“Oy pusulası ya da kurşun…”

Malcolm X dünya siyasi tarihinde en çok konuşulan isimlerden birisi. Peki, artık ezber hale gelen tespitlerin ötesinde Malcolm için neler söylenebilir?

Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER

“Oy pusulası ya da kurşun…”

Amerika modern dünyanın sebep olduğu bütün çirkinliklerin sergi alanıdır. Modernleşmenin oluşturduğu ‘yenidünya’ tasavvuru Amerika ile vücut bulur. Tabiri caizse orası modernleşmenin laboratuvarıdır.

Amerika’nın ABD olma süreci de oldukça sancılı. Kuzey ile Güney’in savaşı dünya tarihindeki en kanlı iç savaşlardandır. Ekonomi ve buna bağlı ırk üstünlüğü düşüncesinin yarattığı kırılma, Amerikan toplumunun bir daha hiç birleşmeyecek şekilde ikiye böldü. Kuzey’in liberal devlet adamları Avrupa ile bütünleşmenin ekonomik olarak getireceği artı değerleri görmüş ve bu bağlamda köleliğin sürdürülmesi mümkün olmayan bir durum olduğunu düşünmüştür. Güney ise Amerika’yı kuran felsefenin bir gereği olarak beyaz olanın tartışmasız üstünlüğü savunmuştur. Bu yönüyle onlar da köleliğin getirdiği ekonomik doygunluktan vazgeçmek istemediler. Netice olarak ise iki taraf dört sene süren savaşta ağır kayıplar verdiler ancak Kuzey, Abraham Lincoln öncülüğünde kazanan taraf oldu.

Köleliğin ABD’deki bu kısa tarihi işin özünde kimsenin siyahilerin yaşadıkları insanlık dışı muamelelere son vermek taraftarı olmadığını gösterir. İşin ucunda çıkarlar vardır. Bir taraf çıkarları için köleliğin sonlandırılmasını savunurken bir taraf ise kendi çıkarlarını korumak için köleliği savunmaktadır. Belki Thomas Jefferson gibi isimlerin farklı bir yerde durduğu söylenebilir. Yıllarca gizli bir şekilde siyah bir kadınla evli olan Jefferson’ın tipik Amerikan biyografilerinde farklı bir hikâyesi olabilir. Çok fazla anlam yüklemeyi doğru bulmasak da Jefferson’ın Kur’an’ın İngilizce mealine sahip olduğu ve bir hukuk metni olarak Kur’an ile ilgilendiği bilinmektedir. Bu durumda dünyaya daha geniş çerçeveden bakan bir siyasetçi ile karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkün.

Oy pusulası ve politik bilinç

Malcolm X’in içine doğduğu toplum böyle bir vasata sahipti. ABD’de kölelik karşıtı siyasi kampta yer alan kurucu babalar dahi gerçek anlamda siyahilerin sorunlarına çare aramıyorlardı. Siyah derililerin insan olup olmadığı bile kölelik kaldırıldıktan uzun bir süre ABD’de tartışılmaya devam edildi.

Durum böyle olunca siyahların elinde üç seçenek vardı: Kölelik, eşit vatandaşlık, özgürlük! Siyahilerin yaşadıkları onca sıkıntıya rağmen köleliğin devamını isteyen siyahların varlığı unutulmamalıdır. Malcolm X’in ‘ev zencisi’ tabiri buradan kaynaklanmaktadır. Kölelikten başka bir yaşama şekli bilmeyen milyonlarca siyahi hayatı bundan ibaret sanıyorlardı. Bu sebeple ABD’de köleliğin kaldırılmasına mesafeli duran hatta beyaz üstünlükçülerin de desteğiyle kölelik yanlısı yürüyüş düzenleyen siyahiler vardı. Yıllarca insanlık dışı muameleye maruz kalan siyahlardan bir kısmı netice olarak insanlığını da kaybetmişti. ABD zulmünün mahiyetini anlamak açısından ibretlik bir hadise!

Bir de ABD’de siyah karşıtlığını salt hukuk mücadelesi olarak gören ve kendisini ABD sistemi içinde ‘anlamlandıran’ siyah aktivistlerden bahsetmek gerekir. Martin Luther King bunların en bilinenleridir. Bizdeki tartışmalara benzer şekilde sistem içi araçlarla ‘uyumlu’ politik duruşuyla Martin Luther King kendisini sistemin dışında görmemektedir. Pekâlâ, Batı düşünce geleneği içinde kendisini anlamlandıran Luther King’in, insani olarak gösterdiği meşru tepkiselliği dışında aslında ABD’nin temsil ettiği siyasal veya düşünsel sistem ile doğrudan bir sorunu yoktur. Bu sebeple Luther King’in yaklaşımında Anayasa vurgusu ve eşit vatandaşlık isteği temel kalkış noktasını oluşturuyor. Şiddet karşıtlığı ile bilinen Luther’in politik tavrı sistemin paydaşı olan siyahilerin sistemin getirisi olan kazanımlardan eşit olarak faydalanmasıdır. Martin Luther King’in verdiği mücadeleyi tahfif ettiğimiz düşünülmesin. Kendi içinde bu tavır da anlamlı olabilir ancak bu yaklaşımın var olan sorunlara ne kadar çare olduğu şüphelidir. Bugün gelinen noktada siyahiler eşit vatandaşlık hakkına sahipler. Hatta bazı hususlarda pozitif ayrımcılığa dahi tabi tutuluyorlar. Peki, sorunları ortadan kalktı mı? Bu bağlamda Martin Luther King’in uyumlu yaklaşımının dahi sonunun katliamla bittiği ve kimlerin ona ‘Nobel Barış Ödülü’ verdiği de unutulmamalıdır…

Martin Luther King ile Malcolm'ın yaptıkları kısa süreli bir görüşmeden...

Geriye ise özgürlükçü yaklaşım kalıyor… Malcolm X’in tahsil görmemiş bir insan olduğu herkesin malumudur. Hatta onun üniversite olarak hapishanede geçen yıllarından bahsettiği bilinir. ABD’de yoksulluk içinde büyüyen her siyahi gibi Malcolm’ın da hayatı oldukça debdebeli geçer. Hıristiyan din adamı olan babası beyaz üstünlükçü Siyah Lejyon üyeleri tarafından Malcolm daha çocukken öldürülür.

Çocukluğundan itibaren maruz kaldığı ırkçı şiddetle mücadele etme tarzında tecrübeleri etkili olmuştur muhakkak. Malcolm X’in politik perspektifini diğerlerinden ayırt eden hususları incelemek için ‘Oy ya da Kurşun’ başlıklı konuşması önemli veriler sunuyor.

Irksal Eşitlik Kongresi tarafından 3 Nisan 1964 senesinde konuşma yapmak üzere Cleveland Methodist Kilisesi’ne davet edilen Malcolm X kongrenin temel iddialarının tam tersine bir konuşma gerçekleştiriyor. Kongre, isminden de anlaşılacağı üzere siyahiler içerisinde zikrettiğimiz üç yaklaşımdan ikincisiyle paralel görüşlere sahiptir. Malcolm basitçe zikretmek gerekirse eşitlikçi hülyalardan veya ortak Amerikan rüyasından falan bahsetmemekte Amerikan toplumunun şizofrenik, paranoyak haline dikkat çekerken ‘buz’ gibi gerçekleri haykırmaktadır. “Ben politikacı değilim, siyasal bilimler öğrencisi de değilim, herhangi bir başka şeyin öğrencisi olmadığım gibi. Demokratta değilim, Cumhuriyetçi olmadığım gibi. Amerikalı bile değilim. Eğer siz ve ben Amerikalı olsaydık, mesele kalmazdı. Macarlar gemiden indikleri andan beri Amerikalıdır. Polonyalılar, İtalyan göçmenler Amerikalıdır, onlar Avrupa’dan gelen her şey, bütün mavi gözlü şeyler Amerikalıdır. Siz ve ben burada ne kadar kalmış olursak olalım, henüz Amerikalı değiliz. “

Konuşmanın genel seyrinde Amerikan sisteminin kurucu ideolojisine ve beyaz üstünlükçülüğe karşı müdaheneci ve sinik tutumlar içine giren siyahiler eleştirilmektedir.  “Kendini kandıran insanlardan değilimdir. Masanızda oturup siz bir şeyler yerken ben bakıyorsam bu ben de yemek yiyorum demek değildir. Tabağından bir şeyler yiyorsam ancak yemek yiyorsundur. Bunun gibi Amerika’da bulunmak da bizi Amerikalı yapmaz, burada doğmuş olmak da. Öyle olsaydı, neden Medeni hakları kazanmanız için kanunlar, Anayasa tashihi gereksindi? Bir Polonyalıyı Amerikalı yapmak için medeni haklar kanunu hazırlanmaz.”  

Uzlaşmacı politik tavırları ‘anlamlı’ hale getirmeye çalışan her türlü adımı reddeden Malcolm, siyahilerin kendi öz bilinçlerinin farkına vararak mücadele örnekliği ortaya koymalarını vurgulamaktadır. Bir Müslüman olarak her türlü ırkçılığı lanetleyen Malcolm’ın bu noktaya gelme hikâyesi de herkesin malumudur. İlerleyen günlerde daha yakından incelemeye çalışacağımız bu konu onu hak ve özgürlük mücadelesinde çok önemli bir yere yerleştirmektedir. Türkiyeli Müslümanlar açısından da geçerli olan oldukça değerli tespitler yapan Malcolm ortaya koyduğu örneklik ile müstesna bir yer edindi. Başka bir yazıda devam etmeden önce ondan bir alıntıyla bitirelim:

“Hayır, ben Amerikalı değilim. Amerikanizmin kurbanı milyonlarca insandan biriyim. Burada bir Amerikalı olarak değil Amerika sisteminin kurbanı biri olarak sesleniyorum size. Ve Amerika’yı bir kurbanın gözüyle görüyorum. Her hangi bir Amerikan pembe düşü görmüyorum, bir karabasan benim gördüğüm!”

Biyografiler Haberleri

"Afiye Sıddıki'ye yönelik Amerikan zulmü sürüyor"
İşgal rejimi Gazze kuzeyinde 20 günde 770 kişiyi katletti
Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu Başkanı Mehmet Doğan vefat etti
İşgalci İsrail’in kabusu Yahya Sinvar kimdir?
Filistin cihadına adanmış bir ömür: İsmail Heniyye