Yasin Aktay’ın Yeni Şafak’ta yayımlanan konuyla alakalı yazısı (15 Aralık 2018) şöyle:
Körfez Halkından Yükselen Sesler
Körfez İşbirliği Konseyi 39. Toplantısını geçtiğimiz hafta içinde yapmıştı. Konseyin 1981 yılında kuruluşu her ne kadar zamanında İran Devrimi tehdidine karşı güvenlik kaygılarına dayanmış olsa da zamanla ekonomik ve siyasi işbirliği boyutu daha ağır bastı. Aslında bu boyutuyla daha ziyade dünya sisteminin ekonomik dengeleriyle uyumu gözeten ve Körfez halkları adına bir iddia taşımayan boyutu her zaman dikkat çekti.
Konsey ile ilgili en kapsamlı ve iyi değerlendirmeler Yeni Şafak’taki arkadaşlarımız Nedret Ersanel ve Zekeriya Kurşun tarafından yapıldı. Benim de Konseyin son toplantısı üzerine bir değerlendirme yazım Çarşamba günü yayınlandı. Aslında bütün değerlendirmelerin genel sonucu Konseyin fiilen bir işlevinin veya varlığının kalmamış olduğu şeklinde hülasa edilebilir. Oysa gerek KİK gerek Arap Birliği, gerek İslam İşbirliği Teşkilatı gibi teşekküllerden üye ülkelerin halklarının büyük beklentileri var. İslam dünyasının her gün büyümeye devam eden dağ gibi sorunları var ve halkların bu tür teşekküllerden yana beklentiler içinde olması da gayet normal. Ama bu teşekküllerin bu beklentileri hiç karşılayamadığı, bu yüzden beklentilere büyük bir hayal kırıklığıyla cevap verdiği de çok açık.
Bugün konuyla ilgili yazım üzerine Körfez ülkelerinin birinden bir mesajına yer vermek istiyorum. Yazı Arapça olarak ve sesli mesaj şeklinde geldi. Dökümünü ve ilk çevirisini değerli dostum Muhammed Erdoğan yaptı. Mesaj, Arap halklarının bu tür toplantılara dair görüş ve beklentilerini, bunların bu toplantıları icra edenlerden ne kadar uzak olduğunu göstermesi açısından çok tipik ve anlamlı buldum:
Şöyle diyor vatandaş mesajında:
“39. Körfez İşbirliği Konseyi zirvesi düzenlendi. Katılımcı 6 üye ülkenin halklarının kendi ülkelerinden yana hiç bir olumlu beklenti içinde olmaması şaşılacak bir tepki olmasa gerek. Düzenlenen 1. Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi esnasında doğan çocukların şimdi torun sahibi olduklarına şahit oluyoruz.
Düzenlenen ilk konsey hiç bir meyve vermediği gibi insanların vicdanlarından silinip, unutuldu ve arkasından kapıları kapattı.
Oysa Konseyin halka adeta mucizeler yaratacağı izlenimi verildi hep.
Gelelim son toplantıya, öncelikle belirtmekte fayda var son konsey toplantısının diğer toplantılardan hiçbir farkı olmadığı gibi insanları uyudukları düşünülen derin uykudan uyanmamaları umuduyla düzenlendi.
Biz ise halk olarak, ülkelerimizin, sahip olduğu yeraltı enerji kaynaklarıyla en büyük finansal güce erişeceğini bekliyorduk ama yine ve her zamanki gibi bizi dolara mahkum ettirdiler.
Tarım sektöründe ithalata bağımlılığı bitirmek için kendi tarımlarını geliştirip yeni politikaların uygulanacağını bekliyorduk ama yine gıda ithalatına devam edileceğini farklı bir yönde kararların alınmadığını gördük.
Coğrafyanın doğusundan batısına kadar batının empoze ettiği tekelcilik sisteminden yine kurtulamadığımızı gördük.
Geliştirilecek teknolojik cihazlarla ve petrokimya sanayi sektöründe gelişmiş ülkelerle yarışılacağını bekliyorduk, ama yine her tür teknolojinin, ilaçların bile dışarıdan ithaline devam edileceğini gördük
Bilimsel laboratuvarların, Üniversitelerin inşa edileceğini ve bu kuruluşların onbinlerce bilim adamı çıkaracağını umut ettik, ama hala yurtdışına öğrencileri gönderip oralarda okutulacağını, yetenekli gençlerin, bilim insanlarının batıya kaptırılmaya devam edeceğini gördük.
Yerli üretime dayalı deniz, kara ve hava filolarına sahip olmalarını bekledik ama ne yazık ki, aynı şekilde, bu konuda da dışarıya mahkum olmaya devam edileceğini gördük.
56 Müslüman ülkenin yatırım tahvilini Amerikan yatırım tahvili adı altında değil de İslam İşbirliği adı altında görmek istedik.
Avrupa ve Amerika bankalarına artık bir kuruş ödeme yapılmayacağını bekliyorduk, ama yine olmadı, bağımsızlık ve kölelikten kurtulma heveslerinin olmadığını gördük.
Sınırları kaldırıp idari, adli, mimari, sağlık, eğitim, ulaşım hemen hemen hiç bir platformda kendine-yeter politikaların üretilmesini bekledik, ne yazık ki yine bu konuda bir ilerleme göremedik.
Güneş ışığı ile deniz dalgalarını kullanarak yeni enerji kaynaklarının üretileceği alt bir zeminin hazırlanacağını, ne yazık ki, yine görmedik.
Körfez ülkelerinin şanına yaraşır bir biçimde değişik Savunma sanayilerinin alt yapısının inşa edilmesini bekledik, en yüksek fiyatla en düşük kalitedeki savunma sanayi cihazlarını ithal etmek zorunda kalmaya devam edeceğimizi gördük.
Gençlerimizin değerlerini körelten, dimağlarını kirleten sefih eğlence kültürünün yerine yaratıcı güzel sanatların geliştirilmesi için tedbirler alınmasını bekledik…
Bilimsel ve fikri araştırma merkezlerinde düşünce ve saha araştırmalarının Kuranı Kerim’de zikredilen ayetlere ve mucizelere işaret edecek şekilde derinleştirilerek yapılmasının teşvik edilmesini bekledik…
Konseye üye ülkelerin her vatandaşının onurlu bir hayat seviyesine ulaşmasına mani olan borç ve kredi batağından kurtulacağı tedbirler bekledik…
Ancak bu zikrettiklerimizin hiç biri gerçekleşmesini KİK’in 39. Toplantısında göremedik, öyle anlaşıyor ki bu gidişle 99. Toplantıda da göremeyeceğiz
Daha önceki toplantılarda gerçekleşmediği gibi bu toplantıda da bu beklentilerin hiçbiri gerçekleşmedi. Körfez ülkelerinin kendi halklarına dayanmadıkları sürece dışa bağımlılıktan kurtulamayacakları ve kendilerine yönelik bir dış saldırıya karşı koyamayacakları çok açıktır. Aslında Körfez ülkelerinin en büyük sorunu da, çözümü de bu noktada yatıyor. Kendi halklarına dayanacak tedbirleri aldıkları taktirde bütün bu reformlar daha iyi yapılır ve bu taktirde hiçbir harici gücün tehdidi de bu ülkelerin hiçbirine işlemez.”
Körfez halklarından, Konseye yönelik hayal kırıklığını ifade eden ve alternatif arayışını dillendiren gelen bu ses giderek yükseliyor.
Bu ses yerini ne kadar bulacak, bilinmez ama kulak verse iyi olacak, yoksa gidişat onlar açısından hiç iyi değil.