Oyun Bozma Teorileri ve Oyuna Düşme Pratikleri

KENAN ALPAY

Kapsam alanı küresel ölçekten gıdım aşağı inmeyen asırlık stratejik planları deşifre etme veya alternatifini kurma merakı pek bir revaçta. Emekli kahvelerinden entelektüel mahfillere oradan gazete köşelerine ve ekranlara değin bu merak hemen hiç eksik olmuyor. Son derece profesyonel şifre ve sembollerle örülmüş sübliminal mesajların izlerini sürerek daima büyük, en büyük resmi çözümleme sorumluluğuna girişen vatan evlatlarının sayısında ne mutlu ki geometrik bir artış var.

Türkiye veya başka bir ülke için saldırı ve tehditlerin birbirini takip ettiği bir vasatta beka kaygısının büyüyüp yaygınlaşması kaçınılmazdır. Ancak beka kaygısı aşırı bir hal alır, kronik bir duygu durum bozukluğuna dönüşürse makul ile mantıksız, meşru ile gayrı meşru, adalet ile intikam yolları karmaşıklaşır. Bu karmaşayı besleyen dahası ideal bir tabloya dönüştüren sapma ise ana hedef/temel prensip dışındaki hemen her şeyi ‘teferruat’ sayma davranışıdır. Bu sapmanın Türkiye’deki baskın ve belirleyici teamülü “söz konusu vatansa gerisi teferruattır” sloganından neşet etmiştir. Böylelikle iç ve dış düşmanlar marifetiyle bölünme, parçalanma, kuşatılma hatta işgal edilme vd. bir dizi tehditleri göğüsleyip savuştururken bazı temel prensip, yöntem ve gayeleri teferruattan sayarak çiğnemeye cevaz verilmiş, hatta teşvik bile edilmiştir.

Cemaziyel Evvelini Unutarak Müttefik Edinmek

Geçmişten bugüne Amerika ve Avrupa Birliği’nin genel olarak İslam dünyasına ama özelde Türkiye’ye karşı nefret ve düşmanlık siyasetiyle hareket ettiği ortada. Tunus, Libya ve Mısır’ın ardından Suriye’de ortaya koydukları siyasetle nefret ve düşmanlıklarını pekiştirmişler, Türkiye’yi de benzeri bir kaosa sürüklemeye teşebbüs etmişlerdir. Ancak bu nefret ve düşmanlığı tespit ederken Türkiye’nin Rusya ve İran’a güle oynaya yakınlaştığı zehabına kapılıp ortaya çıkan bu ‘mecburi istikamet’ten kerametler devşirip geleceğe dair efsane stratejiler pazarlamak üzere yarışanları da hayretle görüyoruz.

Amerika-NATO özelinde Batı’nın yüzyıllık oyununu bozuyoruz filan söylemiyle Rusya-İran bloğunun bölgemizde giriştiği işgal ve katliamlarını görmezden gelmeye davet ediliyoruz. Amerika-Avrupa eksenine mahkûm ve mecbur olmak ne denli büyük bir açmaz ve iflas tablosunu işaretliyorsa aynı durum Rusya-İran ekseni için neden geçerli sayılmıyor? Evet Türkiye, Rusya ile yakın durarak Afrin ve Cerablus’ta bir hareket imkânı kazandı. Ama başta Halep, Hama, Humus, Dera, Lazkiye olmak üzere Suriye’nin diğer bütün bölgelerinden kazınıp tecrit edildi. Üstelik övgülerle takdim edilen bu ittifak son olarak Doğu Guta’da zirvesini kimyasal silahlarla icra edilen katliamları engelleyemedi. Akabinde milyonlarca insan yerlerinden sökülüp atılarak İdlip’e sıkıştırıldı.

Amerika ve Avrupa’nın Türkiye’yi Rusya ve İran’la ayrıştırıp çatışmaya sürükleme çabasında olduğundan şüphe yok. Sıkıntı şurada ki Rusya ve İran’ın da aynı hedefi tersinden işlettiklerini bazı vatanseverler gözden ırak tutmaya çalışıyorlar. Rusya ve İran’la ittifak kuruldu diye neden bu iki ülkenin giriştiği işgal ve katliamları görmezden gelelim? İşte Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekâtı başladığında diplomatik ve askeri açıdan ilk engelin İran merkezli olduğunu bazı vatanseverler bunun için sansür edip dezenformasyona girişiyorlardı. Benzer bir durum Doğu Guta’da Esed rejiminin giriştiği kimyasal saldırıya Türkiye’den yükselen tepkiye Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un ortaya koyduğu tehditkâr tavrın görmezden gelinmesinde zuhur etti.

Tek Seçenek Yerine Çoklu Alternatif

Aklı başında bir kimsenin şaşırdığını zannetmiyorum! Rusya daha öncesinde de defalarca yaptığı gibi kimyasal katliamı yalanlayıp provokasyon sayarak şantajları ileri düzeye taşıdı: “Türkiye, Afrin’i Esed rejimine terk etsin.” Enteresandır Türkiye-Rusya ittifakı güzellemesi yapmak üzere seferber olanlar bu gelişmeleri görmezden gelmeye ve görülmez kılmaya epeyce çaba sarf ettiler. Siyaset ve diplomasinin mecburiyetlerini bir yere kadar anlayabiliriz. Lakin aydın-akademisyen ve gazetecilerin Türkiye’nin Rusya ve İran’la olan bazı konulardaki ittifakını bir “iman kardeşliği” mesabesinde tasvir etmek üzere durumdan vazife çıkarmaları zihinsel açıdan derin bir sefalete, ahlaki açıdan ise tam bir rezalete dalalettir. Rusya ve İran’ın barbarlıklarını görmek, işledikleri katliamları lanetlemek, kurdukları tuzaklara dikkat çekmek en kestirme yoldan “küresel aktörler adına yerli ve milli eksenimizi sabote eden ajanlık faaliyeti” olarak yaftalanıyor. Yerli ve milli ruha yüklenen misyon ve davranış modeli çok net: “İttifakı zedeleyecek gelişmeleri sansürle, sansürlemek mümkün değilse manipüle et.

Son derece basit ve tutarsız söylemlerle fakat bir o kadar tehlikeli rotaları işaretleyerek yerli ve milli senaryolar yazmak eskimeyen vatandaşlık görevi sayılıyor hala. Türkiye’nin huzur ve güvenliği için dış politikada Putin ve Hamaney ittifakından, içerideyse Bahçeli ve Kemalizm ittifakından başka hiçbir seçenek meşru, makul ve makbul görülmüyor. Eleştiri ve tavsiye de daha güvenilir ve kazandırıcı olanı ifade etmek de “kadrolu meczuplar korosu” tarafından “çokuluslu güçlerin dindar-muhafazakâr kadrolar eliyle sahneye koyduğu sinsi oyunlar” kategorisine sokulup lanetleniyor derhal. Öyle ki konjonktür icabı yerli ruhun ve milli kimliğin ölçüsü dışarıda Putin-Hamaney bloğuna içerideyse Bahçeli-Kemalizm siyasetine ne kadar sadakat duyulduğuna göre ölçülür oldu adeta.

Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sıkıntılar hem içeride hem de dışarıda seçeneklerin arttırılması ve kuşatıcı siyasetin imarı için daha yoğun bir gayreti mecbur kılıyor. Ne var ki medyada oluşan güçlü propaganda ağı ve muhalefetin acziyetle ahmaklığı harmanlayan politikaları kesintisiz başarının yeter şartı sanılıyor. Oysa mevcut durum fazlasıyla kırılgan ve aksi yöne dönüşüm potansiyeli taşıyor. Siyasetin hangi söylem, davranış ve kadroları tefrik edip ona karşı mücadele edeceğini karıştırmışçasına sergilediği çizgi kitleleri kuşatmak bir tarafa tedirgin ediyor. Şüphe ve ihaneti içeriye, yakınlara ve yakın çevreye yönelten üstelik bunu kamuoyu önünde tartışmaya açan liderlik muhataplarına kudret ve güven mi telkin eder yoksa zayıflık ve tedirginlik mi? Güvenlik bürokrasisinin klasik söylem ve şablonlarına sarılmak öncekilere geçici ve sınırlı olan dışında bir fayda getirmedi ki tarihi tekerrür ettiren hatalara talip olunsun.

Yeni Akit