Osman Kavala ve “10 Büyükelçi” meselesi

Batılı devletlerin müdahale çabalarıyla inada bindirilen işlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavır değiştirmesi çok zor. 'Yargı bağımsızdır, dolayısıyla Erdoğan’ın Kavala konusundaki tavrının yargıya etkisi söz konusu olamaz’ diyenler Türkiye gerçeğini...

Hakan Albayrak Karar'daki köşesinde, Osman Kavala ile ilgili 10 ülke büyükelçisinin yazdığı mektupla tırmanan gerilimin adalet ekseninden kaydırılmaması gerektiğine dikkat çekiyor.

Ankara’daki ABD, Almanya, Fransa, Hollanda, İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka, Kanada ve Yeni Zelanda büyükelçilerinin Osman Kavala için ortak bildiri yayımladığını duyunca “Eyvah” dedim, “Osman Kavala’nın zaten yokuşta olan işini iyice yokuşa sürdürecekler”.

Beraatlık bir dosyayla ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenen, beraat edince de yeni suçlamalar marifetiyle tutukluluk hali devam ettirilen Kavala’nın tam dört seneyi bulan hapishane çilesinin kısa zamanda sona ereceğine dair zayıf ümitler, bu büyükelçiler bildirisiyle iyice zayıfladı.

Batılı devletlerin müdahale çabalarıyla inada bindirilen işlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tavır değiştirmesi çok zor. (‘Ne alâkası var? Yargı bağımsızdır, dolayısıyla Erdoğan’ın Kavala konusundaki tavrının yargıya etkisi söz konusu olamaz’ diyen varsa, onu Türkiye gerçeğine davet ederim. Kavala aleyhinde konuşa gelen Erdoğan birden ‘Kavala niye tutuklu yargılanıyor, anlamış değilim’ dese, Kavala’nın tutukluluk hali kaç gün devam edebilir?)

Sıkıntıda olan ekonomiye yönelik yeni bir darbe yahut başkaca ciddi yaptırımlar olursa, durum değişebilir tabii.

Erdoğan, ABD’nin ilan ettiği ekonomik savaşın yıkıcı etkileri üzerine Rahip Brunson konusunda geri adım atmış, “(Ey ABD!) Bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi alamazsınız” dediği Brunson’ın hapishaneden tahliye edilip ABD’ye dönmesini kabul etmek mecburiyetinde kalmıştı; malum.

Brunson’ın ABD vatandaşı, Kavala’nın ise Türk vatandaşı olması önemli bir ayrıntı ama 10 büyükelçinin bildirisi ve Erdoğan’ın ‘Onları bu ülkede ağırlama lüksümüz yok’ çıkışı ile baş gösteren kriz ağır yaptırımlara yol açarsa, bu ayrıntının önemi kalmayabilir.

Dışişleri Bakanlığı’na çağrılıp uyarıların büyükelçiler -dolayısıyla ilgili devletler- geri adım atmaya niyetli görünmüyor; bilakis “Biz görevimizi yapıyoruz, yapmayı da sürdüreceğiz. AİHM kararları bağlayıcıdır. Türkiye’ye yükümlülüklerini hatırlatıyoruz. AİHM kararı gereği Kavala serbest bırakılmalı… Kavala serbest bırakılmazsa Türkiye’nin ağır yaptırımlarla karşılaşması kaçınılmaz” diyorlar. (Kaynak: https://www.dw.com/tr/kavala-bildirisi-ne-anlama-geliyor/a-59549591 )

***

“Ağır yaptırımlar” bidayette hiç düşünülmemiş -en azından ciddi ciddi düşünülmemiş- olabilir. Baştan düşünülmediyse de, 10 büyükelçinin istenmeyen adam (Persona non grata) ilan edilmesiyle “ağır yaptırımlar”a yol açacak bir sürece girilebilir. (Belki de bildirinin arka planında zaten Türkiye’yi “ağır yaptırımlar”la sarsma niyeti yatıyordur. Bildiri, Erdoğan’ın sert tepkisi öngörülerek, yaptırımlar için ‘alt yapı’ oluşturmak amacıyla yayımlanmıştır belki de. Öyleyse şayet, 10 büyükelçiyi istenmeyen adam ilan etmek o niyete hizmet eder.)

Türkiye bu adımı atarsa, ilgili ülkelerdeki Türkiye Cumhuriyeti büyükelçileri de istenmeyen adam ilan edilecektir. Bu restleşme, yeni büyükelçi tayinlerini geciktirecek derecede yüksek bir gerilim oluşturabilir; yüksek gerilimde ipler bir süreliğine kopabilir ve ağır yaptırımlara gün doğabilir. (Almanya’da halen hükümette olan Hıristiyan Demokrat Birliği adına federal parlamentonun dışişleri komisyonuna başkanlık eden Norbert Röttgen, “İş gerçekten büyükelçilerin sınır dışı edilmesi noktasına varırsa, büyükelçi düzeyindeki ilişkileri sonlandırma kararı Türkiye’ye ait olmuş olacak” dedi ve o durumda bütün Avrupa Birliği devletlerinin beraber hareket etmesi gerekeceğini savundu. Dikkat; büyükelçi değiştirmek değil, büyükelçi düzeyindeki ilişkileri sonlandırmak!)

Ağır yaptırım kararları alınmasa bile, “Persona non grata” restleşmesi tek başına ağır yaptırım etkisi yapabilir; dövizdeki yüksek ateşi ayyuka çıkararak Türkiye ekonomisini iyice zora sokabilir.

Bu risklere niye girilsin ki?

Ve aynı anda 10 devletle ilişkilerin dibe vurması tehlikesi, bunun başka muhtemel komplikasyonları niye göze alınsın ki?

10 büyükelçiyi istenmeyen adam ilan etmek gibi büyük bir maceraya atılmayı kaçınılmaz kılan bir durumla mı karşı karşıyayız gerçekten?

Değiliz.

Tepki göstermenin, karşılık vermenin başka bin bir yolu var.

Üstelik Erdoğan o büyükelçilere ve ilgili devletlere -olabildiğince ağır konuşarak ve misliyle mukabelenin de ötesine geçerek- diyeceğini dedi zaten.

***

Konunun uluslararası boyutu bir yana…

Terör, darbe veya casusluk faaliyeti esnasında suçüstü yakalanmak gibi bir durumu söz konusu olmayan, FETÖ üyeliği filan da söz konusu olmayan, hakkında hiçbir mahkumiyet kararı bulunmayan, hatta beraat kararı bulunan, halen yargılandığı davalarda da beraat etme ihtimali göz önünde tutulması gereken Kavala’yı tutuklu yargıla(t)maya devam etmekteki ısrar, anlaşılır şey değil.

Dört sene geçti yahu, dört sene!

Dile kolay.

Bizim dilimize kolay ama Kavala ve yakınlarının diline de kolay değil.

***

Büyükelçiler bildirisi krizinin tırman(dırıl)madan bir an evvel sona erip gündemden düşmesini ve Kavala meselesinin demokratik hukuk devleti prensibi çerçevesinde Türkiye’nin kendi iç dinamikleriyle tatlıya bağlanmasına el verecek yeni bir ortamın en kısa zamanda oluşmasını temenni ederim vesselam.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!