Ötekiler ve bizimkiler üzerine üç örnek...

Çuvaldızı başkasına batırırken iğneyi kendimize batırmayı unuturuz.

İdeolojik bakış hep kendimizi haklı, başkalarını haksız, yanlış, kötü, günahkâr, hayırsız, vatan haini vs. görür.

"İdeolojiler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir" der Cemil Meriç.

Hepimizin bir ideolojisi, geniş anlamda hayat görüşü, ufku, vizyonu, paradigması vs. var.

Ama bu dünyada başkaları da var.

Onların da ufku, vizyonu, paradigması var.

Onlar da hayatı kendi pencerelerinden görüyor ve anlamlandırıyor.

Şimdi...

Diyeceğim şu ki, hayatımızı yaşarken başkalarını da hesaba katıp onların da "Allah'ın kulu" olduğunu, bizler gibi birer Ademoğlu olduğunu düşünmemiz gerekiyor.

Hayatımızı kendi paradigmamıza göre yaşarken, anlamlandırırken, düşünmemiz gereken en önemli şey bu işte, "öteki" ve "ötekiler..."

Geçenlerde sadece muhafazakâr gazeteci ve yazarların bulunduğu bir toplantıya katıldım.

Biz bizeyiz yani.

Herkes bizim mahalleden.

Şöyle çevreye bir baktım ve ilk sorum "ötekiler nerede" oldu.

Biz bize olmak her zaman iyi değildir!

"Hep beraber olmak" daha iyidir.

Çünkü bu hayatta hepimizin birbirimizden öğreneceği şeyler var.

Derken, herkese söz verildi. Herkes bir konuda fikrini söyledi.

Sadece bir arkadaş konuşmasına "Bismillahirrahmanirrahim" diye başladı.

Aşağı yukarı otuz kadar kişiydik ve sadece o Allah'ın adını anarak başladı konuşmasına.

Bu davranış kötü mü, elbette değil.

Ama kendi adıma ben oldukça bozuldum. Ve kendi kendime dedim ki "Bu herif bizden daha iyi Müslüman olmalı."

Değil tabi, bu tavır elbette bu konuda belirleyici olmaz.

Fakat bazı davranışlar biz bizeyken bile rahatsız edici olabiliyor, bunu vurgulamaya çalışıyorum. Ki o "Allah'ın adını anmak olsa bile."

Hafta içi engellilerle ilgili bir toplantıya katıldım. Orada çok ilginç bir sohbet oldu, Samanyolu TV'de yayınlanan "Sırlı diziler"le ilgili.

Bir arkadaş öyle bir yerden yaklaştı ki konuya doğrusu şaşırdım kaldım.

"Ben hiç böyle düşünmemiştim" ama adam doğru söylüyordu.

Şöyle:

Bu dizilerde temel ana fikir "eden bulur" şeklinde.

Her bölümden sonra kötülük yapan sonunda mutlaka cezasını buluyor.

Buluyor ama engelliler adına konuşan arkadaş dedi ki, "İyi de, bu dizilerin sonunda kötüler, kötülük yapanlar, günahkârlar vs. hepsi ya kör oluyor, ya topal oluyor, küt kötürüm oluyor. Böyle olunca da biz engelli, özürlü insanlar kendimizi kötü hissediyoruz, bu programlara dava açacağız."

Bakış açısı karşısında öyle afalladım ki, sadece "Bu konuyu STV Genel Müdürü Hidayet Karaca'ya mutlaka ileteyim" diyebildim.

Adam haklı yani, söyleyecek bir şey yok.

Böyle durumlarla ilgili son bir detay vereyim.

Sanıyorum, Konya'da bir üniversitede kız ve erkek öğrenciler için ayrı ayrı otobüsler tahsis edilmişti. Bu konuyu bir hanım gazeteci ile tartışıyorduk. Şöyle bir durumdan söz etti:

"Mesela bir kız öğrenci okula geç kaldı, sınavı da var, kız otobüsünü bekleyemeden aceleyle erkeklere ait otobüse bindi diyelim. Oradaki erkekler o kız hakkında ne düşünür?"

"Elbette kötü düşünür."

Kötü düşünmeyelim, "vardır bir sebebi diye bakalım" hem ötekini rahatsız etmeyiz hem daha fazla ötekileşmesine sebep olmayız. Hem kendimiz de rahat ederiz.

Deneyin isterseniz!

BUGÜN