Özgür-Der: YSK Kararı Despotizmdir! Partiler İse Tutarsız...

“YSK kararı yasallık kılıfına büründürülmüş bir despotizmle karşı karşıya olunduğunu ortaya koymaktadır.” diyen Özgür-Der, AK Parti, CHP ve BDP’lilerin tutarsızlıklarına da dikkat çekti.

YSK kararını Türkiye'de üst yargı mekanizmasına hâkim otoriter anlayış ve hukuku muhaliflere karşı bir kılıca dönüştürme alışkanlığı olarak yorumlayan Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, yaptığı açıklamada YSK kararının garip olmadığını ifade etti. Rıdvan Kaya'ya göre garip olan AK Parti'nin, bürokratik iktidar odaklarının istismarına açık kanalları kapatmaktaki duyarsızlığıdır.

"Bürokratik oligarşiyi tahkim eden yasalar ve bu yasalara dayandırdıkları yorumlarını bombaya dönüştüren kafalar değiştirilmezse bu tür gerilimler hiç bitmez." diyen Rıdvan Kaya, BDP'lilerin ve CHP'nin de tutarsızlığına dikkat çekerek ölçüsüz, basiretsiz, saldırgan tutumları üreten yaklaşımları eleştiriyor.

Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan açıklama:

YSK OPERASYONU AMACINA ULAŞTI MI?

20 Nisan 2011

BDP destekli 7 bağımsız aday hakkında verilen veto kararı Türkiye'de bürokratik oligarşinin darbecilik hastalığından kolay vazgeçmeyeceğinin yeni bir örneği olmuştur. Son yıllarda yaşanan gelişmelerle askerin geri çekilmek durumunda kalması, ardından üst yargı mekanizmasında vesayetçi tutumun zayıflaması gibi gelişmelere rağmen bürokratik mekanizma "mevzi koruma" mantığıyla hareket etmeyi sürdürmektedir. Resmi ideolojinin zararlı gördüğü kesim, şahıs ve anlayışlara karşı klasik devlet tavrı elden geldiğince korunmaya çalışılmaktadır.

YSK'nın BDP destekli bağımsız adayların seçimlere girmesini engelleme tavrının, siyasetin devlet katında belirlenmesine ve muhaliflerin alanının daraltılmasına yönelik bir operasyon olduğu çok açıktır. Aynı şekilde söz konusu kararın provokatif niteliği de görmezden gelinemez. Nitekim kararla birlikte ülkeyi saran gerilim atmosferi bu kararı alanların neyi amaçladıkları hakkında az çok bir fikir vermektedir.

Her seferinde olduğu gibi bu dayatma yine hukuki bir kılıfla gerekçelendirilmeye çalışılmıştır. Oysa Türkiye'de hukukun egemenlerin elinde bir hizaya getirme aracı olduğu iyi bilindiğinden bu olayla ilgili olarak YSK tarafından dile getirilen gerekçeler hiç kimse için bir anlam ifade etmemektedir.

YSK'nın gerek bugüne kadar verdiği çeşitli kararlarında sergilediği yasakçı, engelleyici, daraltıcı tutum, gerekse de son kararının içerdiği çelişkiler, anlaşmazlıklar özü itibariyle yasallık kılıfına büründürülmüş bir despotizmle karşı karşıya olunduğunu ortaya koymaktadır. Garip değildir! Bu tutum Türkiye'de üst yargı mekanizmasına hâkim otoriter anlayışla ve hukuku muhaliflere karşı bir kılıca dönüştürme alışkanlığıyla uyumludur.

Garip olan, siyaset zemininin mühendislik hesaplarıyla biçimlendirilmesine yönelik örtülü devlet operasyonlarından şikâyet edenlerin, bürokratik iktidar odaklarının istismarına açık kanalları kapatmaktaki isteksizliği ya da duyarsızlığıdır. Bu noktada mevzuatın muhtelif yerlerine serpiştirilmiş "yasal mayınlar"ın etkisiz hale getirilmesi için gerekli adımları atmaktan imtina eden AK Parti'nin sorumluluğu görmezden gelinemez.

Aynı şekilde bugün maruz kaldıkları haksızlık karşısında kıyametleri kopartan BDP'lilerin, en son anayasa değişiklikleri referandumunda görüldüğü üzere, bürokratik despotizmi geriletecek düzenlemeler konusunda ilkeli ve geliştirici bir tutum içinde olmadıkları açıktır. 367 rezaletindeki rolü henüz hafızalarda canlılığını koruyan, yasakçılığın kalesi konumundaki CHP'nin sahte demokratlık mesajları ise siyasi oportünizmin şaheseri olmaktan başka bir şey değildir.

Gelinen aşamada çok yönlü tepkilerin odağı olan YSK'nın pazarlıkçı bir tutuma yönelerek yanlış kararını kısmen yumuşatması durumunda dahi yara kapanmayacaktır. Bürokratik oligarşiyi tahkim eden yasalar ve bu yasalara dayandırdıkları yorumlarını bombaya dönüştüren kafalar değiştirilmezse bu tür gerilimler hiç bitmez.

Öte yandan bu tür despotik tutumlara karşı tavır geliştirme adına sergilenen ölçüsüz, basiretsiz, saldırgan tutumları üreten yaklaşımlarla ilgili sorun da görmezden gelinemez. Keyfiliği ve dayatmayı protesto etmek adına ortalığı savaş alanına çevirenler, vatandaşlara ait işyerlerine saldıranlar, kendilerinden olmayan kuruluşlara, derneklere saldıranlar, belediye otobüslerini molotoflayanlar asla haklı görülemezler. Hukuk adına zorbalığı dayatan Kemalist kadrolar ne kadar dayatmacıysa, zalimse; halkların özgürlüğü, kardeşliği sloganlarını saldırganlıklarına kılıf yapanlar da o kadar tutarsızdırlar, ikiyüzlüdürler. 

ÖZGÜR-DER

Basın Açıklaması Haberleri

İmam Buhari Vakfı: Halep'in fethi mübarek olsun!
53 STK'dan ortak proje: Kriz bölgeleri için tek havuz oluşturulacak
"İşgalci İsrail’in spor takımları turnuvalardan men edilsin!"
Türkiye’nin göç raporu yayınlandı
“Çocuk katliamlarına, ayrımcılık ve şiddetine dur de!”