“Ortadoğu’daki Gelişmelerin Siyasi Algımızdaki Etkisi”

Esenler’de “Ortadoğu’daki İslami Gelişmelerin Siyasi Algımızdaki Etkisi” başlıklı bir konferans düzenlendi.

Hikmet Vakfı’nın Esenler Belediyesi ile düzenlediği ve Hamza Türkmen’in konuşmacı olarak katıldığı programda “Ortadoğu’daki İslami Gelişmelerin Siyasi Algımızdaki Etkisi” başlıklı konu konuşuldu.

Konuya 1921 Kahire Toplantısı’ndan itibaren coğrafi tanımların ne anlama geldiğini ve siyaset kavramının Kur’an’ın amaçları doğrultusunda nasıl algılanması gerektiğini anlatarak giren Hamza Türkmen; dağılan ümmet yapısını yeniden ihya ve inşa etmek için 19. Yüzyıldan bu yana en önem çabaların ıslah önderleri ve hareketleri tarafından sergilendiğini belirtti.

19. yüzyılda ıslah hareketlerinin öncülüğünü Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh öncülüğünde Urvetu’l Vuska Hareketi’nin çektiğini belirten Türkmen, 20. Yüzyıl İslami oluşum ve hareketlerini de büyük ölçüde etkileyen bu çizginin program değeri ifade eden beş önemli ilkesini anlattı:

1.  Mevcut sahih değerlerimizi koruyabilmek ve var kalabilmek için sömürgecilere karşı direnmek.

2.  İtikad telakkimizden, sosyal ve siyasi işlerimize kadar tüm algı ve tavırlarımızda temel ölçü sahibi olmak için yeniden Kur’an’a ve Muhammedi Sahih Sünnet’e dönmek.

3.  Yaşadığımız birçok çağdaş soruna tertil fıkhı ölçüsünde çözüm üretebilmek için içtihad şartlarını ve içtihadı ön plana çıkartmak.

4.  İnanç ve amellerimizi muharref hale getiren bidat ve hürafelerden itikadımızı arındırmak.

5.  Tarihten bu yana devam eden ve şura örnekliğini örseleyen istibdat rejimlerine karşı  olmak. Ehlülhal Ve’l-Akd temelinde yönetimde şura içtihadını öne çıkartmak.

Türkmen, günümüze kadar  öze dönüş kaygısı taşıyan İslami cemaatlere ışık tutan bu ilkelerin birbirini besleyen zincirini Libya üzerinden örneklendirdi.  Ulustan Ümmete Gezi ve Diyalog Grubu ile gittikleri Libya’da İhvan’ın iki önde gelen aliminden birisi olan Beşir El-Bekir’e siz kendinizi geçmişten bugüne nasıl tanımlıyorsunuz dediklerinde şu cevabı aldıklarını belirtti:

“Biz Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh ve M. Reşid Rıza’yı takip eden Hasan El-Benna, Mevdudi, Takiyyuddin Nebhani, Seyyid Kutub’un ıslah çizgisini takip ediyoruz; ve bu ıslah çizgisinin zaaf ve yanlışlarından ayrışıp kendimizi yenileyerek geleceğe yürüyoruz.”

İşte 17 Aralık 2010 tarihinde başlayan Tunus Devrimi’nden bu yana ümmet coğrafyasında Mısır’da, Libya’da, Yemen’de, Suriye’de, Fasta vd. ülkelerdeki diktatörlere karşı tavır alan bileşenler içinde ana gövdeyi oluşturan Müslümanlar bu çizginin kültürü ve hedefleriyle yoğrulmuştur. Ve Türkmen bu çizginin iktidar merkezli değişim hedefi ile ve zaafa uğrayan ümmeti iyice diriltmeden devam eden tekrarlarına 1960’ların başında Yoldaki İşaretler kitabı ile ilk defa etkili bir şekilde Seyyid Kutub’un özeleştiri getirdiğini belirtti. İçinde yaşanılan topluma İslam toplumu demek diktatörlere karşı kalkışma ve İslam devletini kurma konusunda önemli bir yanılsama oluşturuyordu. Çünkü zaafa uğrayan ümmet zaten ulus toplumlara bölünmüştü. Ulus devletlerin dizayn ettikleri toplumlar, vahyi ölçülere göre şekillendirilmemişlerdi. Batı’ya ait seküler temelli nation yani ulus haline getirilmişlerdi. Vahye göre şekillenmeyen bu uluslar tüzel kişilik olarak tabii ki cahiliye toplumlarıydı. Ama Kutub, içinde yaşanılan toplumu cahiliye toplumu veya tüzel kişiliğine cahiliye toplumu denilince bu ulus içinde Müslümanlar yok anlamına gelmiyordu. Bizatihi kimlikleri seküler ve cahili ulus toplum ve sistemler tarafından tutsak alınmışlardı. Bu tutsaklığa karşı mücadele etmek için tüm rasuller ve Hz. Muhammed örnekliği gibi öncelikle sünnetullahı öncelemek gerekirdi. O da düştükleri tutsaklığı ve ümmet olarak düştükleri fikri ve siyasi zaafları aşmak için öncü, tebliğci ve şahid bir Kur’an nesli yetiştirilmeliydi.

Kutub’un “Yeniden Kur’an Neslini İnşa Etme” öncelikli hedefini son kitabıyla ortaya koyduğu ve bu tez anlaşıldığında denetlenemez bir muhalif potansiyel oluşturabileceği için Kutub asıldı. Kutub’un bu çabasını anlayan oldu, anlayan olmadı. Ama Mısır’daki İhvan’ın ve diğer Müslümanların kazanımlarına karşı yapılan 3 Temmuz 2013 Sisi Darbesi’ne karşı İhvan Lideri Muhammed Bedii Adaviyye Meydanı’ndan kanlarıyla elde edecekleri özgürlük”ten ve “Barışçıl Direniş”ten bahsetti. Sanki Rasulullah’ın Mekke Dönemi mücadelesi gibi içinde yaşınalan toplumu gereğince vahiyle uyarabilmek için Sümeyyelerin, Yasirlerin şahidliğini, şehidliğini yeniden canlandırma yolu açılıyordu. Aceleci değil tedrici ve safha safha ilerleyecek bir yol takip ediliyordu. Altı ay boyunca tüm ölümlere rağmen Suriye’de de aynı metod takip edilmişti.

Tepeden inmeci değil, dağılmış ümmeti uyandırarak, bilinçlendirerek, onlara öncülük yaparak aşağıdan yukarıya bir değişim örnekliği  sergilenmişti ki, bu siyasi ve stratejik akıldan mücadele sürecimiz için dersler çıkartmamız gerekmektedir.  Türkmen, yine aynı ekiple Ocak 2013 başında Tunus’a gittiklerinde Nahda teşkilatlanma başkanı Amr El-Ureyd’le yaptıkları görüşmeden bazı vurgulu cümleleri aktardı.:

“Muhalif bileşenlerle Bin Ali diktatörünü yıkmış ve uygun bir özgürlük alanı oluşturmuşlardı. Kendileri muhalif gücün ana gövdesini oluştursalar da diğer muhaliflerinde aldıkları oy oranında süreçte temsil yetkileri olacaktı. Çünkü sadece devrim yapmışlardı. Asıl olan bundan sonra başlayacak ve merhale marhale ilerleyecek ıslah süreçleriydi. Çünkü bir toplumu aniden değiştirmek mümkün değildi.”

Merhaleci mücadeleyi bize Sünnetullah ve tüm Rasuller öğretiyor diyen Türkmen, Ortadoğu İntifada Süreçlerinde yer alan Müslümanların ana gövdesi bizlere aşama aşama ilerleyen bir mücadelenin nasıl olacağını örnekleriyle gösterdiklerini belirtti. Silahın ona başvurmaktan başka çare olmadığı zaman düşünülebileceğini söyleyen Türkmen, önemli olan gönülleri fethedecek merhaleci bir ıslah yani köklü değişim mücadelesine bizlerin uygun olup olmadığıdır dedi. Ve Şahidlik, şehidlik kavramının Kur’an bütünlüğündeki anlamları üzerinde durdu. Ve Türkiye’de ilk merhalede bir Şüheda modelinin şekillendirilmesi olduğunu anlattı.

Türkmen son olarak gerek ıslah sürecinin gerek Seyyid Kutup’un ortaya koyduğu tezlerin işlenmişliğini ifade eden ve Adaviyye meydanında katlidelen Esma’nın babası İhvan önderlerinden Muhammed Biltaci’nin kızına yazdığı mektubundaki gelecek hedeflerini, tarih-toplum analizlerini ve metod algılarını ortaya koyan ve örnek alıp iyi analiz etmemiz gereken şu cümlesini aktararak sözlerine son verdi:

“Yüksek bir uygarlığa ulaşmak için ümmeti yeniden uyandırmak, ıslah ve inşa istikametinde yürüyordun kızım.”

Konferans daha sonra sorulan sorulara Hamza Türkmen’in verdiği cevaplarla son buldu.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi