‘Oryantalizm’e yeni kılıf

Serdar Demirel

Malûm olduğu üzere orient, doğu demektir. “Oriental Studies” farklı perspektiflerden yapılan Doğu Çalışmaları’na verilen isimdir. Bu çalışmaları yürütenlere de oryantalist denir. Bizde; şarkiyat veya doğu bilimi, bu işi yürütenlere de müsteşrik veya doğu bilimci denir.

Edward Said oryantalizmi tanımlarken, “O, Doğu’yu görmek/göstermek için takılan bir lenstir” demişti. Takıldığında Doğu’nun toplum yapısını, tarihini, dinî yapısını, aynı dine bağlı mezheplerini, etnik realitesini, müziğini, edebiyatını, siyasetini vs. tahrip eden, bozan, bulanıklaştıran, anlam yükleyen, ötekileştiren ve Doğu’nun hakikatini Batı önyargısının nesnesi kılan bir lens...

Batı emperyalizmin “keşif kolu” tanımlaması da gâyet yerinde bir tanımlamadır. Tarihte böyle olduğu gibi hâlâ bu keşif görevini yürüten organize bir yapıdan bahsediyoruz.

Oryantalizm kirli bir kavramdır. Başından beri de kirliydi. Ancak önceleri bu kirliliğin farkında olmayan bir çok Müslüman, oryantalistlerin İslâm okumalarına büyük değer atfetmiş, bunları objektif ilmî çalışmalar sanmıştı.

Emperyalizmin Doğu’ya askerî, siyasî ve kültürel anlamda nüfuz etmeye başlamasıyla Müslüman düşünürlerin oryantalizmin iddialarına cevap yetiştirmeye başladıklarını görüyoruz. İslâm, insanlığa ve dünya barışına büyük bir tehdit olarak yaftalanıyor; bu dinin kılıç zoruyla yayıldığı, aklı önemsemediği, bilime kapalı olduğu, antisemitik öğretilerle mâlûl olduğu, Müslümanların cahil ve medenîleşmeye muhtaç oldukları iddia ediliyordu.

Modernitenin ortaya çıkmasıyla artık savunma hattında olan Müslümanlar bu ithamlardan etkilenmekte olduklarından, ilim ve fikir adamları yapılan ilmî iftiralara cevap vermişlerdir.

Modern dönem oryantalizmi, sömürgeci Batı’nın kendisine biçtiği “Doğu’yu medenîleştirme misyonu”nun fikrî ve bir yere kadar Batılı insan zihin algısında legal zeminini inşa etmiştir. Günümüzde de bu misyon, “Ortadoğu’ya demokrasi getirme”, “Afganistan’da kadın haklarını tesis etme” türünden yâvelerle devam etmektedir.

Oryantalistleri topyekûn aynı kategoride görmüyoruz. Doğu’yu bilimsel tecessüsle çalışan önemli müsteşrikler de vardır. Bunlar arasından Müslüman olmuş ve İslâm’a önemli hizmetler sunmuş mühtedîleri de görmezden gelmek insafa sığmaz.

Müslüman olduktan sonra Muhammed Esed adını alan Avusturyalı Leopold Weiss, New York doğumlu Amerikan Yahudilerinden Margret Marcus nam-ı diğer Meryem Cemile ilk akla gelen isimlerdendir.  

Ama az sayıdaki insaf sahibi oryantalistler bizi yanıltmamalı. Oryantalizm organize bir kurumdur. Doğu gerçeğini dün olduğu gibi bugün de çarpıtan bir misyonla vardır.

Bu meyanda Papa 16. Benediktus’un 2006 yılında Almanya’nın Bavyera bölgesindeki Resengburg Üniversitesi’nin İlahiyat Fakültesi’nde verdiği konferansta söylediği; “İslâm’da Tanrı o kadar soyut ki, akıl ile Tanrı arasında bağ yoktur. İslâmî cihad akla ve Tanrı’ya karşıdır” sözü, sonra da bu söylediklerini teyid sadedinde 14. yüzyılda Bizans İmparatoru İkinci Mihail Paleologos ile bir Fârisî bilge arasındaki, İslâm’a karşı Hıristiyanlığı savunma amacıyla kaleme alınmış hayali diyaloğu ele alan eserden yaptığı nakli hatırlayalım.

Hani Paleologos Müslüman muhatabına seslenerek; “Bana Muhammed’in getirdiği yenilikleri göstersene! Sadece kötü ve insanlık dışı şeyler bulacaksın. Tıpkı vaaz ettiği dinin kılıç gücü ile yayılması emrini verdiği gibi...”

Bunları niçin yazdım?

Son yıllarda “kirli oryantalizmi” unutturmak isteyenler var. Bernard Lewis gibi oryantalistler, bu kavramı, “Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları” gibi bir isimle değiştirmeyi teklif ediyorlar.

Hakikat değişmedikten sonra ismin değişmesinin ne önemi var!

YENİ AKİT