1983 yılında İstanbul'da katıldığı bir toplantıda CIA İstasyon Şefi Paul Henze "Orta gelecekte Osmanlı'nın siyasi haritasını diriltmek neden mümkün olmasın?" demişti.
Son zamanlarda, yeniden yapılanma sürecine öngörülen Ortadoğu için "yeni bir Osmanlı modeli"nden sıkça söz edilmeye başlandı. Geçen hafta The Economist "Türkiye'nin eski Osmanlı topraklarında nüfuzunu artırmak istediğini" yazdı. Fakat kuşkusuz The Economist'ten önce geçtiğimiz mart ayında ABD'li stratejist ve Stratfor'un Başkanı George Friedman son derece ilgi çekici şeyler söylemişti.
ABD Savunma Bakanlığı'na yakınlığıyla bilinen Friedman'a göre "Türkiye yeniden imparatorluk kuracak". Ünlü stratejistin öngörüsü orta vadeye yayılmış, süreç 2040 yılında meyvelerini verecek. Türkiye eski Osmanlı toprakları üzerinde 'süper güç' olacak. Bölgeyi bekleyen söz konusu egemenliğin izlerini şimdiden görmek mümkün. Friedman, kesin olarak 'sürecin başladığını' söylüyor: İslam coğrafyasına baktığımızda Türkiye'nin ağırlığını artırdığını görüyoruz. Türkiye bölgeyi domine ediyor; etki alanı Balkanlar'dan –Sırbistan ve Arnavutluk dahil- Kafkasya'da Gürcistan'dan Azerbaycan'a kadar uzanıyor.
Friedman, geleceğin "süper Osmanlı" gücünü ortaya çıkarabilecek iki güce işaret ediyor: Türkiye'nin ekonomisi ve çok güçlü ordusu. Friedman, 2020 yılına kadar ekonomik bakımdan dünyanın 10. büyük ekonomisi sırasına çıkacağını söylüyor. Coğrafi yapının sağladığı avantaj her şeyden önemli.
Pentagon'a yakın stratejist, gururumuzu öylesine okşuyor ki, çekinmeden "Türkiye, bölge ülkelerine valiler atayacak veya 'Türkiye Birliği' adında bir örgütlenmeye gidecek. Arapların Türkiye'ye ihtiyacı var. Çünkü ekonomileri ve askerî varlıkları zayıf: "Arapların temel sorunu, kendilerini yönlendirecek olan dış gücün kim olacağı?" sorusunda toplanıyor. Amerika, güç kullanarak Arapları yola getiremiyor. Bu işi Türkiye yapabilir. (Türkiye'nin yapması gereken, Amerika veya Batılılar gibi 'kaba güç" kullanması değil, sahip olduğu "yumuşak gücü harekete geçirmesi.") Araplar açısından Türkiye, diğerleriyle mukayese edildiğinde, bu iş 'için kabul edilebilir' bir ülke. (Bu sıradaki en etkili yumuşak güçlerimizden biri TV dizileri ve bazı dizilerin hem bizde hem Arap dünyasında geleneksel-toplumsal yapıları çözmek üzere kullanıldığını, bu amaçlı olanların birtakım fonlarla desteklendiğini biliyoruz. Bundan sonra çok daha etkili kullanılacak güç muhafazakâr-dindarların oluşturduğu STK'lar olacaktır.)
Friedman, önemli bir şey daha söylüyor: AB üyelik sürecini çok da kafaya takmamak lazım. AB çöküş sürecinde. Yakında Türkiye AB'ye ihtiyaç hissetmeyebilir. (Ancak bu arada Türkiye'nin standartlarını yeni rolü oynayabilmesi için yükseltmesi gerekir, bunu da ancak üyelik sürecini ayakta tutarak yapabilir.)
Stratejistler, akademisyenlere göre daha doğrudan bir dil kullanır. Bu projeyi eğer sosyal bilimciler ortaya atacak olsaydı, "Orta gelecekte böyle bir gelişmenin vuku bulabileceğini, elimizdeki verilerin bunu işaret ettiğini" söyleyeceklerdi. Huntintong "medeniyetler çatışması olacağını" söylemişti ki, aslında demek istediği "medeniyetler çatışsın" idi. Sosyal bilimciler betimleyici ve açıklayıcı bakış açılarına sahip olmalarıyla övünerek, hep "olanı tasvir ettiklerini, ama hiçbir zaman olması gerekenle ilgilenmediklerini" söylerler. Bu, sosyal bilimcilerin koca bir yalanıdır. Onlar, "olanın tasviri" diye sözünü ettikleri her şeyde aslında "olması gereken"e atıfta bulunurlar, yani aslında "böyle olmalı" demek isterler. Friedman, sosyal bilimcilerden daha dürüst davranarak "Yeni Osmanlı projesi"yle ilgili şöyle der: "Gelecekte olmasını öngördüğüm şeylerin şu anda gelişmekte olduğunu görüyorum." (Sabah, 4 Mart 2009)
Anlaşılan bundan sonra bu projeyle yatıp kalkacağız. "Yeni Osmanlı"yı birileri bize empoze ediyor. Dolayısıyla sükûnetle ve suhuletle bunu ele alıp teşrih masasına yatırmamız lazım.
ZAMAN