Ortadoğu İntifadası, İsraili Yalnızlaştırdı

Mahmut Osmanoğlu, “Arap Baharı’na İsrail açısından baktığımızda İsrail bölgede yalnızlaşıyor. Mısır ile ileride sıkıntılar çıkacak. Hatta İsrail geleceğe yönelik olarak Mısır ile savaş senaryoları bile hazırlıyor” dedi

Ortadoğu Uzmanı Mahmut Osmanoğlu, “Arap Baharı’na İsrail açısından baktığımızda İsrail bölgede yalnızlaşıyor. Mısır ile ileride sıkıntılar çıkacak. Hatta İsrail geleceğe yönelik olarak Mısır ile savaş senaryoları bile hazırlıyor” dedi. İran’ın ideolojik desteğine rağmen Esed rejiminin yıkılmaya mahkûm olduğunu belirten Osmanoğlu, İslam dininin kutsallarını hedef alan faaliyetlerin, batılı ülkelerin dış politikalarının bir parçası olduğuna dikkat çekti.

Röportaj: HÜSEYİN KULAOĞLU

Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde başlayan Arap Baharı’nın rüzgârı Suriye’de esmeye devam ediyor. İran, Rusya, Irak ve Lübnan Hizbullah’ı Suriye’de katliam yapmaya devam eden zalim Esed rejimini desteklerken; Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan gibi ülkeler ise özgürlük isteyen Suriye halkından yana tavrıyla dikkat çekiyor. Suriye’deki güç savaşı henüz Uluslararası müdahaleye dönüşmemişken, birçok devlet ise bu süreçten nasıl faydalanacağının hesabını yapıyor.

Ortadoğu uzmanı Mahmut Osmanoğlu ile; Suriye’de yaşanan gelişmeleri ve ileride neler olabileceğini, Arap Baharı’nın Orta Doğu’da yeniden şekillendirdiği güç dengesini ve Batıda sistematik olarak körüklenen İslamafobiya’yı konuştuk.

***

Öncelikle Arap Baharı’nı halkların özgürlük mücadelesi olarak mı görüyorsunuz yoksa Amerika veya İsrail’in halkı kışkırtarak, diktatörlere karşı ayaklandırdığını mı düşünüyorsunuz?

Ortadoğu’daki Birinci Dünya Savaşı sonrası tablo kolonyolistlerin dizayn ettiği bir tablo idi. Genelde halkının değerlerine yabancı yönetimlerin işbaşında bulunduğu bir tablo idi. Ortadoğu’daki hareketleri, “Batılılardan çıkmıştır, Batılılar yönlendirmiştir” dersek, halklara aslında haksızlık etmiş oluruz. Tunus, Mısır ve Libya’daki yöneticiler gittiler ve nisbeten halkına yakın, halkın içinden çıkmış rejimler işbaşına geldi. Mesela; Tunus’ta Raşid Gannuşi, devrim olana kadar yurtdışında sürgündeki kişiydi. Belki Arap Baharı gündeme gelmeseydi, Gannuşi rüyasında bile Tunus’a dönmeyi görmüyordu. Yine aynı şekilde Mısır’da Hüsnü Mübarek’in düşeceğini kimse düşünmüyordu. Mısır’daki hareketin başlaması, yürümesi ve diğer noktalarda Mareşal Tantavi’nin Mübarek’in yerine gelmesi, daha sonra bir türlü taşların yerine oturmayışının sebebi, İsrail faktörünü de göz önüne alacak olursak, özellikle Mısır bağlamında Batı ve Amerika’nın ayaklanmayı kendileri başlatmamış olsa bile oradaki gidişatı tesadüfe bırakmak istemediğini görüyoruz.

İSRAİL, MISIR İLE SAVAŞ SENARYOLARI YAPIYOR

Arap Baharı iyi mi oldu, kötü mü?

Bardağın yarısından fazlasının dolu olduğunu düşünüyorum. Çünkü, Tunus’ta kadınların başörtüsünü sokakta bile takmasına müsaade etmeyen dikta bir rejimden, İslamcıların başını çektiği bir yönetim başa gelmesi söz konusudur. Mısır’da yine Müslüman Kardeşler’in işbaşına gelmesidir. Libya gibi ülkelerde ise “Kaddafi gibi liderler rejimin başına gelip, gitmek bilmiyor ve gittiğinde ise çocukları onun yerine devam ediyor...” şeklinde siyaset ve servet bir mahdut grubun elinde toplanıyordu. Sosyal refah insanlara yayılmıyordu. Arap Baharı’nda ekonomik olarak sadece şöyle bir durum; Avrupa ve Amerika’nın sıkıntıda olduğu bir dönemde bu Arap Bahar ülkelerinin ekonomik rekabet potansiyelinin sıfırlandığını görüyoruz. Mısır ve Tunus’ta ekonomi sıfırlanmış durumdadır. Neticeye İsrail açısından baktığımızda İsrail bölgede yalnızlaşıyor. Mısır ile ileride sıkıntılar çıkacak. İsrail hatta geleceğe yönelik olarak Mısır ile savaş senaryoları bile hazırlıyor.

Suriye’deki ayaklanma konusunda ne düşünüyorsunuz?

Suriye’deki rejim de, kolonyal dönemin bir mirasıdır. Azınlık iktidarı ele geçirmiştir. Bir dikta ve zulüm rejimi vardır. Bu rejim zaman zaman Hama örneğinde olduğu gibi kendi halkını katletmiştir... Hama’da Beşşar’ın babası Hafız Esed eliyle 10 bin ile 50 bin arasında insanın katledildiği söyleniyor. Hama kuşatıldı, bombalandı, kadın, çocuk yaşlı demeden halk katledildi.

Beşşar Esed’in aslında bunlardan ibret alıp, reformlara gitmesi gerekirdi. Türkiye olarak, Dışişleri Bakanı çok çalıştı; ama maalesef Ortadoğu’daki liderler ve yöneticiler reformlara gitme ve halkın taleplerini karşılama yerine, devrimlerden ders çıkarma yerine, “nasıl ayakta kalırız ve nasıl ayaklanmayı bastırırız” tecrübelerini geliştirmek istediler. Suriye’de de gerçekleşen budur. Dolayısıyla bugün Suriye’deki çatışmalar bir iç savaşa çevrildi. İç savaştan da kötüsü mezhebi bir savaşa doğru gitmesidir. Bunun aslında bir an evvel bitirilmesi gerekir. Başlarda bunun bitirilmesi gerekirdi. Tarafların birbirini görmezden gelmemeleri gerekiyordu. Türkiye, Suudi Arabistan ve İran etkili ülkelerdir. Eğer başlarda bir şeyler yapabilselerdi, belki barışçıl bir dönüşüm söz konusu olabilirdi; ama maalesef şu an Suriye’de durumlar kötüye gidiyor.

“İRAN’IN SURİYE İLE İLGİLİ DURUŞU İDEOLOJİK VE STRATEJİKTİR”

İran’ın Suriye’deki desteğini hepimiz biliyoruz. Peki, İran için Suriye’nin önemi ne?

İran’ın Suriye ile ilgili duruşu, ideolojik ve stratejiktir. İdeolojik tavrının ucu İsrail’e dokunan bir duruştur. İran Suriye üzerinden Lübnan’a, Lübnan’da Hizbullah üzerinden İsrail’e ulaşıyor ve bunu “direniş kalkanı” olarak isimlendiriyor. Eğer bu “direniş kalkanı” kırılırsa, Suriye’de Hizbullah’ı desteklemeyen bir rejim gelirse o zaman İran savaşı kendi evinde kabul etmek durumunda kalacaktır. Şu an tabiri caizse İran savaşını Suriye’de veriyor.

İkinci olarak, İran’ın Hafız Esed ailesine bir minnet borcu vardır. Irak’ın, İslam devrimi olduktan sonra saldırdığı sırada, İran ambargoyu Suriye sayesinde kırdı. Suriye’de o dönem işbaşında olan Beşşar Esed’in babası Hafız Esed, İran’ın kendi üzerinden silah almasına müsaade etti. İran’ın bu yüzden böyle bir minnet borcu da var.

Hama Katliamı sırasında İran’ın tutumu nasıldı?

Hama katliamı, İran devriminden kısa bir süre sonra oldu. Hama katliamı sırasında İran sesini çıkarmadı. Suriye’nin İran’ın Irak’la savaşında İran’a arka çıkmasının bunda rolü büyüktür.

İran’ın Suriye politikası mezhebe dayanmadığını belirtmek isterim. Çünkü İran’ın Suriye’deki politikası mezhebi temelli değil, stratejik ve ideolojiktir. İran’daki bir Şii alime, “Nusayrilerle ilgili hükmün nedir” şeklinde fetva sorulsa, bu mezhebi İslam dairesi içinde görüp görmediklerini çok merak ederim. Kaldı ki İranlı Şiilerin diğer Şiilere bile biraz üst perdeden bakmaktadırlar.

Rusya’nın Suriye’ye etkisi nasıl?

Rusya’nın Suriye rejimine olan desteği stratejik ve ekonomiktir. Çünkü Rusya Federasyonu Ortadoğu’daki tek müttefiki olan Suriye’yi kaybetmek istemiyor. İkinci olarak, Akdeniz’e tek üssü olan Tartus’u kaybetmek istemiyor. Dolayısıyla destek çıkıyor ve en büyük destek kanımca Rusya’nın verdiği destektir. Çünkü BM’den karar tasarısı çıkarılabilseydi, Rusya ve Çin veto etmeseydi durum daha farklı olabilirdi.

“TÜRKİYE’NİN SURİYE POLİTİKASI SIKINTIYA DÜŞMÜŞ BİR POLİTİKA GİBİ GÖRÜNÜYOR”

Türkiye’nin Suriye politikasını nasıl buluyorsunuz?

Öncelikle Türkiye’nin Esed’i reformlara ikna etmek için çok çalıştığının hakkını teslim etmek isterim. BM Güvenlik Konseyindeki vetolar ve ABD başta Batı’nın, belki de kasıtlı olarak, yavaş davranması Türkiye’nin Suriye politikasını sıkıntıya düşürmüş gibi görünüyor. Türkiye dar alanda siyaset üretmeye çalışıyor. Amerika ve Batı politikaları ile örtüşen bir politika gibi gözükebilir ama bu tamamıyla kanaatimce örtüşmüyor. Bunun dışında kalan sahalar da var. Türkiye o sahalarda politika üretmeye çalışıyor. Tabii bu da kolay değil. Bir tarafta Rusya, bir tarafta İran, bir tarafta Irak diğer taraflarda, Amerika, İngiltere ve Fransa var. Suriye, Türkiye’nin komşusu olduğu için ülkemizi doğrudan ilgilendiriyor. Türkiye, kendi politikasını üretmek zorundadır. Bazı kesimler Amerikan taşeronluğunu yapıyor gibi değerlendirebilir ama kanaatimce durum öyle değil.

“ESED KESİN GİDER”

Suriye’deki gidişat ne olur?

Suriye’deki süreç biraz daha uzar. İş biraz çığırından çıktı gibi gözüküyor. Kaybedecek taraf, telafisi mümkün olmayan bazı hasarlar görebilir. Bu her taraf açısından geçerlidir. Siviller ile başlayan Özgür Suriye Ordusu bugün oldukça bir mevzi kazanmış durumdadır. Yani onlar güçlenirken, Suriye rejimi zayıflıyor. Suriye rejiminin bütün bunları yaptıktan sonra zaten ayakta kalması mümkün değildir. Esed kesin gider gibi gözüküyor.

Suriye bölünür mü?

Suriye’de iş Nusayri-Sünni meselesine dönüşürse bununla ilgili başlarda küçük bir Nusayri devleti, Akdeniz’e yaslanan ve diğer tarafı denizden koparan bir Suriye’den bahsediliyordu. Bu şekilde devam ederse ve Esed Suriye’nin tamamını kontrol altına almanın imkânsız olduğuna kanaat getirirse bu mümkündür.

Kürtler için herhangi bir oluşumdan bahsedilebilir mi?

Kürtlerin aslında Suriye’nin tamamına talip olmaları bence daha iyidir. Ama bunun için zorlayabilirler.

Türkiye, Suriye’de herhangi bir Kürt oluşumu olursa ve bunun içine de PKK karışıp, ülkemize bir tehdit söz konusu olduğunda, saldıracağını söyledi. Sizce Türkiye böyle bir şey olduğunda saldırmalı mı?

Suriye’nin içindeki unsurların buna müsaade etmeyeceğini düşünüyorum. Özgür Suriye Ordusu’nun geçtiğimiz günlerde belli sayıda PKK’lı öldürdüğü yönünde haberler vardı. Öyle bir çatışma ve sıkıntı çıkar diye düşünüyorum. Bölgesel ve Uluslararası sıkıntılar çıkarır. Sınır ötesi müdahaleler ise her zaman problem doğurur. İçeriden halledilmesi çok daha uygun olur...

TÜRKİYE SAVAŞA ÇEKİLMEK İSTENİYOR

Suriye tarafından, Akçakale’ye atılan top mermisi sonucunda Türkiye’nin misilleme olarak, cevap vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye jetinin düşürülmesinin ardından, herhangi bir saldırıda, Suriye’ye cevap vereceğini ilan etti. Önceden Türkiye bu tür saldırılar nedeniyle nota verdi. Şimdi ise 5 kişinin ölümü ile sonuçlanan Akçakale olayı nedeniyle misilleme yapmak zorunda kaldı. Bu saldırıların Türkiye’nin savaşın içine çekilmesi kastı taşıdığını düşünüyorum. Çünkü misillemenin ardından top mermileri durmadı. Altınözüne’de en son olarak top mermisi gelmişti. Bu misillemelerin bir ilerisi savaş gibi gözüküyor ve Türkiye’de savaşın içine çekilmek isteniyor.

“TEPKİMİZ BATI’YA MEDENİYET DERSİ OLMALI”

Amerika’da bir kısmı gösterilen Müslümanların Masumiyeti filmine karşı Müslümanlar olarak nasıl tepki vermeliyiz?

Öncelikle İslam dininin kutsallarını hedef alan faaliyetleri, Batılı ülkelerin dış politikalarından bağımsız düşünmemek gerekir. Filmin yapımcısı hakkında Amerikan casusu olduğu şeklinde tahkike muhtaç bir bilgi de var. Bir İran gazetesi, filmin yapımcısının çek ve senet sahtekârlığı konusunda yargılanırken, avukatının mahkemeden devlete çalıştığı gerekçesiyle cezasının hafifletilmesini istediği yönünde bir haber yayınlandı.

Bu tür film, karikatür gibi yayınlar çıktığında, Batılıların isteklerini yerine getirebilecek, bazı gruplarda ortaya çıkıyor. Biz, peygamberin misyonuna yakışır bir şekilde tepki vermeliyiz. Batılılara medeniyet dersi verecek şekilde tepki göstermeliyiz. Bu duruma kesinlikle kayıtsız kalmamalıyız. Çünkü, bunun arkasındaki en büyük hedeflerden birisi kutsallarımıza karşı duyarsızlaştırma operasyonudur. Müslümanların nabızlarını tesbit için öne sürüyorlar. Dolayısıyla tepki göstermeliyiz. Yüz binlerle, milyonlarla tepki göstermeliyiz; ama tepkimizde Batı’ya bir medeniyet dersi vererek.

Bu filme ne şekilde tepki vermeliyiz ki, bu tepkimiz Batı’ya medeniyet dersi olsun?

Bunun birçok yolu var. Tepkimizin şiddet içermesi gerekmez.. Peygamber Efendimiz (sav)’le birlikte diğer Peygamberlere sahip çıkılan barışçıl gösteriler yapılabilir. Sosyal medya imkânları kullanılabilir. Batılı ülkelerin büyükelçiliklerine Peygamber Efendimiz (sav)’in güzel bir sözünü yüz binlerce insanın göndermesi çok daha etkili olacaktır. Pakistan’da devlet “Rasulullah sevgisi” adı altında bir gün ihdas etti ve o günü tatil yaptı. İnsanlar yürüdüler... Bunların çoğu barışçıl gösteriler şeklinde oldu ama maalesef 31 kişi hayatını kaybetti. Dinlerin kutsallarına saldırıların uluslararası platformlarda suç sayılması yönünde çalışmalar yapılmalıdır. Zaten bizi kışkırtarak istediklerini elde etmek isteyen odaklara cevabımızı barışçıl bir şekilde göstermeliyiz.

YENİ AKİT

Röportaj Haberleri

“Suriye’ye geri dönüş tartışması, empati yoksunu ve yersiz”
Türkiyeli bir mücahid ile Suriye devrimi üzerine…
"Solun bir kısmı mezhepçilikten bir kısmı da İslam düşmanlığından Esed'i destekliyor"
Suriye'nin korku hapishaneleri: Sednaya, Tedmur ve Suriye’nin yeni hafızası
"Suriye devrimi Türkiye'nin de zaferidir!"