Özgün Bir Kur’ân Yorumcusu: Hz.Ömer -Kitap-

Ali Galip Gezgin’in “Özgün Bir Kur’ân Yorumu: Hz.Ömer Örneği” kitabını Haksöz-Haber için Asım Öz değerlendirdi.

Özgün Bir Kur'ân Yorumcusu: Hz.Ömer

ASIM ÖZ / HAKSÖZ HABER

İslâm'ı, Kur'an-ı dinlemek ve ayetleri üzerinde tefekkür ederek kabul eden Hz. Ömer'in olaylara bakışı, ileri görüşlülüğü ve problemlere çözümler üretmesi gibi özellikleri, onu diğer sahabelerden farklı kılmaktadır. Hz. Ömer gibi düşünce üreten ve insanlığın karşılaştığı problemlere kalıcı çözümler sunabilen zihniyetlere ihtiyaç olduğu izahtan varestedir. Bugün Müslüman dünya Kur'an'da geçen ayetleri, sadece literal anlamlarına vurgu yapan, metnin lafzına takılıp kalarak, Kur'an'ın esas gayesini kavrayamamaktan kaynaklanan veya bir tür batınilik olarak görülebilecek aşırı yorumdan kaynaklanan bir çözümsüzlük yaşamaktadır. Bu sorunu aşabilmek için yeniden Hz. Ömer'in Kur'an'ı özgün bir şekilde yorumlayış usulüne dönmek gerekmektedir.

Kur'an-ı Kerim'in yorumlanmasına yönelik arayışların sürdüğü günümüzde, son ilahi vahye doğrudan muhatap olmuş sahabenin, Kur'an tasavvurlarına daha yakından bakmak önemlidir. Bu nüzulünden itibaren üzerinde hassasiyet gösterilmiş bir mesele olarak Kur'an'ın anlaşılması bakımından gereklidir. Çünkü Kur'an'ın ilk muhatapları olan sahabelerin sonra gelen nesillerden farkı onun nüzulüne bizzat şahit olmalarıdır. Bu nedenle sonra gelen her nesil, nüzul asrında ayetlerin nasıl anlaşıldığı ve anlamlandırıldığı hususunu, esbâb-ı nüzûl, kıraat gibi konuları sahabe neslinden öğrenmek durumundadır. Zira onlar, vahyin nüzul sürecini canlı olarak yaşamış, ayetlerin hangi nedenlerden dolayı indirildiğine yakinen muttali olmuşlardır. Kur'an'ı Hz. Peygamber 'den ve  sonra ama aynı zamanda onunla birlikte en doğru olarak anlayan sahabenin, Kur'an tasavvurları da birbirinden farklıdır. Bu fark, onların yetiştikleri aile çevresi, bilgi birikimleri, olayları algılama biçimleri, Hz. Peygamber'e yakınlıkları vb. birçok nedenden kaynaklanmaktadır. Doğru bir Kur'ân tasavvuruna ulaşabilmek için Hz. Peygamberin sahabeleri içinde öne çıkan Hz. Ömer, Ümmü Seleme, Hz. Ayşe, Hz. Hafsa, Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Abbas gibi saygın isimlerin Kur'an tasavvurlarının bilinmesi gerekir.

Farklı Bir Mizaç

Sıra dışı mizacı, cesareti ile yalnız döneminin değil sonraki İslam tarihi araştırmacılarının da daima ilgi odağında olan bir sahabe, Hz. Ömer. Müslümanlığı, Kur'anı dinleyerek ve ayetleri üzerinde tefekkür ederek kabul eden bu yönüyle Kureyş'in diğer ileri gelenlerinden farklılaşan Hz. Ömer'in olaylara bakışı, ileri görüşlülüğü ve problemlere çözümler üretmesi gibi özellikleri, onu diğer sahabelerden farklı kılmaktadır.

Daha çok hilafet dönemindeki uygulamalarıyla gündeme gelen ve hakkında pek çok araştırma yapılmış olan Hz. Ömer'in Kur'an anlayışına ve yorumuna odaklanan önemli bir çalışma yayımlandı. Ali Galip Gezgin tarafından yapılan çalışma Özgün Bir Kur'an Yorumu- Hz.Ömer Örneği- adını taşıyor. Bu yönüyle bir ilk çalışma bu. Çünkü daha önceden Hz. Ömer'i konu edinen çalışmalar onun idari uygulamalarına vurgu yapmıştır. Söz konusu çalışmalar durumu salt tarihi ve hukuki perspektiften yaklaştıkları için konunun temeli olan Hz. Ömer'in Kur'ân yorumunu pek dikkate almamışlardır.  Gezgin anladığım kadarıyla Hz. Ömer'i "klasik" anlamda yorumlamaktan, bugün hâlâ üzerinde pek çok kişinin uzlaştığı genelgeçer yorumların dar sınırları içine hapsetmekten kaçınıyor, onun yaptıklarını daha farklı uzamlara taşıyan bakış açılarını tart(ış)mayı yeğliyor. Bu bir yanıyla Hz. Ömer'in tükenmediğini de gösteriyor bana kalırsa. "Hz.Ömer Kur'ân'a ölü bir metin olarak bakmamaktadır. Diğer bir deyişle, Hz.Ömer'in Kur'ân'a  bakışı ve tasavvuru,satırlarda yazılmış şekline,dizilişine kutsiyet atfetmekten çok;Kur'ân'ın muhteviyatına,mantûkundan ziyâde mefhumuna önem vermesi şeklindedir. (..) Kur'ân'a bakışının gerisinde bulunan diğer unsurlar ise,onun yaratılışı itibariyle eşyaya hükmetme yeteneği, adalet ve zulmü bilme hususundaki isabetli ve kendi muhitini tanımak hakkındaki geniş deneyim ve bilgisidir."

Kur'an'da geçen ayetleri, sadece literal anlamlarına ve metnin lafzına takılıp kalarak, Kur'an'ın esas gayesini kavrayamamaktan veya bir tür batınilik olarak görülebilecek aşırı yorumdan  kaynaklanan bir çözümsüzlük yaşamaktadır. Bu sorunu aşabilmek için yeniden Hz. Ömer'in Kur'an'ı özgün bir şekilde yorumlayış usulüne dönmek gerekmektedir. Yazar bu dönüşün gerekçelerini açıklarken onun Kur'an'la iletişiminin, birikiminin  kişilik yapısından ayrı düşünülemeyeceğini belirtmekte ve onun hayatına dair kaynaklarda bulduğu bilgileri aktarmaktadır. Burada Hz. Ömer'in donanımı üzerinde dikkatle durmaktadır yazar: Müslüman olmadan önce okuma yazma bilen biri olarak edindiği bilgi birikimi, kabilesinin elçilik görevini üstlenmekle edindiği toplumsal statüsü ve Hz. Peygamber'e yakınlığı donanımını şekillendirmiştir.

Kitap giriş, iki bölüm ve sonuç bölümünden oluşmaktadır. Kitabın esasını daha çok üçüncü bölüm oluşturmaktadır. Yazar burada Hz. Ömer'in Kur'ân'ın anlaşılmasına yönelik çabalarına yoğunlaşmaktadır. Onun anlamını bilmediği kelimeler üzerinde durmasını, Hz. Peygamber'e danışmasını, diğer sahabelerin görüşlerine başvurmasını, nüzûl sebeplerine önem vermesini, bir okur yazar olarak cahiliye şiirine başvurmasını örneklerle anlatmakta ardından onun amaçsal (teleolojik) yorum yöntemine ilişkin delillerle konuyu bütün yönleriyle ortaya koymaktadır. Bilindiği gibi metinlerin yorumlanmasında literal ve teleolojik okuma ayrımı yapılır. Bu ayrım bir metin olarak son ilahi hitabın yorumlanmasında da karşımıza çıkmaktadır. Hz. Ömer'in Kur'ân'ı yorumlarken teleolojik/amaçsal ya da gai tefsir metodunu kullanışı konusunda şu açıklamayı yapar yazar: "Hz.Ömer'in –kaynağının kutsallığından dolayı- nassları sabit, kesin, değişmez, tartışmasız (literal) değil de; genellikle açık olarak okuması, onun Kur'ân'ın oluşumunu çok iyi  kavramış olmasındandır. Hz. Ömer, İslâm düşünce tarihinde, maslahata ve akla dayanan kritik düşüncenin önderidir. Hz. Ömer rey ve içtihat damarının başlangıcı olmakla birlikte nassların otoritesine sıkı sıkıya bağlı, sahih rivayete önem veren bir kimsedir"

Ayrıca onun muvâfakat ettiği yani Ömer'in diline ve kalbine uygun biçimde vahyedilen ayetlerin, onun yüksek zeka ve anlayışı yanında sezgilerinin de güçlü olmasının önemli bir göstergesi olarak ele almaktadır yazar. Nüzul sürecinde canlı olarak yaşadığı ve hissettiği bu tasavvur onun ilerideki uygulamalarını anlamak bakımından da kılavuz  niteliğindedir. Öte yandan bu hususlar vahyin yaşanan olgulardan kopuk olmadığının da göstergesidir.

Bir gün Hz. Ömer'in huzuruna bir hırsız getirilir. Kur'an'ın lafzı gereği "elinin kesilmesi için" halifeden irade beklenir. Ömer o iradeyi göstermez. Der ki: "Kıtlık zamanı adam aç, çalacaktır." Adil Ömer Kur'ân'ın lafzını çiğnemiş; ama Kur'ân'ın ruhuna uygun yorum yapmıştır. Ömer, teleolojik ve sosyolojik yorumu yeğlemektedir çünkü. Hz. Ömer uygulamalarında daha pek çok benzer tutumlara rastlamaktayız. Ganimet paylaşılması bağlamında Hz. Ömer'in, Kur'an'da yer almasına rağmen, savaşa katılanların malvarlığının yeterli olması nedeniyle ganimeti paylaştırmadığını bilmekteyiz. Onun Kur'ân'ı yorumlamasının altında böyle bir bilinç hali yatmaktadır.

Derrida Haklı Olabilir Mi?

Bu gün işimizin yorum yapmak kadar yapılan yorumları çözümlemekten, hatta daha da ileri gideyim, yorum ve yorumlama üzerine söyleyebilecek bir şeyleri olmaktan da geçtiğini düşünüyorum. Nereye varacağımı anlamış olmalısınız: Yıllardır yorum ve yorumbilgisi üzerine pek çok çalışma yapılıyor; nedir yorum, nerede başlar nerede biter - ya da biter mi? Ölçüye tartıya gelen bir şey midir yoksa "göstergelerin sonsuz oyunu"  ndan söz eden Derrida haklı olabilir mi? Bu çerçevede Hz. Ömer'e dönüp baktığımızda o Kur'ân'a statik bir metin olarak bakmamaktadır ama ne olsa söyler/gider türünden bütün yorumları içerecek bir metin olarak da bakmamaktadır. Ayetlerin özellikle de müteşabih ayetlerin zorlama yorumlamalarla/anlamalarla te'vil edilmesine karşı çıkan Hz. Ömer, özellikle müteşabih ayetlerle ilgili soru sorulmasını yasaklamış, ayetler üzerinde yerli ve yersiz ileri geri konuşulmasını yasaklamış hatta cezalandırmıştır. Ayetlerin keyfi ve subjektif olarak yorumlanmasına karşı çıkan Hz. Ömer bu konuda şunları söyler: "Bu ümmet hakkında beni en fazla endişelendiren şey, insanların Kur'ân'ı yanlış şekilde te'vil edecek olmalarıdır" Görüldüğü üzere Hz.Ömer, Kur'ân ayetlerinin yorumlanması söz konusu olduğunda bireylerin  delilsiz, kendi kişisel kanaatlerine göre yaptıkları yorumlardan kaygı duymakta buna karşın belli bir temele/asla dayanan yorumlamalara ve açıklamalara dair olumsuz bir tavır içinde olmamıştır. Bazen bu endişeler onun yaptığı atamalara da tesir edebilmiştir. Tercümânu'l Kur'ân olarak bilinen Abdullah b. Abbas'ı vali olarak tayin etmeyişi bundandır. Hatta bir gün ona şöyle demiştir: "Az kalsın seni vali  yapacaktım, fakat Kur'ân ayetlerini te'vil edip, ganimet mallarını helal sayacağından endişe ettim" demiştir.

Kişilik bakımından otoriter bir mizaca sahip olan Hz. Ömer gerek cahiliye döneminde gerekse Müslüman olduktan sonra şekilden ziyade öze önem vermiştir. Toplumun ondan çekinmesi, sert mizacından yakınıp Allah'a yakarması, sahabelerin ayetlerdeki "güçlü, şiddetli" gibi ifadeleri Hz. Ömer olarak algılamaları onun sert bir mizaca sahip olduğunu gösterir. Kur'an'ın onun bu mizacını olumlu yönde etkilediği söylenebilir. Kur'an'ın uslubundan etkilenerek müslüman olması, sinirliyken yanında Kur'an okunması durumunda sakinleşmesi buna örnek olabilir. Ancak bu sert mizacı Kur'an'ın doğru anlaşılması, kavramların doğru yerde kullanılması yönünde tenkidî bir yaklaşımla devam etmiştir. Bu yaklaşımı bireysellikten öte toplum yararını gözeten, Kur'an'ın toplum hayatına katılmasını amaçlayan bir çabadır. Onun ayetlere ilişkin sorular soran bazı kimselere olumsuz tavır takınması da bu bağlamda değerlendirilebilir. Bu onun akli yaklaşımlarının temelini oluşturur. Buna karşın onun bu yaklaşımlarından hareketle modernist bir yorum üretme düşüncesi sıkıntılı bir anlama/okuma sürecidir. O bir ayeti teleolojik olarak yorumlarken mutlaka şer'i bir esasa dayalı olarak yorum yapmakta ve kesinlikle aslî hitap olan Kur'ân'da herhangi bir değişikliğe gitmemektedir. Bu yüzden onun bu nevi  yorum ve uygulamalarına bakarak ne hükmün nesh edildiğini ne bazı hükümlerin tarihsel olduğunu ne  de kaldırıldığını söylemek imkanı bulunmaz. Bilakis onun hükmün illeti ve şartların tahakkukunu derin bir anlayışla kavradığına, büyük bir müçtehit olduğuna  dolayısıyla zaruret durumunu ve maslahat olgusunu çok iyi bir biçimde kavradığına delalet eder. Bu konuda onun özellikle şekli birtakım hususlarda tereddüt etse bile zihninde yaptığı muhakeme neticesinde Hz. Peygamber'in yaptıklarına tam anlamıyla uymuştur.

Özgünlüğü Korumak

Nüzul sonrası süreçte Hz. Ömer Kur'ân'ın muhafaza edilerek korunmasının gerekliliğini hissetmiş, bu yönde önlemlerin alınması için girişimlerde bulunmuştur. Hz. Ömer Kur'an'ın özgünlüğünü korumak amacıyla "Kur'an'a ilgi azalabilir" düşüncesiyle Hz. Peygamber'den nakledilen sözleri denetim altına almıştır. Zira ona göre hadis çokça nakledilir de rehber olan Kur'an gölgede kalırsa, o zaman o hadis hadislerin en sevimsizi olur. İnsan Kur'an'la oturmalı ve Kur'an'la kalkmalıdır. Buradan onun, Kur'an'ı hayata katan Hz. Peygamber'in sözlerini önemsemediği sonucu çıkarılmamalıdır. Hz. Ömer'in Hz. Peygamber'le çok yönlü diyalogu, ondan 500 kadar hadis rivayet etmesi, Kur'an'a ilişkin açıklamalarını kaynak ittihaz etmesi, onun sözlerini bir araya getirme teşebbüsü (ancak Kur'an'dan daha fazla değer atfedilir endişesiyle vazgeçmesi) bunu doğrulamaktadır. Sonraki yıllarda hadis rivayetleri üzerinden yaşanan tartışmalar ve ihtilaflar hatırlandığında  onun bu konuda gösterdiği duyarlılık daha iyi anlaşılmaktadır. Hadislerin sahih olanı ile olmayanını ayırırken en önemli hareket noktası yine Kur'ân olmuştur.

Hz. Ömer'in ayeti anlama ve yorumlamada izlediği yöntemin bir diğeri de lafza bağlı olmayan yorumlarıdır. Ehl-i kitabın sorularına ayetten cevaplar vermesi, sordukları ayeti yorumlaması buna örnek olarak verilebilir. Bir Yahudi'nin Al-i İmran suresinin 133. ayetindeki "yer ve gökler genişliğindeki cennet" anlamına gelen ifadeyi delil getirerek "cennet yer ve göğü kaplıyorsa peki cehennem nerede?" sorusu üzerine Hz. Ömer "gündüz olunca gece; gece olunca gündüz nerede?" diyerek soruya soruyla karşılık vermiştir.

Kendisi hakkında Hz. Peygamberin vahiyle yükselttiği binaya toplumsal ve siyasi çehresini veren kimse olmuştur denilen Hz. Ömer'in Kur'ân yorumu gelişen İslâm toplumunun çözüm bekleyen problemlerine yepyeni bir açılım getirmiş, böylece ilerleme ve genişleme sağlanmıştır. İşte bu yeni düzenin ruhu Hz. Ömer'in hilafeti döneminde simgeleştirilmiştir.

Hz. Ömer gibi düşünce üreten ve insanlığın karşılaştığı problemlere kalıcı çözümler sunabilen zihniyetlere ihtiyaç olduğu izahtan varestedir. Hz. Ömer'in mizacı,  kişiliği, Kur'an anlayışı, yorum yöntemi ve uygulamalarını konu edinen Özgün Bir Kur'an Yorumu- Hz. Ömer Örneği- hem önemli bir şahsiyetin Kur'an'la iletişimini açığa çıkarmakta hem de o dönemin Kur'an anlayışını bir sahabe örneğinde incelemektedir. Bu yönüyle kitabın önemli bir boşluğu doldurduğu kuşku götürmez.

Ali Galip Gezgin,

Özgün Bir Kur'an Yorumu -Hz.Ömer Örneği-

Rağbet Yayınları,

2009

Kitap Haberleri

“Sâsanî’lerden Safevîler’e Kadar Şîa’nın Tarihi" kitabı çıktı
Wael Hallaq'ın Şeriat kitabı Ekin Yayınları etiketiyle çıktı
Norman Finkelstein’ın kaleminden Gazze direnişi
Ellinci yılında Filistin Şiiri antolojisi
Ümmetin gündemine katkı: Zeydîlikten Husîliğe Yemen