Samsun Çağrı-Der Salonunda Rıdvan Kaya'nın sunumuyla gerçekleştirilen seminere, Samsunlu izleyicilerin yanı sıra Özgür-Der Amasya Temsilciliği’nden ve çevre ilçelerden izleyiciler katıldı.
Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya’nın konuşmasından satır başları:
Ortadoğu’nun Konumu Ve İşgali
-Ortadoğu’dan bahsederken, uzaktaki bir yerden bir seyirci olarak değil, bizzat içinde ve parçası olduğumuz bir yerden, kendimizden bahsettiğimizi idrak etmeliyiz her şeyden önce. Samsun ve Diyarbakır’daki Müslümanların konum ve birliktelik idraki ile, Samsun ve Halep, Kahire, Kudüs’teki Müslümanların konum ve birliktelik idraki arasında en ufak bir fark olmamalıdır.
-Bilindiği gibi 19. Yüzyılda başlayan Ortadoğu’nun batılı emperyalistlerce işgali, 1. Dünya savaşı sonrası neredeyse tamamını kapsadı. 2. Dünya savaşı sonrası Ortadoğu’da batılılarca yapay sınırlarla oluşturulan devletler sözde bağımsızlığını kazandı ise de, işgal batılıların yerli işbirlikçilerinin taşeron rejimleriyle fiilen sürdürüldü ve halen sürdürülüyor.
Ortadoğu’nun İşgaline Karşı Direnişin Öncüleri
-Tüm bu işgal sürecinde İslamcı liderlerin ve cemaatlerin önderliğinde yoğun bir direniş söz konusu olmuştur. Yani Ortadoğu’nun Müslüman halkları işgallere hiçbir zaman teslim olmamışlar, tepki ve direnişlerini İslamcı yapı ve liderler önderliğinde ortaya koymuşlardır.
-İslami direniş hareketleri İslam tarihi boyunca var olan tecdit (yenilenme) ve ihya (yeniden hayat bulma) çizgisinin 19. Yüzyıla aynı zamanda direniş olarak yansımasıdır. Bu hareketler sadece direniş değil, aynı zamanda İslam’ın sosyal ve siyasal hayata hakim olmasının mücadelesini vermişlerdir.
Ortadoğu İntifadasının Kökleri
-Aralık 2011’de Tunus’ta başlayıp tüm Ortadoğu’yu saran, batılıların Arap Baharı, bizimse Ortadoğu İntifadası olarak isimlendirdiğimiz süreç, bahsettiğimiz köklü İslamcı direniş hareketlerinin devamı ve yeni bir aşaması niteliğindedir. İntifadanın bu köklerini göremeyenlerin batı komplosu olarak nitelemesi doğaldır.
-İslami direniş hareketleri emperyalist batı işgaline karşı başlattıkları direnişlerini, bilahare yerli işbirlikçisi rejimlere karşı kesintisiz devam ettirdiler. Bu direniş süreci bazen genişlemiş, bazen daralmış ve tıkanmışsa da, kesintisiz devam etmiştir. İntifadanın başlarında genişleyen direniş hareketi, şu anda sıkıntılı bir süreçten geçmektedir. Ancak her halükarda geçmişe göre ileri bir aşamadır. Şu anda yaşanan sıkıntılar imtihanın gereklerinden olup, inşaallah aşılacak ve daha ileri aşamalara geçilecektir.
Mısır İntifadasında Darbe Süreci
-Ortadoğu intifadasının en önemli merkezi olan Mısır’da devam eden devrim sürecinde, İhvan karşıtı propagandalarla, aslında birbirlerine zıt olan kutupların bir araya gelmesiyle 30 Haziran Temerrüd hareketi oluştu ve askeri darbeye zemin oluşturdu. Tıpkı Türkiye’de yakın zamanda laik unsurların gerçekleştirdiği Cumhuriyet mitingleri gibi, Mısır’daki tüm laik kutuplar İslami yönetime karşı blok oluşturdular.
-Darbeye gerekçe olarak İhvan diktatörlüğünü öne sürülürken, darbecilerin Mursi’nin hiç yapmadığı baskı ve katliamların gerçekleştirdiğini herkes net olarak gördü. Canlı yayınlarda yapılan katliamlar, tiyatrovari mahkemeler, işkence ve hapisler herkesin gözü önünde yapıldı ve İhvan’a diktatör diyenlerin hiç sesi çıkmadı. Gelinen noktada İhvan terör örgütü ilan edilerek yasaklandı ve kimse buna ses çıkarmıyor.
Müslümanlara Terörist Diyen Teröristler
-Bu gün Suriye, Mısır, Filistin, Bangladeş ve başka İslam beldelerindeki direnişçilere terörist diyenler, 2.Bakara Suresi 11 ve 205. Ayetlerde bahsedilen münafıklar gibi, kendilerinin ıslahçı olduklarını iddia ediyorlar.
-Demokrat olduğunu iddia edenler Mısır’daki darbeye darbe diyemedikleri gibi, canlı yayınlanan katliamları görmezden geldiler. Oysa bu odaklar Türkiye’deki Gezi olayları sürecinde etrafı yakıp yıkan çapulcular için günde iki defa bildiri yayınlıyorlardı. Gezi çapulcularını demokrasi havarisi ilan edenler, Mısır’da kendilerini korumaya çalışanlara terörist demekten çekinmediler.
-Batılı güçler ve yerli işbirlikçilerinin medya propagandaları silahları kadar etkili oluyor maalesef. Bunu hem Mısır hem de Suriye’de görüyoruz. Bu propagandalar sadece halkı değil, maalesef İslamcıları bile etkiliyor.
Suriye Direnişine Karşı Yürütülen Kara Propaganda
-Suriye’de 3 yıla yaklaşan direniş sürecinde, rejim güçleri ile destekçilerince halka karşı vahşi bir katliam yapılıyorken, medya propagandaları ile muhaliflerin şeytanlaştırıldığını, bu propagandaların bazı İslamcıları bile etkilediğini görüyoruz.
-Bu kara propaganda iki yönden yürütüldü. Önce muhaliflerin mezhep ayrımcılığı yaptıklarını, hakim olurlarsa Nusayrileri ve diğer dini azınlıkları katledecekleri iddialarını devamlı işlediler.
-Oysa Suriye’de asıl mezhepçilik yapan Esed ve çetesi idi. Muhalifler direnişin başlarında bütün Suriyelilerin birliğini savunuyorlarken, Esed Nusayri ve Hristiyanları, muhalifler hakim olurlarsa sizi kesecekler diye kışkırtıp etrafında topladı ve onları birer katliam aracı olarak kullandı.
-Suriye direnişine karşı yürütülen ikinci kara propaganda unsuru, direnişin silahsız olması gerekirken silaha başvurulduğu yönünde oldu ve halen oluyor. Oysa direniş silahsız başladığı gibi, 4-5 ay göstericilere yapılan katliamlara rağmen silaha başvurulmadı. Silahsız göstericileri katletme emri verilen askerler bunu yapmayınca, mecburen silahlarıyla ordudan ayrılıp kendilerini ve halkı korumaya çalıştılar ve silahlı direniş bu mecburiyetten başladı.
İntifada Süreci Kesintisiz ve İzzetle Devam Ediyor
-İntifada süreci yakıcı olarak devam ediyor, çekilen acılar, katliam ve baskılar canımızı yakıyor, yakmalı da. Lakin tüm bunların imtihanın unsurlarından olduğunu, zaferle değil seferle sorumlu olduğumuzu, asıl zaferin ahiret kurtuluşu olduğunu bir an bile unutmamalıyız.
-Dünyevi açıdan kayıplarımız var gibi görünse de, bunlar aslında birer kazançtır. Mursi dün iktidar koltuğunda hak ve adaletli bir yönetim için mücadele ve hakka şahitlik ediyorken, bu gün zindanda tağutlara boyun eğmeyerek izzetle mücadele ve hakka şahitlik ediyor.
-İslam coğrafyası 100 yıldır işgal ve darbelerle sınanıyorken, direnişte kesintisiz devam ediyor. Lakin önceleri direniş zayıfken, süreç içinde gün geçtikçe kuvvetlenmiştir. Bu gün Suriye’de silahlı, Mısır’da silahsız olarak izzetli ve destansı mücadeleler söz konusudur.
-Suriye’de sadece Esed ve açık destekçileri İran ile Hizbullah’a karşı değil, neredeyse bütün dünyaya karşı bir mücadele gün geçtikçe kuvvetlenerek devam ediyor. Bangladeş’te Abdulkadir Molla’nın idama giderken takındığı izzetli tavır tüm direnişçilere yeni bir ruh verdi.
-Mısır’da darbenin ve katliamların ardından 6 ay geçtiği halde direniş zayıflamadan devam ediyor. Direnişçiler sokaklarda ve mahkemelerde direniş ve şahitliği devam ettiriyorlar. Mısır’ın direniş önderleri evlatlarını kaybettiler, zindanlara atıldılar, işkence gördüler, bizzat kendileri ağır bedeller ödediler. Lakin ne özür dilediler ve ne de geri adım attılar.
-Elbette bu günlerde geçecek, ileride geçmişe bakıldığında kayıplar değil, izzetli tavırlar ve direniş görülecek. İzzet elbette bedel gerektirir ve bu izzeti iman etmeyenler anlayamazlar. Mısır’da darbeye destek veren Selefi Nur Partisinin tavrı ise zelillik ve zavallılık olarak görülecek ileride.
İntifada Sürecinin Türkiye’ye Yansımaları
-Bu gün Türkiye’de Mısır’da darbeye karşı çıkan, Bangladeş’te Abdulkadir Molla’ın idamını önlemeye çalışan ve kınayan, Suriye direnişine her türlü desteği veren bir iktidar var ve bu iktidar direniş sürecinin neticelerinden ve yansımalarındandır. Biz iktidarın İslam ve ümmetin maslahatına uygun bu politikalarını desteklemeliyiz.
-Bunlar bizim kazanımlarımız olup, gelinen durum geçmişten iyi ise de asla yeterli görülmemeli, daha ileri götürülmeye çalışılmalıdır. Bizler bir parçası olduğumuz İslam ümmetinin tüm dertlerinden sorumlu olup, paylaşmaya ve elimizden geldiğince destek verip acıları azaltmaya çalışmalıyız mutlaka.
Haksöz-Haber