On gün önce Tan Gazetesi Baskını'nın 63. yıldönümüydü.
Çok uzaklarda kalmış bir tarih gibi görünse de, günümüze bakan yönü itibarıyla “arkeolojik kazı”yı fazlasıyla hak ediyor, Tan Olayı…
4 Aralık 1945'teki “Tan Baskını” bir bakıma “ilk derin operasyon” sayılabilir.
(Türkiye-ABD ilişkilerinin “gayrı resmi” tarihi 11 Haziran 1944'tür. “Milli Şef” İnönü iktidardadır.)
Tan “alacakaranlık baskını”na uğradığında, 1946 seçimine yedi buçuk ay vardı.
İlk ve “gelmiş geçmiş en hile seçim”den söz ediyoruz.
Zekeriya-Sabiha Sertel çiftinin sahipliğindeki “solcu” Tan gazetesi, tek parti döneminde CHP'yi ağır biçimde eleştiriyor; yeni kurulan DP'yi destekliyordu.
Tan, “sağcı” basınla sıkça polemiğe giriyordu.
Kimi CHP'liler ile sağ matbuat üniversite öğrencilerini Sertel'lere karşı kışkırttı.
1945'in 3 Aralık günü Tanin'de Hüseyin Cahit Yalçın “Kalkın ey ehli vatan” başlıklı yazısıyla Tan'ın susturulmasını, gazeteye karşı vatan cephesinin oluşturulmasını talep ediyordu!
Ertesi gün İstanbul Üniversitesi bahçesinde toplanan öğrenciler, Cumhurbaşkanı İnönü'nün resmiyle birlikte yürüyüşe geçerek gazetenin önüne geldiler ve “sıkıyönetimin uygulandığı bir ortamda” Tan Matbaası'nı yerle bir ettiler.
*
Gazeteyi basan o kalabalığın içinde, İlhan Selçuk ve Süleyman Demirel'in de olduğu yıllar sonra ortaya çıkacaktı.
Süleyman Demirel, 11 Eylül 2005 tarihli Milliyet'e “Evet, Tan baskınında ben de vardım” itirafında bulunacak “Bastık, ancak ben elebaşı değildim” diyecekti.
Demirel'in “İTÜ talebesi” olarak hadisede yer aldığı bilgisi aslında yıllar önce gün ışığına çıkmış, ancak satır aralarında hapsolmuştu:
Tan Baskını'ndan sonra can güvenliği kalmadığı için eşiyle birlikte yurt dışına çıkmak zorunda kalan Zekeriya Sertel 1977'ye kadar Türkiye'ye dönememişti.
Sertel, Vatan'dan Gündüz Vassaf'a (24 Ekim 1976) şunları söylüyordu:
“-Meslektaşlarım hamdolsun beni unutmadılar. O sırada bir dostum Ankara'ya gitmiş. Başbakan Demirel'le görüşmüş, benim memlekete dönmemi rica etmiş. Demirel bu vesileyle
'Tan olayında orada bulunanlardan biri de bendim. Bu adamın felaketine ben de katıldım' demiş. O yıkıma katılan adam, nasıl benim lehimde hareket edip ülkeme dönmemi isteyebilir ki?”
Hürriyet'ten Gökşin Sipahioğlu, Başbakan Demirel'le temasa geçip “Sertel'in dönüşü”nü konuşmuştu. O görüşmede, Demirel “Sertel, Sovyetler hakkında bir hatıra yazarsa kendisinin memlekete gelmesine müsaade ederiz” diye şart koşacaktı!
Sertel, sonradan haberdar edilecekti, bu diyalogdan…
*
İlhan Selçuk ve Süleyman Demirel'in yıllar yılı “zıt kutuplarda” görünmüş olması, siyasi tarihin yanılsamasıdır.
Sadece rolleri farklıydı ama aynı merkezin oyuncusuydular.
2006'nın 3 Mayıs'ında İlhan Selçuk, Demirel için şunları yazıyordu:
“Demirel dindardır, RTE dincidir. Demirel dincilerin karşısında dengeli ve sağduyulu ortak mantığı temsil ediyor. Kucaklayıcı bir söylemi var. Süleyman Bey hiçbir partiye girmeden toparlanma işlevini yerine getiremez mi?”
İlhan Selçuk'un bu yazıyı yazdığı günlerde Cumhuriyet “Tehlikenin farkında mısınız?” kampanyasına başlamıştı.
Filmi biraz daha geriye saralım: Demirel, Çankaya Köşkü'nde İlhan Selçuk ve arkadaşlarını bir öğle yemeğinde ağırladığında takvimler 25 Şubat 1997'yi gösteriyordu!
İlhan Selçuk, Demirel'in başbakanlığında 1991 Kasım'ında kurulan DYP-SHP koalisyonunun yaman destekçileri arasında yer almıştı.
Filmi 63 yıl geriye sardığımızda, Demirel ile Selçuk'u Tan Baskını'nda aynı karede görüyoruz.
63 yıl sonra?
İlhan Selçuk Ergenekon sanığı, Süleyman Bey ise “Ergenekon'a toz kondurmayan” eski cumhurbaşkanı!
YENİ ŞAFAK