1. İtikat ve İbadet Alanında:
Toplumda itikat özgürlüğü kısıtlanmış. Müslümanlara özgürce dinlerini yaşamak, başkalarına anlatmak, istedikleri gibi cemaat oluşturmak, mescitler yapmak yasak.
Hükümete muhalefet eden İslam alimleri hapsedilmekte, yok edilmekte. (Örneğin: Andican şehri imamlarından Abduveli Kari 1994’te Taşkent hava alanında polis tarafından alınmış, bir daha kendisinden haber alınamamıştır.)
Dini hassasiyeti olanlar devamlı polis tarafından gözetlenmekte, hükümete muhalif fikir ve davranışta bulunanlar “Vahhabi”, “radikal”, “terörist” denilerek hapse atılmakta.
Dini gerekçeyle suçlananlara ağır işkenceler yapılmakta. Örneğin dövülmekte, ırzına geçilmekte, vücutları yakılmakta, kaynar suda haşlanarak öldürülmekte.
Sakal bırakmak, başkalarına kendi evinde bile olsa Kur’an öğretmek, gençlerin hacca gitmesi, sokakta İslam dini hakkında konuşmak, İslami kıyafetler giymek, hatta erkekler için okullarda din dersleri yasak. Yurt dışında İslami eğitim alanların imam olması yasak.
Başta müslümanlar olmak üzere tüm inanç sahipleri akla hayale gelmeyecek haksızlıklara ve engellemelere uğramakta. Örneğin bir müslüman özel bir yerde veya kendi işyerinde namaz kılsa, hatta seccade veya Kur’an-ı Kerim bulundursa, devlet tarafından tüm mal varlıklarına el konur ve kişi hapse gönderilir. Bu kişiler mal varlıklarını kurtarmak bir yana, canlarını kurtararak hapisten çıkabildiklerine şükreder hale getirilir.
2. Siyaset Alanında:
Özbekistan’da siyasi özgürlüklerin hiçbiri yok.
Özgür seçimler yapılmıyor. Diktatör Kerimov 23 sene boyunca hile ve zorbalıkla gasbettiği iktidarı elinde bulunduruyor.
Parlamento seçimlerinde sadece Kerimov’un tayin ettiği kişiler milletvekilleri “seçilmekte.” Yani bu iş bir formaliteye çevrilmiş.
Yerel yöneticiler diktatörün özel hizmet idareleri olarak görev yapıyor.
Muhalif siyasi parti ve hareketler kapatılmış, onların liderleri ülkeden kaçmış.
Bilinen, 18 bin siyasi tutuklu var. Siyasi tutuklulara da tıpkı dini tutuklulara olduğu gibi ağır işkenceler uygulanıyor.
Özbekistan’da muhalefet etmek, yönetimi eleştirmek mümkün değil. Bunu yapan kişi anında “Halk Düşmanı” ilan edilir. Bu “etiketleme” geleneği 1930’ların Komünist Stalin yönetiminden miras kalmış. Muhalefet etme cesareti gösterenler ise yurt dışında. Ama onlar da takip edilmekte, hatta suikaste uğramakta.
3. Fikir ve Basın Hürriyeti Alanında:
İslam Kerimov, başa geçtiği andan itibaren fikir ve basın hürriyetine engel olmuş. Bu alanda mutlak sansür uygulanmakta. Kitaplar takibat altında. Özgür yayıncılık yok.
Medya özgür değil. Gazetelerin, radyoların ve televizyonların hepsi devlete, yani Kerimov’a ait. Dolayısıyla medya sadece rejime hizmet eder; muhalif yayın ve fikirlere kesinlikle yer verilmez.
4. Hukuk, Güvenlik ve Adalet Alanında:
Özbekistan’da hiçbir kesim kendi hukukuna sahip değil. Yani işçi, esnaf, aydın, talebe, kadın, erkek, yaşlı demeden kimse kendi haklarını ve hukuklarını talep edemez. Onlar ancak Kerimov ve onun suç ortaklarının belirlediği “hukuk”a uymak zorundalar.
Özbekistan güvenli bir ülke değil. Polis ve savcı istediği kişiyi istediği suçla itham edebilir ve istediğine istediği davayı açabilir. Diledikleri kişilerin araba ve evlerine silah ya da narkotik maddeler bırakarak, onları suçlu gösterebilir.
Mahkemeler tamamen Kerimov ve yerel yönetimin kontrolü altında ve onların isteğine göre hüküm veriyor. Adil yargılama ve savunma hakkı yok. Mahkemeye çıkan kişinin, mutlaka suçlu olduğuna dair peşin kabul var ve mahkemenin işlevi, kişinin suçlu olup olmadığını tesbit etmek değil, sadece isnat edilen suça göre cezanın miktarını belirlemek. Kimsenin beraat etme şansı yok.
Özbekistan’da hukuk ve adalet, kağıt üzerinde ve ekranlarındaki propagandalarda mükemmel işlemekte. Ancak gerçek hiç de öyle değil. 5 dakikalık mahkemelerle ve insanlara kullandıkları hakaretlerle ünlenen hakimlerin hükmü sürmekte. Bu hakimlerin, hakkını savunanlara ve yasaları bilenlere savurdukları küfür ve hakaretler tescillenmiştir. Bunların en aşağılayıcısı ve ünlüsü, “o senin okuduğun kitapları münasip yerine sokarım” hakaretidir.
Birçok hakim, üstlerinden aldıkları emirle, rüşvetle veya keyiflerine göre kararlar verir. Bu kararların adaletle ve hukukun temel ilkeleriyle bağdaşan hiçbir yanı yok. Çıkarılan tuhaf genel aflarla 7 yaşındaki çocuklara tecavüz edenler, hırsızlar ve uyuşturucu satıcıları, adi suçlular serbest bırakılırken; inançlarından, düşüncelerinden veya siyasi görüşünden dolayı hapishanede yatanların tutuklulukları devam etmekte.
Kerimov’un çok kullandığı bir kelime var: “Cuvonimak”... Bu kelime Özbek halkının içinde çok iyi bilinir. Cuvonimak, “ailesiyle beraber harcanmak” demek. Yönetim, istediği muhalifini ailesiyle birlikte yok ediyor.
Kerimov yönetiminin icat ettiği işkence yöntemleri dünyada daha önce görülmemiştir. Kişi basit bir olaydan dolayı kolaylıkla suçlu ilan edilebilir, “irticacı” ya da “Vahhabi” damgası yiyebilir, ailesi ve yakınlarıyla beraber topluca cezalandırılabilir. Yakınları çok büyük baskılara maruz kalır; işyerlerinden veya kamusal alanlardan dışlanır ve engellenir. Hatta bazı mahkûmların gözü önünde karılarına ve kızlarına tecavüz edilir. Bazı insanlar mahkûmiyet esnasında işkenceler yüzünden ölür, ancak devlet doktorlarının yardımıyla sahte kalp krizi, zatürre gibi raporlarla öldü gösterilir.
İnsanlar saç, sakal ve cinsel organlarından asılı halde yakılır. Sonrasında tecavüz edilir.
Başka bir işkence yöntemi, klorla dolu küvete oturtarak cinsel organlarının yakılması şeklinde.
Hamile kadınlar dahi hapse atılıyor. Zulmüyle meşhur eski Sovyet hapishanelerinde bile doğumu yaklaşan kadınların ayrı koğuşlarda tutulduğu bilinir. Ancak Özbekistan hapishanelerinde sebepsiz yere tutulan hamile kadınlara böyle bir hak tanınmamakta.
Bazı mahkûmlar tuhaf bir şekilde ortadan kayboluyorlar. Kağıt üzerinde hapishaneden çıktı gösterilen mahkûmlar ortada yok. Bu insanların cesetleri bile bulunamıyor.
5. Sosyal Adalet Alanında:
Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar kendi haklarına sahip değiller.
İş bulmak ancak rüşvet sayesinde mümkün. İşsizlik o derece ki, 5 milyondan fazla vatandaş bu nedenle yurt dışına çıkmak mecburiyetinde kalmış.
Sosyal hayat en karanlık dönemlerinden birini yaşamakta. Büyük şehirlerde 3 kişinin yan yana gelmesi yasak. Böyle bir durumda polis hemen müdahale eder, grubu dağıtır.
Polisin “aylık tutuklama kotaları” var. Her polisin, üstlerine ay sonunda belirli sayıda insanı hapse attığını bildirmesi gerektiğinden, sizi önce 5 dakikalık mahkemede yargılatır ve sonra 159. maddeye göre suçlayarak hapse gönderebilir. Çünkü polis memurları kendisine verilen aylık tutuklama kotalarına ulaşmak zorundadır.
YARIN: HAPSETMEK YÖNETİM İÇİN KAZANÇ KAPISI
Ülke gelirlerini diktatör ve hükümeti oluşturan çeteler paylaşıyor
Ekonomi tamamen Devlet kontrolünde. Özel girişime ve ticarete izin verilmez; izin verilenler sıkı kontrol altında tutulur. Biraz palazlananın mal varlığına ve şirketlerine bir bahaneyle el konulur ve kişi canını kurtarırsa kâr sayar.
Mevcut yöneticiler için rüşvet bir hayat tarzı haline gelmiştir. Cumhurbaşkanından köy öğretmenine kadar herkesin rüşvet aldığına tanık olmak mümkündür. Birçok memur aylık 20-40 $ aylıkla geçinmek zorunda bırakılarak rüşvet batağına sürüklenmektedir. Bu maaşları ise nakte çevirmek mümkün değil. Maaşlar, mal olarak verilir. Mesela bir üniversite hocasına, o ayki maaşı şu kadar civciv olarak ödenebilir. Devlet Bütçesi açıklanmaz. Böylece harcamaların nereye gittiği takip edilemez.
Özbekistan doğal zenginlikler ülkesidir; altın, doğalgaz, petrol ve pahalı metal ürünleri üretmektedir. Buna rağmen ekonomi iflas etmiştir.
Gelirden esas payı diktatör ve ailesi ile birlikte, hükümeti oluşturan çeteler paylaşır. Örneğin, Kerimov’un büyük kızı Gülnara, İsviçre’de bir milyar dolar servetle bu memleketin en zenginleri arasında yer almaktadır.
Pazar sahiplerinin bile para biriktirmesi imkânsız. Bütün para bankalara yatırılır ve alışveriş banka kartlarıyla yapılır. Böylece insanlar köleleştirilir ve kontrol edilir.
Özbekistan’ın bugünü insanlarının emeğiyle dalga geçenlerin elindedir.
Özbek vatandaşlarına, her fırsatta, mesela evlerinin önünü temiz tutmadıkları gibi gerekçelerle garip ve komik cezalar kesilir, bunun karşısında yapılacak tek seçenek olarak rüşvetten başka yol bırakılmaz.
Yeni çıkarılan bir kanuna gereğince halka ve mahalli vakıflara ait olan mezarlıklar hakimlere verildi. Gerekçe açıklanırken büyük bir yolsuzluk ortaya çıkıyor: Devlet görevlileri bu gibi yerlerden yeteri kadar nemalanamıyormuş! Devlet görevlilerin rüşvet almadıkları yer kalmaması için mevcut Özbekistan idaresi çok sıkı çalışmakta. Bugün Özbekistan’da yoksulluk öyle boyutlara vardı ki, kadınlar dahi günlük geçim kazancı bulabilmek için amele pazarlarında iş aramak zorunda kalıyorlar. Bu durum Sovyet işgalinde bile görülmüş değil. İş bulamayan yüzbinlerce kadın kötü yollara düşmekte, zorla Rusya, Kore, Türkiye ve Dubai gibi ülkelere fuhuş için götürülmekte.
PAMUK TARLALARINA SÜRGÜN
Çok küçük yaşlardan itibaren milyonlarca insan pamuk tarlalarında birer köle gibi zorla çalıştırılıyor. Bu şekilde insanlar, özellikle gençler gözaltında tutuluyor, enerjisi harcanıyor ve rejim karşıtı faaliyetlerde bulunulması engelleniyor. 7’den 70 yaşına kadar binlerce insan zorla tarlalarda çalıştırılma sırasında kimyasal ilaçlardan ötürü zehirlenip ölebiliyor.
Aylarca çalıştırılan bu insanlar arasındaki gençler ve çocuklar eğitim haklarından da mahrum bırakılıyor.
Okullar devlete aittir. Liselerde, yüksek okullarda ve üniversitelerde talebeler ancak rüşvet vererek okuyabilmektedir.
Pamuk toplama aylarında ilkokuldan üniversitelere kadar bütün talebeler, 2-3 ay boyunca pamuk tarlalarına sürülür ve bedava çalıştırılır. Çünkü verilen sembolik ücret de yemek karşılığı geri alınmaktadır.
Özbekistan, çocuk emeğinin zorla kullanıldığı bir ülkedir.
Yeni Akit