Bu coğrafyada oyunlar oynanmış ve koca İslam dünyası, açık veya örtülü sömürge statüsü içine sokulmuş.
Bu coğrafyanın gerçek özgül ağırlığına kavuşması için oyunların bozulması lazım.
Milli Mücadele bir oyun bozma kalkışı idi, Türkiye'yi en azından bu coğrafyasında var kılarak oyuna karşı bir duruş niteliği kazandı.
Ama bu, oyunun bütünüyle sona erdiği anlamına gelmemekteydi.
Oyun, tüm coğrafyanın hem sistem hem yönetim kadroları hem uluslararası ilişkiler hem aydınların zihin dünyası alanında varlığını sürdürdü.
Zaman zaman oyun bozma noktasındaki girişimler de, "darbeler" vurularak akamete uğratıldı.
Hatta belki tüm Türkiye yöneticilerinde, zaman zaman oyun kurucularla ittifaklar içine girilmiş olsa dahi, bir "oyun bozma" damarı bulunduğu söylenebilir. Çünkü oyunun, hem Türkiye için hem tüm İslam coğrafyası için bir pranga niteliği taşıdığı ayan beyandır.
Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin "oyun bozuculuk" adına içinden çıkardığı son önderdir.
Kim ne derse desin, Tayyip Erdoğan'a muhalefet edenler bile, bir noktada onun oyun bozuculuğunda, eğer Türkiye için çarpıyorsa kendi yüreklerini bulurlar.
Erdoğan Davos'ta "one minute" derken, "Siz adam öldürmeyi iyi bilirsiniz" derken, bir oyun bozucu olarak dünyayı sarsmaktaydı.
Şu son olaydaki "oyun bozucu" duruşuna bakın Erdoğan'ın:
"Biz Tahran Anlaşması'na giderken, bu anlaşmanın adımlarını atarken, BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerinin hepsiyle bu işin müzakerelerini yaparak bu adımı attık" diyor.
"Anlaşma yapıldı, gerek şahsım gerek Dışişleri Bakanım hemen ilgili ülkeleri birinci derecede aramaya başladık, kendilerini bilgilendirdik. Kendilerini ararken hepimize söyledikleri şu oldu; 'Bu yaptığınız diplomatik bir zaferdir, sizi takdir ve tebrik ediyoruz.' Bunu daimi üyeler de böyle söyledi. ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere, Almanya hepsi böyle söyledi. Dün ne dediler, 'Hayır.' Eğer İran sözünde durmazsa bu adımı atın ama şu ana kadar İran sözünde durdu. Takas için Türkiye'yi kabul etmez diyordunuz, bak kabul etti. Siz 10 ay diyordunuz, bak 12 ayı da kabul etti" diyor.
Yani ne diyor?
Bir oyun var bu işte diyor.
"Eksen değiştirme" suçlamaları karşısında savunmaya geçmiyor, oyun bozuyor:
"Türkiye'nin Batı'dan koptuğunu iddia edenler kötü niyetli bir propagandanın taşeronlarıdır. Yüz yıl boyunca, Türkiye ile Arap dünyası, işte bu art niyetli propagandanın bir neticesi olarak birbirine sırtını dönmüş, birbirinden uzak kalmıştır. Fransa geliyor, Arap ülkelerinde yatırım yapıyor, İngiltere, Almanya, İtalya, ABD geliyor, Arap ülkelerinde yatırım yapıyor. Ama iş, Türkiye'nin Arap ülkelerine, Arap ülkelerinin Türkiye'ye yatırımına gelince devreye kirli bazı eller giriyor, kirli bir propagandayla süreci engellemeye çalışıyor."
Sonra AB ile ilişkilerdeki oyunlara dikkat çekiyor:
"AB içinde kimi ülkeler müzakereleri yavaşlatmaya çalışıyor, engel çıkarmak isteyenler oluyor, Türkiye'nin üyeliğini tartışmaya açmak isteyenler, şevkimizi kırmak isteyenler oluyor. Hiçbirine aldırmıyoruz, biz reformlarımızı kararlılıkla yapıyoruz. Aslında gizli ajandalarının da farkındayız ama buna rağmen AB müktesebatının gereği neyse bunu yapmaya devam ediyoruz. Aslında bu bir testtir. AB bir teste tabi olduğunun hâlâ farkında değil. Irk ayırmadan, bölge, coğrafya, inanç ayrımı yapmadan, küresel meselelerde, insani meselelerde tavrımızı net ve cesur şekilde ortaya koyuyoruz."
"Diplomasi"yi rafa kaldırıp, yaptırımı seçenlerin Irak'ta aldıkları sonuca dikkat çekiyor, oyun bozuyor:
"Dünya bunun örneklerini gördü ve bedelini ağır ödedi. Irak'ta, Afganistan'da hâlâ bedel ödüyoruz. Milyonlarca insan 7'den 70'e insanlar öldü. Irak'ta şu anda yüz binlerce dul kadın var, bunların sorumlusu kim? Buna cevap vermemiz lazım. Yetimlerin, öksüzlerin sorumlusu kim? Bunlara karşı susacak mıyız? Bu coğrafyayı bu hale getirenler tarihe bunun hesabını vermek durumda."
İşte bu tonda söylemler...
Hele bir de "Sizde nükleer silah varken, Ortadoğu'da İsrail nükleer silaha sahipken, kime ne diyebilirsiniz, İran'a yüklenmek garip olmuyor mu" yollu sorgulamalar peş peşe gelirken...
Bu söylemin birçok çevreyi şaşırttığı, ürküttüğü, hatta kaygılandırdığı görülüyor.
Ama eninde sonunda, oyun bozuculuğun sonuç vermesi lazım. Çünkü oyun kötü. Oyun, bu coğrafyada kan alıyor, kan akıtıyor ve bu coğrafyayı örtülü sömürge yapısı içinde tutmayı amaçlıyor.
Erdoğan, karşısındaki Arap yatırımcılara, Mehmet Akif'in 1913 yılında, yani bundan 97 yıl önce yazdığı şiiri hatırlatarak, "kavmiyetçilik" ekseninde sergilenen oyunun bozulması çağrısında bulunuyor. Ne diyor?
"Ne Araplık ne de Türklük kalacak aç gözünü!/Dinle Peygamber-i zîşânın ilâhi sözünü!/Türk Arapsız yaşamaz, kim ki 'yaşar' der, delidir/Arabın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir./Veriniz baş başa; zira sonu hüsran-ı mübin Ne hükümet kalıyor ortada, billahi ne din!/'Medeniyyet!' size çoktan beridir diş biliyor;/Evvelâ parçalamak, sonra da yutmak diliyor./Arnavutlar size ibret olacakken, hâlâ/Ne bu şûrîde siyâset, ne bu fâsid dâva?"
Erdoğan, "Gazze orada can çekişirken barış olmaz" diyor, oyun bozuyor.
Bazen Amerika'ya rağmen iş yapıyor, bazen AB'ye rağmen...
Erdoğan Türkiye ve Türkiye'nin içinde yaşadığı coğrafya için çırpınıyor. Onu önce Türkiye'nin, ardından da bu coğrafyadaki tüm yönetimlerin anlaması lazım.
BUGÜN