Oruca niyet, imsak ve iftar vakti, mazeret sayılan hastalık ve aşı meseleleri

Faruk Beşer, oruca niyet, imsak ve iftar vakitleri, oruca mazaret olacak hastalıklar ile aşı vurulmasının orucu bozup bozmaması üzerinde duruyor.

Faruk Beşer; Yeni Şafak gazetesindeki yazısında Oruç ilgili meseleleri yorumladı:

Oruca niyet meselesi. ‘Bilindiği gibi ameller ancak kişinin niyetine göre karşılık görür’. Neye niyet ederseniz onu bulursunuz. Niyet öyle ilginç bir tohumdur ki, onu ne kadar engin tutarsanız onunla o kadar çok verim alırsınız. Onun için ‘müminin niyeti amelinden hayırlıdır’ denmiştir. Çünkü insanın ameli en nihayet gücü kadardır, ama niyeti bütün insanlığı kurtarmaya, dünyayı güllük gülistanlık yapmaya yeter. Niyetsiz ameller cansız bedenler gibidir.

Hangi oruca günün hangi vaktine kadar nasıl niyet edilir? Bunun kuralı şudur: Bayram hariç bütün günler oruca elverişlidir. Ramazan günleri sadece Ramazan orucuna, kişinin adak için kendi belirlediği günler de sadece o adak orucuna tahsis edilmiş sayılır. Sair bütün günler ise nafile oruç için müsaittir. Dolayısıyla Ramazan orucu, günü belirlenmiş adak ve nafile oruç, yeme içme olmadıktan sonra kendi günlerinde otomatik olarak sahurla başlar ve öylece devam eder. O halde bu oruçlara kaba kuşluğa kadar niyet edilebilir.

Ama kaza orucuna ya da günü belirsiz adak orucuna sahur bitmeden niyet etmek gerekir. Çünkü bu oruçlar vaciptir ve o sair günlerde olacaktır. Oysa yememiş içmemiş olması halinde o gün oruç nafile olarak başlamış sayılır ve nafilenin kuşlukta vacibe çevrilmesi uygun olmaz, başlananı değiştirme olur. Güçlü zayıf üzerine bina edilmez.

Sahur ve imsak vakti meselesi: Ne yazık ki, fırka İslam’ı varlığını başkalarına ters düşmeye borçludur, bu sebeple, onlar öyle diyorsa biz böyle demeliyiz diye düşünülür. Bu anlayış çok kötüdür. Hakikat, hakikat olduğu için kabul edilir, bizimkiler söylediği için değil. Bizden istenen şey vahdettir. Onun için bazen yanlışa rağmen birlik olma, doğru olanı yapmaktan evladır. Ramazan’a başlama ve bayram etme meselesi böyledir. Bunu hadisi şeriften anlıyoruz. ‘Orucunuz herkesin oruç tuttuğu gün, bayramınız da herkesin bayram ettiği gün olsun’. Böyle konularda bizim iddiamız doğru olsa da onu kabul ettiremedikçe herkesle birlikte hareket etmemiz daha uygundur. Fakir bu sebeple Ramazan’a herkesle birlikte salı günü başladım.

Bu konularda uzun yıllar kafa yormuş birisi olarak söylüyorum; Diyanet takvimi şu anda en isabetli ve çoğunluğun kullandığı takvimdir. Aksini iddia edenleri katıldığım o takvim toplantıları sonucunda hiç samimi ve haklı bulmadım. Diyanet’in laik bir devletin kurumu olması hakikati, güneşin doğma ve batma saatlerini değiştirmez. Biz Diyanet’in takvimine o filan devletin kurumu olduğu için değil, konuyu usulüne uygun belirlediği ve herkesin ittifak edebileceği bir takvim olduğu için uyulsun diyoruz. Diyanet’in her dediğine uymak zorunludur da demiyoruz.

Oruç tutmamayı mazur kılan hastalığın sınırı: Hastaların, yolcuların, oruca güç yetiremeyen yaşlıların, hamilelerin ve emziren annelerin oruç tutmama haklarının olduğunu herkes bilir. Peki, oruç tutmamayı mazur kılan hastalığın miktarı ve sınırı nedir? Bunun kuralı da şudur: Oruç tutunca artacak ya da iyileşmesi gecikecek olan her hastalık oruç tutmamanın bir mazeretidir. Sağlığına kavuşunca kaza edilir. Bu da iki yolla anlaşılabilir: Kişinin kendi tecrübesi ve adil bir doktorun haber vermesi. Ama adil doktor meselesi de önemlidir. Türkiye’de artık ideolojik davranıp uzmanlığının gereğini değil, dine zıt olanı söyleyen doktorlar yok demeyi arzu ediyoruz. Aynı şey ideolojik fetva veren fırka hocaları için de geçerlidir.

Orucu bozan nedir? Bunun da kuralını söyleyelim: Orucu sadece yeme, içme ve cinsel ilişki bozar. Bunun hem şeklen hem hakikaten olanında bir ihtilaf yoktur. Bir miktar su içmek, bir lokma yemek yemek ve cinsel ilişkide bulunmak böyledir. Bunu kasten ve mazeretsiz yaparsa hem kazası hem kefareti gerekir. Ama mesela ağaç kabuğu yemek ya da istimna yapmak sadece şeklen ya da sadece manen böyledir. Bunlar da orucu bozar ama sadece kaza gerektirir.

Aşıya ve iğneye gelince, bunlar işin başlangıcında bulunmadığı için ihtilaf bunların yeme içme sayılıp sayılmayacağı yorumundan kaynaklanmıştır. Sayılmaz diyenler aşının ya da iğnenin orucu bozmayacağını, sayılır diyenler bozacağını söylemiştir. Bize göre doğru olan iğnenin orucu bozacağıdır. Çünkü bugünkü iğnelerle vücuda farklı miktarlarda sıvı ve gıda verilebilir. Ama bozmaz diyen müçtehitlere saygı olarak, aşı ya da iğne yaptırmak zorunda olan yaptırır, orucuna da devam eder, sonunda da ihtiyaten bir gün kaza ederse güzel, etmezse de bir şey gerekmez dedik.

İslam Düşüncesi Haberleri

Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı
Yaratılış gayesinden uzaklaşan insan huzurlu olamaz!
Öncelikli hedef neden tağuti otoritedir? Ve asabiye gündemleri geri itilmelidir!