Halkımızın ezici çoğunluğu, geleneksel İslam anlayışlarının bir neticesi olarak, iman ve ameli ayırmakta; yeter ki iman et, inkar etme, günah işlesen bile bir şekilde afvolunur diye; 31.Lokman Suresi 33. ayette açıklanan şeytani kandırmacayla kendini kandırmaktadır.
Bu durum, 7.Araf Suresi 169 ve 19.Meryem Suresi 59. ayette anlatılan, nasıl olsa bağışlanacağız diye, namazı zayi eden ve şehvetlerinin peşine düşen önceki ehli kitabın durumuna aynen benzemektedir.
İman - amel ayrımının en kötü ve bariz neticelerinden birisi de, halkımızın İslami tesettür ve cinsellikle ilgili İslami sınırlara lakayt kalmasıdır. Öyle ki, Müslüman bir kadın için örtünmemin olmazsa olmaz bir farziyet – gereklilik olduğunun genelde idrakinde değildir çoğunluk. Örtünenlerin çoğunluğu da gelenekten kaynaklanan bir örtünme anlayışı içindedirler ve şartlar değiştiğinde kolayca örtülerinden sıyrılabilmektedirler.
Öyle ki, beş on yıl önce sokakta dolaşılamayacak derecede, neredeyse yarı çıplak denecek bir giysi ile sokaklarda dolaşan bazı kadın ve kızların; bu gün aynı giysilerle camilere girip namaz kılmasını, kimse yadırgamamaktadır.
Rakımı da içerim, namazımı da kılarım zihniyeti, ne yazık ki örtünme konusunda genel kabul görmüştür. Allah’ın haramlarından biri olan domuz etinin adını bile duymaktan tiksinen kadınların ve yakın akrabalarının, Allah’ın haramlarından biri olan yarı çıplaklığı olağan kabul etmesi üzerinde kimse düşünmemektedir.
Oysa İslami tesettür ve cinsellikle ilgili sınırlar İslamın en önemli ve vazgeçilmez unsurlarındandır. İlk inen ayetlerden itibaren bu hususa dikkat çekilmiş, Medine’de inen 24.Nur Suresi ile 33. Ahzab Suresinin ilgili ayetleriyle bu alandaki hudutlar netleştirilmiştir..
Gerek tevhidi İslamcılar ve gerekse diğer geleneksel İslamcı kesimler, örtünme konusunun önemimin farkında olmakla beraber, genelde kendileri açısından bu konuya önem vermekte iseler de, toplum bazında ciddi bir davet ve uyarmanın çabası içinde değiller, istisnalar hariç.
Yeni yeni piyasaya çıkan bazı İslam alimi! tiplerinin başın örtülmesinin farz olmadığına dair iddiaları, halkımızı örtünme konusunda iyice zıvanadan çıkarma gayretlerinin bir bilinçli yada bilinçsiz bir parçası gibi görünüyor.
Halkımızın örtünmeyen kısmının çoğunluğu, örtünmenin farz olduğuna inandığı halde, yukarıda bahsettiğim iman ayrı amel ayrı yanılgısının da etkisiyle örtünmemektedirler. Birde örtünmenin farz olmadığına inanırlarsa sonuç ne olur
Büyük şehirlerimizden köylerimize, İzmir’den Erzurum’a kadar ciddi bir örtüsüzlük furyası almış başını gitmektedir. Öyle güçlü bir furya ki, sadece bilinçsiz geleneksel örtülüleri değil, bilinçli örtünenleri bile etkilemekte, en azından kötü – yoz örtünmeye yol açmaktadır.
Etrafımızdaki örtüsüz kadınların durumu, herhangi bir Avrupa ülkesinden, ABD’den çok farklı değil. Bir zamanlar filmlerde gördüğümüz durum şimdi etrafımızda aynen yaşanıyor.
Sadece örtüsüzlük değil, kadın erkek ve aile ilişkilerimizde batıdan farksız hale gelmiş durumda. Artık batılı filmleri seyretmemiz gerekmiyor yarı çıplaklar kamplarını ve çarpık ilişkileri seyretmek için, pencereden başımızı uzatmamız yeterli.
Şeytan ve dostları ellerindeki tüm imkanlarla halkımızı soyunmaya davet ederken, tevhidi İslamcıların halkımızı örtünmeye davet etmek konusunda, istisnalar hariç hemen hiçbir çabasının olmadığı müşahade edilmektedir maalesef.
İnsanları önce imana, iman edenleri amele davet etme anlayışımız, soyut imani konular üzerindeki tebliğ çalışmalarına yoğunlaşmamız, amellere davet konusunda güdük kalmamıza yol açmış görünüyor. Bu soyut imani konuları önceleyen tebliğ anlayışımız, Kur’an ve nebevi sünnete aykırı olmasının yanı sıra, kendini Müslüman olarak gören halkımız üzerinde ciddi bir etkide bulunmamakta gözlemleyebildiğim kadarıyla.
Bu nedenle, mevcut geleneksel İslami anlayışın düzeltilmesi odaklı tebliğ çalışmalarının yanında, gelenekselde olsa doğruların kaybolmaması hususunda da çalışmalar yapmak gerekiyor. Islah çabaları da, hem imani, hem de ameli alanlarda müştereken yürütülmeli.
Geçmiş peygamberlerle ilgili ayetleri incelediğimizde, peygamberlerin insanları hem tevhide, hem de kötülüklerden kaçınmaya çağırdıklarını görüyoruz. Mesela, 7.Araf Suresi 80’den 84’e kadar olan ayetlerden de anlaşılacağı üzere, Lut (as) kavmini tevhide davet ettiği gibi, halkının en önemli fesad unsuru olan homoseksüellikten kaçınmaya da çağırıyordu. Halkı da, tevhidi davetten fazla homoseksüellikten vazgeçmeye çağırmasına tepki veriyordu.
İnandığı gibi yaşamayan, yaşadığı gibi inanır diye bir genel kabul var. Halkımızda tevhidi ve bilinçli bir iman söz konusu olmasa da, duyarlılık boyutunda bir iman söz konusu. Bu gidişle, inandığı halde örtünmeme, zamanla duyarlılık boyutunda ki imanı da ortadan kaldıracak, zaten yetersiz olan toplumsal iman seviyesi iyice dibe vurduracak gibi görünüyor.
Üstelik bu durum Hıristiyan batı ülkelerinde aynen yaşanmış bir süreç olarak önümüzde duruyor. Bundan bir asır önce bu ülkelerde örtünme ve namus anlayışının bizim geleneksel anlayışına yakın olduğu, geçen süreç içerisinde bu alandaki aşırı yozlaşmanın batılı halkların din anlayışını da tamamen ortadan kaldırdığı söylenebilir.
Toplumumuzun tevhid ve iman anlayışının sorunlu olduğu malum. Buna rağmen, geleneksel olarak ta olsa duyarlılık boyutunda bir imanın olduğu da gözden kaçırılmamalı. Zaten, gerek tevhidi İslami camiayı ve gerekse diğer geleneksel İslami grupları besleyende bu duyarlılık.
Gelenekselde olsa bu imani duyarlılığın iyice zayıflaması ve kaybolması, tüm İslami grupların beslenme kaynaklarının kuruması manasına gelebilir. Netice olarak ta, İslami grupların iyice zayıflamasına ve zamanla kuruyup kaybolmalarına sebeb olabilir.
Örtüsüzlük sadece kadınları değil, o kadınların yakını olan erkekleri de dönüştürüyor ve imani zafiyetlerine sebeb oluyor aslında. Yani örtüsüzlük, sadece kadınları değil, tüm toplumu dejenere etmede kilit bir işlev gören büyük bir fitne alanı.
Musa (as)’ın firavunla olan mücadelesiyle ilgili ayetlerde geçen (mesela 7.Araf Suresi 127), firavun iktidarının israiloğullarının kadınlarını hayatta bırakması olarak çevrilen ifade (istihyae), kadınları hayasızlaştırma olarak ta çevrilebiliyor ve kanaatimce bu anlam daha uygun. İslam kökenli bir toplumu çökertmek için kadınların hayasızlaştırması en önemli operasyonlardan biri olmalı.
Hayasızlaştırma operasyonunun başlangıcı ise, örtünün sıyrılması oluyor. Nitekim, 7.Araf Suresi 11’den 34’a kadar olan ayetlerde anlatılan Adem ve Eşi kıssasında, bu şeytani operasyon anlatılmış ve insanlar bu operasyona karşı uyarılmışlardır.
Örtünme, geleneksel İslami potansiyelin korunmasında çıpa vazifesi görüyor. Örtünme çağrısı, hem bu potansiyelin korunması ve canlandırılması, hem de Kur’ani İslamın insanlara tebliği açısından çok önemli bir alan aynı zamanda.
Kur’an ve sünnet ışığında örtünme hususunun vazgeçilmez önemi bir seferberlik olarak gündeme getirilmeli, bu konuda çeşitli ve devamlı etkinlikler yapılmalıdır. Bu konuda halka hitabeden yazılı ve görsel çalışmalar yapılmalıdır.
Bir namaz seferberliği başlatılmış ve namaz platformu kurulmuştu. Kanaatimce, bunun yanında örtünmeye çağrı seferberliği başlatılmalı ve örtünmeye çağrı platformu oluşturulmalı.
Halkımızın örtüsüzlüğü ve cinsel serbestliği asla hoş görülmemeli, bu alanda hem her türlü araçla tebliğ yapıldığı gibi, hem de bu konuda yanlış yapanlara uygun dozlarda ve hikmetli tavırlar alınarak, şahitlik bazında uyarı ve nehyi anil münker yapılmalıdır.
Öncelikle, eşimiz ve çocuklarımızın bu alandaki yanlışlarına asla müsaade edilmemeli, gerekirse maddi ve manevi yaptırımlar uygulanmalıdır. Akrabalarımızda yanlış yapanlar varsa, öncelikle hikmetli bir şekilde uyarmak, ardından da ilişkileri asgariye indirmek gibi yaptırımlar uygulanmalı.
Kamusal alanda Müslüman bir erkek ya da kadın, iş ve benzeri zaruretler hariç, tesettürsüz birisiyle yan yana yürümemeli, bir yerlerde oturmamalıdır. Kadın ya da erkek Müslümanlar, tesettürsüz kadınlarla ilişkilerini azamiye indirmeli, mevcut ilişkilerde de muhatabın tesettürsüzlüğünü kabullenmediğini ortaya koyacak hikmetli tavırlar oluşturmalıdırlar.