Övünmeyi-dövünmeyi bırakıp Adil Şahidler olmak gerek

Abdurrahman Dilipak, adil şahitlik vazifesine dikkat çektiği yazısında mevcut duruma ve bunun müminlere yüklediği sorumluluklara yönelik çarpıcı tespit ve önermelerde bulunmuş.

Abdurrahman Dilipak’ın Yeni Akit gazetesinde yayınlanan (09 Eylül 2020) yazısı şöyle:

Adil şahidler olmak gerek

Hiç kimse “dünyada olup biten şeyleri görmezden, duymazdan bilmezden gelme hakkına sahip değildir”.. Bizler yaşadığımız zaman ve mekanın adil şahidleri olacağız. “Biz Hakkın ve halkın, gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacağız”. “Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister.” “Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmetiyiz.” “Bütün insanlığın hayrına olmayan bir çözüm teklifi, bizim teklifimiz olmayacaktır” diyebiliyor musunuz. Zira, doğduğumuz ana-babayı biz seçmedik. Doğduğumuz zamanı ve toprağı da. Derimizin rengini de biz seçmedik, cinsiyetimizi de! Üstünlük bunlarla ilgili değildir ve olamaz.

Biz aynı dine inanan insanlarla kardeşiz. Onlarla müttehid olacağız. Yeryüzündeki bütün erdemli insanlar ve mazlumları müttefik olarak görecek, onlarla Hılful fudul / Erdemlilerle fazilet üzere birlik oluşturacağız, yeryüzünde değer üreten ve başkalarının malına, canına, namusuna, aklına ve inancına yönelik açık ve yakın bir tehdit oluşturmayan herkesle itilaf üzere olacağız. Onları müellefetül gulub göreceğiz. Unutmayalım, tefrika girmeden bir millete düşman giremez, toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez. İtiraf edelim, biz cahillerden ve zalimlerden olduk. Allah’ın ipini bıraktık, Allah da bizim ipimizi bıraktı. Başımıza gelenler ya yaptıklarımızın karşılığıdır, ya da bir imtihan vesilesi. Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var ve O bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak, mazlumlara yardım etmek istemektedir.

Önce aklımızı daha fazla kullanacağız. Daha fazla okuyacağız. Daha fazla istişare ve şûra yapmamız gerekiyor. Şu tefrika belasından yakamızı bir kurtarmamız gerek. Ahlaki zaaflarımızdan bir kurtulmamız gerek. Çözüm için devlet, belediye, vakıf, dernek, sivil toplum, meslek odaları, media, mektep, esnaf, işadamı herkesin seferber olması gerek. Sonunda tek kişi de kalsak, tek kişi kurtuluruz, Hz. Lut gibi, 40 kişi kalsak, Hz. Nuh gibi kurtuluruz, bakarsınız, Hz. Yunus’un kavmi gibi, son güne kadar inat eder, son gün topyekûn kurtuluruz. Bilmiyorum. Bu gidiş sanki insanlığın büyük bir helak yaşayacağı gibi bir tehlikeyi işaret ediyor. Birileri zaten “Tanrıyı kıyamete zorlama” gayretinde! İnsanlar Mehdi, Mesih, Deccal, Yecüc-Mecüc, kıyamet savaşını, kıyamet fitnesini konuşuyor. FİTEN rivayetlerini okuyun, benim yazdığım ne ki, Yuhanna vahyini okuyun. 

Bu tehlikeleri görmezden gelmek, halktan saklamak da başka bir sorumsuzluk.

Sonunda bir fitne zamanını yaşıyoruz. Herkes bu bulanık sudan kendinin daha fazla balık yakalayacağını sanıyor. İnsanlar Allah’ın ipini bırakıp, dünya malı, makam, servet ve metaı için başkalarının ipine sarılıyor, din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab ediniyorlar. O zaman da helakı hakkediyorlar. Aklımızdan çıkarmayalım, “Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir.” Şeytan bizi Allah’la aldatmasın. Aklımızı kiraya vermeyelim. Herkes için ancak yaptığının karşılığı vardır. Kurtarıcı yoktur! Peygamberler de kurtuluşa çağırırlar. Yoksa onlar da Allah’ın ipine tutunmayan ailelerini bile kurtaramadılar. Unutmamak gerekir ki, “def-i mazarrat, celb-i menafi’den evladır”. Önce haram’dan, masiyet’ten, mazarrattan uzaklaşmamız gerek. “Kem alat ile kemalat olmaz!”

Allah’ın yardımı olmadan bu bela ile başedemeyiz. Allah’ın yardımı ise ancak, O’nun razı olduğu kişiler ve işlerle, usulle mümkündür. Önce kişisel olarak, örgütlü olarak Allah’ın yardımı ile aramızda perde olan işlerden, kişilerden vazgeçmemiz gerek. Dibi delik kovaya su doldurulmaz. Unutmamak gerekir ki, karanlık aydınlığın yokluğudur. Karanlıktan şikayet ederek karanlıktan kurtulunmaz, ancak bir mum yakarsanız karanlık yok olur, zaten o zaman karanlık yok olmaya mahkûm edilir. Zulümden şikayet ederek zulümden kurtulunmaz, Hak gelir, batıl zail olur. Zulüm Hakkın izalesi ile mümkündür. Onun için denmiştir ki, “zulm ile abad olunmaz”..

Çok çalışmamız gerek çoook. Boşa geçirecek 1 saniye zamanımız yok. Boşa harcayacak bir kuruş paramız ve gözden çıkaracağımız bir tek kişi bile olmamalı. Bir doktorun hastasını gözden çıkarmasından daha vahim bir durum bu. Bir insanı cehenneme giden yolda yalnız bırakmak. Eğer cehennemin ne olduğunu biliyorsak, bu ölümden daha büyük bir felakettir.

Kim ne yapabilir. Herkes aklı, kabiliyeti ve imkanı ölçüsünde, eli ile dili ile kalbi ile.. Aile, akraba, komşusundan başlayarak ulaşabiliyorsa en uzağındaki kişiye kadar hakkın yükselen sesi olmamız gerek. Tebliğ ve davet seferberliğine ihtiyacımız var. Bu anlamda eğitim bizi hakikata yönlendirmiyor. Bir maarif sorunumuz var. Çevremiz, hakikat yoksunu diplomalı cahillerle dolu. Bilmeyen, bilmediklerini de bilmeyen bir de herkese ahkam kesen birilerini aşmak çok kolay değil.

Bu işler sadece sözle de olmuyor. Güzel örnek olmamız gerek. Maalesef o noktada da zaaflarımız var. Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek, bunu unutmayalım. “La İlahe” dedikten sonra “İllallah” da demeliyiz. Bir yanlışı eleştiriyorsak, yerine doğru bir şey ikame etmemiz gerekiyor. Bu anlamda efradına cami ağyarına mani bir ifadeye sahip olmamız gerekiyor.

Kim neye sahipse onu sunsun. Yazı yazın, şiir yazın, hikaye yazın, resim çizin, konuşun, para kazanın, sponsor olun, Siyaset üzerinde baskı oluşturun, İnternet üzerinden o kadar çok şey yapılabilir ki. Farz-ı kifaye sorumluluklarınızı kendi aranızda paylaşın ve birbirinize yardım edin. Dua edin. “Bildiklerinizle amel ettiğiniz de Allah size bilmediğinizi öğretecektir. Övünmeyi-dövünmeyi bırakıp, önümüze bakalım. Vahyin gösterdiği yolda, Resullerin ve Nebilerin ayak izlerinden yürüyelim, “Veresetül enbiya” olalım.  Siz O’na yürüyerek giderseniz, O size koşarak gelecektir. “Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol. /  Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yok!”

Selâm ve dua ile. 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!