Özgür-Der Üniversite Gençliği ‘Dini Anlama Kılavuzu’ kitabını değerlendirildi

Özgür-Der Üniversite Gençliği’nin düzenlemiş olduğu kitap formunda Talha Erdem Kuloğlu ve Abdullah Kaya’nın sunumlarıyla Şaban Ali Düzgün’ün Otto Yayınları’ndan çıkan  ‘Dini Anlama Kılavuzu’ kitabı değerlendirildi.

HAKSÖZ HABER

İlk sözü Talha Erdem Kuloğlu alarak kitabın hangi amaçla yayınlandığı ile ilgili kısa bir bilgi vererek ilk konu olan “Acılarımız ve Tanrının Sessizliği” başlığı ile giriş yaptı. Dünya’da bir takım acıların var olduğunu ve bu acılardan da bazen tanrının sorumlu tutulduğunu, suçu tanrıya atabilme gibi durumların söz konusu olduğunu belirtti. Dinin bu acılara sadece göğüs germe yetisi kazandırmakla suçlandığını ve buna kadercilik, imtihan anlayışı, vb. inançları sebep olarak gösterilebileceğinin altını çizen Kuloğlu, sadece göğüs germekle yetinmememiz gerektiğini, bunlarla mücadele anlayışının dindarlıkta var olduğunu, Allah’ın da bunu emrettiğini vurguladı. Yaşadığımız acıların asıl sebebinin kendimiz olmasına rağmen, Tanrı’yı sebep olarak gösterip acılarımızdan kaçmaya çalıştığımızı belirtti.

Ateizm ve deizm konularına da değinen Kuloğlu, ateistlerin temelde tanrının varlığına gözle görülebilir bir kanıt olmamasından dolayı inanmadıklarını, ancak kanıt olmamasını yokluğunun anlamına gelmediğini aslında en iyi cevabın görünen her şeyin tanrının var olduğuna bir kanıt niteliği taşıdığını belirtti. Diğer yandan her zaman ateizmin delil aramadığını, bazı ateistliklerin sadece fanatizmden ibaret olduğunu belirtti.

Ayrıca bir diğer argümanlarının ise ‘’Tanrı varsa insanın bu hayatta mutluluğunu amaçlayan bir tasarım oluşturmuş olması lazım lakin tam tersine sonsuz acı ve kötülük bu dünyadadır.’’ tarzı söylemler olduğunu belirten Kuloğlu, dünyadaki kötülükleri Allah’a iftira atarcasına onu suçlamakta olduklarını sözlerine ekledi. Kuloğlu bunların aksine insana tüm potansiyelini gösterme izni verildiğini, bu potansiyelin acıya ve kötülüğe karşı olma imkânını da içinde barındırdığını belirtti. Özetle kötülüğün varlığı Allah'ın yokluğunu değil, insanın özgürlüğünün kanıtı olduğunu, özgür iradeli olarak yarattığı insanın özgür iradesiyle özgürce verdiği karara, Allah'ın kendi iradesine aykırı davranarak engel olmasının çelişkili bir durum olduğunu vurguladı.

Deizm konusuna da kısaca değinen Kuloğlu, deizmin tanrı dünyayı kurmuştur, irtibatı yoktur ve içindekilerle ilgilenmez yaklaşımında bir hikmetsizlik olduğunu tanrı dünyayı yarattı ve öylece bıraktı düşüncesinin çok mantıksız olduğunu belirtti. Doğal olanı keşfetme ve doğaüstü olanı  alma iddiasında olan deistler kıstas olarak aklı belirlerler. Peki burada şunun sorulması gerekmez mi? Hangi aklı kıstas olarak belirleyeceğiz? . Deistlerin cevap olarak verdiği ‘’ Tanrı’nın aklının tecellisine sahip olan insan aklı’’ cevabının yetersiz olduğunu belirten Kuloğlu, insan aklının etkiye açık, manipüle edilebilen duygulardan etkilenen vs. bir akıl olduğunu belirtti. Sadece vahye tabi olan aklın, akl-ı selim olabileceğini sözlerine ekledi

Son olarak “Özgür Ahlaki Seçimler” başlığına değinen Erdem Kuloğlu, başlıklar halinde şunları söyledi:

-İnsan doğası gereği iyi kötü ahlaki anlayışlar bulundurur ancak bunlara yönlendirme için ayrı bir unsura ihtiyaç vardır.

-Bir şeyin doğru olduğunu bilmek o doğruyu yapmayı sağlamamakta.

-Bir şeyin yanlış olduğunu bilmek de o yanlıştan uzak durmayı sağlamamakta

-Bu noktada dinin, ilahi otoritenin ve bunların sosyal siyasi hayattaki gereğini görüyoruz. Burada insanın seçimleri değerlidir. Çünkü özgürce, doğruyu yapmak ve yanlıştan uzak durmak değerlidir.

Konuşmacılardan Kuloğlu’nun bıraktığı yerden devam eden diğer konuşmacı Abdullah Kaya özellikle kitabın geri kalan kısmından hareketle “Din afyon mudur?”,“Deistlik ve ahlak ve din” başlıklarını inceledi.

Ahiret inancı üzerine konuşmasına başlayan Kaya ahireti ‘’Bu dünyada gönderdiklerimizin ile bedenimizin karşılaşması’’ diyerek tanımladı.  Bu dünyada yaptığımız yardımların karşılığını öbür tarafta göreceğimizin inancıyla insanlarla münasebette bulunmakta olduğumuzu bunun da Müslüman olmanın farkına işaret ettiğine dikkat çekti.

Ardından Allaha ulaşabilme yollarına dikkat çeken Kaya, Allah’ın varlığına ulaşabilmek için iki tane yol olduğunu belirtti. Bunlardan bir tanesi Hz. İbrahim’in yaptığı gibi akli çıkarımları kullanmak diğerinin ise nakil yolu olduğunu belirtti.  Yani ya aklımızla ya da peygamberler aracılığıyla bizlere ulaşmış vahiy yoluyla insan Allah’ı bulabilmektedir. Lakin akılla ilahi olana ulaşmanın çok zor olduğunu belirten Kaya, peygamberlerin Allah’ın bir lütfu olduğunu peygamberler aracılığıyla doğruya ulaşmanın çok daha kolay olduğunu belirtti. Bu noktada Rabbimize bu lütfu için çokça şükretmemiz gerektiğini belirtti. 

Abdullah Kaya konuşmasına dinin sınırlamalarına nasıl bakmamız gerektiği konusuyla devem etti. Dinin toplumsal düzen ve doğamızın getirdiği şeylerle de bizi sınırladığını ve insan doğasının gereği olarak dinimizce günah sayılan şeyleri yapma eğilimi gösterdiğini belirtti. Dinin insan için doğru olanı belirlediği belirten Kaya, dinin bunu helal ve haramları belirleyerek gerçekleştiğini söyledi.  Kaya inananların bu sınırları hoşgörüyle karşılamasıgerektiğini ve bunların insanın iyiliği için olduğuna inanmamız gerektiğini de söyleyerek sözlerine devam etti.

Abdullah Kaya yazardan aktarımıyla belirttiği dinin insan açısından motive edici yönünü ‘’Dinin bizi motive etme noktasındaki ölçütü ceza ödül nimet külfet dengesidir.’’ diyerek belirtti. Ödül ceza sistemi olduğundan dolayı ne kadar nimete ulaşmak istiyorsak o kadar külfete katlanmak zorunda olduğumuzu söyledi.

Ayrıca “Din halkın afyonudur” sözüne de Ali Şeriati’nin ‘’Hangi din afyondur? ‘’ sorusunu yönlendiren Kaya bu noktada afyon olarak nitelendirilen dinin iktidarlar tarafından çarpıtılarak kullanılan din olduğunu ve bunun da gerçek dini yansıtmadığını belirtti.

Dinin bize dünya hayatının bir son olmadığını söylediğini, bu hayatın geçici olduğunu asıl olanın rabbimizin biz Müslümanlara vaat ettiği öbür hayat tasavvurunun olduğunu belirten Kaya,  bunun bilincinde olarak Dünya hayatımızda yaptığımız eylemlerin helal haram çerçevesine dikkat ederek rabbimizin belirlediği sınırlar çerçevesinde onun bize emrettiklerini yerine getirerek gerçekleştirdiğimizde herhangi bir problem olmayacağını lakin hayatımızı bu doğrultuda yaşamadığımız takdirde peşine düştüğümüz hazların tıpkı bu dünya gibi bir sonu olduğunun altını çizdi.

Programın sonunda dinleyicilerin konuşmacılara yönelttiği soru ve kendi katkılarıyla program son buldu. 

Etkinlik-Eylem Haberleri

Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi
Üniversiteli Müslümanlar sabah namazında Fatih Camii’nde buluştu
Fetih Vakfından Suriyeli çocuklara kışlık mont yardımı