Kassam Tugaylarının ve Gazze’nin asil, sabırlı, metanetli ve dirençli halkında en alasından gördü.
Gazze’de her gün sergilenen gerçek hayat hikayeleri, insanları etkilemek için alabildiğine abartılmış bütün kahramanlık hikayelerini, dramaları, trajedileri gölgede bırakacak kadar gerçek. Belki Aksa Tufanı’ndan sonra kahramanlık hikayesi yazılamaz, çünkü en alasını en gerçek şekliyle Gazze yiğitleri hayatlarıyla, duruşlarıyla, mücadeleleriyle ve savaşlarıyla ortaya koydular.
Gerçekliğin bir taklidi olarak sanatın, gerçekliği olduğundan da daha güzel, daha derli toplu, daha bütüncül bir hikâye içinde göstermek gibi bir iddiası veya istidadı da vardır. Aslında bu tür temsiller ister istemez biraz da tahrif içerir. Ama tahrifle hedeflenen gerçekliğin daha çarpıcı bir temsilidir. Böylece nice sıradan hayatlar, içindeki bütün aykırı unsurlar ayıklanarak büyük kahramanlık hikayelerine dönüştürülür. Sinemanın bu emeği, bu sanatsal performansı elbette küçümsenemez. Bir maharettir neresinden bakarsanız, sanat olmaktan önce. Ama sanatın kendisinin her zaman, kaçınılmaz olarak olumlu bir tarafı yoktur.
Sinema perdesi aynı zamanda gerçekle aramıza, gözümüzün önüne çekilmiş bir perdeye de dönüşebilir ki, baştan beri sinema endüstrisinin siyasetle, ideolojiyle çok yakın ilişkisi onu bu konuda oldukça cazip kılmıştır. Holywood sineması insanlık tarihinin en nazik en kibar ve ne misafirperver insanları olan Kızılderilileri vahşi, kana susamış gösterirken vatanlarını açgözlü hırslarıyla işgale gelmiş beyaz insanları da medeni ve kahraman göstererek gözlerimizin önüne az perde çekmedi. 1949 yılından beri aynı Holywood endüstrisi Holokost üzerine çekmiş olduğu en az 250 film de gözümüzün önüne nasıl bir kalın perde çekmiş durumda, hesap edin.
Siyonist caniler yıllarca sinemayı, medyayı, kamerayı şu veya bu şekilde kullanarak dünyanın gözünü boyadılar. Tam da Firavunların kendi halklarının gözünü sihirbazlarıyla boyayarak farklı bir hakikat algısı ürettikleri gibi. Demek ki Gazze bağlamında sinemanın göz boyayarak gerçekliği tahrif edenlere karşı hakikati, yalnızca hakikati ortaya koyarak yapabileceği çok şey var.
Bu yüzden 7 yıllık Siirt Festivalinin en yoğun, en güçlü programı hazırlandı. Siirt Valiliği ve Siirt Üniversitesinin çok güçlü desteğiyle ve Siirt’teki bütün sivil toplum kuruluşlarının da cesaretlendirmesi ve yürekten katılımıyla bu festivalin gerçek bir özgürlük festivali olarak gerçekleşmesi mümkün oldu. Festival bir yandan film gösterilerinin yapıldığı, bir yanda da sinema üzerine ve bilhassa Gazze, direniş, özgürlük ve kahramanlık üzerine konuşmaların gerçekleştiği bir fikir şöleni olarak da gerçekleşti. Türkiye’den, Filistin’den, Mısır’dan, Suriye ve Ürdün’den çok değerli katılımcılar özgürleştiren ve hakikatle gözümüzün önüne perdeler koyan işgalci sinema arasındaki farklara dair çok değerli sunumlar yaptılar. Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Selahattin Eş, Vahdettin İnce, Wajdi al-Arabi, Prof. Sami el-Arian, MOin Naim, Veysel Karataş, Aydın Aktay, Samir Arabiyat, Tülay Gökçimen, Nazif Tunç, Kemal Tekden, Muhammet Sağlam, Rıdvan Kaya, Turan Kışlakçı, Hişam Abdullah ve ismini zikredemediğim başka isimler Özgür Gazze için özgür sinema ihtimalini yokladılar, oryantalist, İslamofobik ve Siyonist sinemanın numaralarını gözler önüne serdiler.
Festivalin 3. gününde Aksa Tufanı’nın karizmatik lideri Yahya Sinvar’ın şehadet haberi düştü. Ama bu haber, şehadetiyle ilgili ayrıntılarıyla birlikte girdikçe inanılmaz bir duygu kapladı ortalığı. İnsanları hüzünlendirmekten ziyade, hikayesiyle, muhteşem sonuyla hayretler ve hayranlıklar içinde bırakan muhteşem bir olay olarak yansıdı ortama. Tam da kahramanlığın ancak filmlerde sahte bir temsille bir nostalji gibi sürdürülebildiği dünyada inanılması zor muhteşem bir kahramanlık hikayesiyle.
Bu şehadet bir ölüm değildi, Yahya Sinvar’ın şahsında ölümün adeta öldürüldüğü ve yaşayan ölülerle dalga geçildiği olağanüstü şıklıkta, estetik kalitede bir film sahneye konuluyordu adeta.
Bu hayatı aşabilecek bir film yapılamaz, bir senaryo yazılamaz. Son anlarında bile mücadeleden vazgeçmeyen bu kahramanın filminin senaryosunu Allah yazmış ama kameramanlığını da bilmeden düşmanları yapıyordu. Kameramanına son anlarında fırlattığı asası, düşmanlarının elinden bütün iddialarını alan bir Asa-yı Musa gibi, toplamda ise Firavunların sihirbazlarının yılanlarını yutan hakikat olarak etkisini göstermeye çoktan başladı bile.
Esasen Gazze’de bir yıldır şahit olduğumuz her şey sanat adına, felsefe adına, bildiğimiz, düşündüğümüz her şeyi yeni baştan gözden geçirmeye davet ediyor. Bütün destansı kahramanlık sinemasının yapabileceğinin en fazlası Gazze’de yaşananların bir taklidi olabilir.
Festivale baştan beri büyük katkıda bulunan Siirt Valiliği, Siirt Üniversitesi, Siirt sivil toplum oluşumları ve yerel basını ve kısa film yapımcı ve yönetmenleri, Siirt’ten yükselecek bir Özgür Gazze mesajını hep birlikte yazmaya canla başla katıldılar. Hepsine bu mesajın bu zamanda ve bu bağlamda en anlamlı şekilde ses bulmasına yaptıkları katkılar dolayısıyla teşekkür ederim.