Aydın Doğan, Milliyet'te otuzuncu yılını doldurmuş. Milliyet'in elli dokuzuncu kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen törende kendisi için hazırlanan plaketi İstanbul Valisi'nden almış…
Doğan'a, Milliyet yazarı Sami Kohen tarafından üzerinde "30 Yıl Geçti" başlığı bulunan çerçeveletilmiş gazete sayfası takdim edilmiş…
Aydın Bey, törende bir konuşma yaparak eski günlere uzanmış…
Milliyet'i aldığı dönemde sektörün en genci olduğunu hatırlatmış; bir yılı aşkın bir süre gazetenin sahibi olduğu halde künyeye ismini yazdırmadığını, bu arada Milliyet'in eski sahibi Ercüment Karacan'dan çok şeyler öğrendiğini anlatmış…
*
Ercüment Karacan'ın oğlu Ömer Karacan iki yıl önceki bir röportajda geçmiş günleri şöyle resmediyordu:
"-Babam Milliyet'i satmaya mecburdu. Abdi Amca öldürülmüştü. O, hayattaki en yakın arkadaşıydı. Çok kırıldı, küstü…
Devamlı öldürüleceğiz veya kaçırılacağız endişesiyle yaşıyordu. Üzerimize titrerdi. Babamın Milliyet'i satmasındaki en büyük neden başımıza bir şey gelebilir diye bizi korumak istemesidir." (13 Ocak 2007, Sabah)
Abdi İpekçi, patronu Ercüment Karacan'ın Milliyet'i satmaması için çok uğraşmıştı…
Ne var ki…
İpekçi'nin 1979 Şubat'ında suikasta kurban gitmesi, Karacan'ın gardının tümüyle dağılmasına neden olmuştu.
*
O dönemde pek tanınmayan ve 'basından gelme bir patron olmayan' Aydın Doğan…
Nasıl olmuştu da, Milliyet'i satın alabilmişti?
Kurulu Düzen'in en muteber simalarından Vehbi Koç'a yakınlığının böyle bir süreçte etkisi var mıydı?
Aydın Doğan yıllardır "Koç ailesinin, yayın grubuyla ilgisi olmadığını" söylese de püf noktası bu soruda saklıdır.
Milliyet, 12 Eylül'le birlikte "Statüko'nun gazetesi" olmuştu.
TSK'da en çok itibar edilen iki gazeteden biriydi.
Medyanın Amiral Gemisi Hürriyet'in de 1994'te Aydın Doğan'a satıldığını hatırlayacak olursak, Statüko'nun önde gelen gazetelerin satışındaki belirleyici konumunu daha iyi algılayabiliriz.
Doğan Grubu'nun Hürriyet-Milliyet eliyle 28 ŞubatSüreci'nde çok etkili bir psikolojik harekat yürütmüş olması, bu bağlamda en fazla üzerinde durulması gereken örnektir.
*
Son dönemde Statüko'nun hakimiyetini yitirmesi ise Doğan Grubu'nu hayli güç bir durumda bıraktı.
Grubun gazeteleri, siyasal süreçleri belirleme iktidarını kaybettiler.
Mesela, Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıkmasını engelleyemediler.
AKP'nin kapatılmaması, Doğan Grubu'nu epeyce üzdü.
En önemlisi de…
Doğan medyasının büyük ölçüde darbeci Ergenekon örgütünün destekçisi olarak öne çıkmasıydı.
Grubu yönetenlerin, Türkiye'nin gizli tarihinin deşifre ediliyor olmasından rahatsızlık duydukları anlaşılıyor.
Darbeci Ergenekon örgütünün üzerine gidilmesini istemiyorlar.
Ergenekon'un kaçışı olmayan gerçeklerini yok saymayı veya özenle gizlemeyi tercih ediyorlar.
Buradan…
Doğan Medyası'nın; darbelerin, muhtıra hazırlıklarının, provokasyonların, suikastların arka planları ile yüzleşmeye niyetinin olmadığı gibi bir sonuca varıyoruz.
*
Milliyet'e dönecek olursak…
Gazetenin elli dokuzuncu yıldönümünde, sadece Aydın Doğan'ın Milliyet'teki otuzuncu yılı kutlanmadı; Abdi İpekçi gazetecilik ödülleri de dağıtıldı.
Aradan otuz yıl geçtikten sonra, İpekçi Suikastı'nın arkasındaki "derin çerçeve" belli olmuş durumdadır.
Türkiye, darbeci Ergenekon örgütünün üzerine gidilmesi sürecini yaşarken; İpekçi Suikastı'nın arka planını bütünüyle çözebilmek hiç de zor değildir.
Bu konuda en fazla ısrarcı-takipçi olması gereken gazete de doğal olarak Milliyet'tir.
Ne var ki…
Doğan Grubu'nun Ergenekon bağlamındaki "savunmaya geçen, toz kondurmayan" yaklaşımı -bu noktada- çok ciddi bir sorun oluşturuyor.
Merak ediyorum…
Milliyet gazetesini yönetenlerin, Abdi İpekçi Suikastı'nın perde arkasıyla yüzleşmeye cesaretleri yok mu?
YENİ ŞAFAK