ORTA SINIF MUHAYYİLESİNDE KÜRT ALGISININ DÖNÜŞÜMÜ
Asım ÖZ
Çok yakın zamanlara kadar Kürt sorunu yok sayılıyor, üzerine konuşulmuyor ve o soruna ait kitaplar fazla basılmıyordu Türkiye'de. Siyasi bir meseleydi Kürt sorunu; onlar vardılar, oradaydılar, ama aynı zamanda yoktular… Uzun yıllar 'Kürtlere Kürt denmeli mi, denmemeli mi' tartışmalarıyla geçti. Sonrasında Kürtlere 'Kürt' demek yasak olmaktan çıktı. Herkes canla başka bir 'uyruk' bulmaya çalışıyordu onlara. 'Kart-kurt', 'alt kimlik', 'üst kimlik', 'sözde vatandaş' derken Kürtlere 'Kürt' demek serbest artık bugün.
Toplumsal Muhayyilede Kürt Sorunu
Kürt sorunu konusunda devletin söylem ve pratiğinde ortaya çıkan değişimleri mercek altına alan çalışmalardan farklı olarak orta sınıflarda görülen ve Kürt sorununun toplumsal muhayyiledeki yerinde yaşanan dönüşümü üzerinde duran bir çalışma yayımlandı. Cenk Saraçoğlu'nun Şehir, Orta Sınıf ve Kürtler- İnkar'dan "Tanıyarak Dışlama"ya- adlı çalışması gündelik hayatta, kentli orta sınıflar arasında sıkça görülen/duyulan/tanık olunan "tanıyarak dışlama" süreçlerinin bazı veçhelerini İzmirli orta sınıflar üzerinden tahlil etmeyi amaçlamaktadır. Orta sınıflardaki Kürt algısından hareketle gerçekliğimizi bilmek ve anlamak için, bu özgül durumu ifade edecek özgül kavram ve tasarımlar üretmenin gerekliliğinin farkında Saraçoğlu.
Göçmenlerin, özellikle Kürtlerin, sosyal hayatı bozduğuna ve geçim olanaklarını daralttığına dair algı, Türkiye'nin göç alan kentlerinde hayli yaygındır. Saraçoğlu, göçmenlere ve Kürtlere yönelik bu algının temelinde, sadece doğrudan doğruya milliyetçi ideolojinin etkilerinin değil, orta sınıfların yoksullaşmasının ve tutunum kaybının yattığını gösteriyor. Bireysel, uçucu ve sınırlı deneyimlerden oluşan bu dayanaksız algıyla birlikte, gündelik/popüler milliyetçiliğin Kürt algısında önemli bir dönüşümün vuku bulması üzerinde durulmaya değer bir nokta. İnkârın yerini, doksanlı yıllardan itibaren tipik bir özgüllük olarak "tanıyarak dışlama" alıyor: Kürt kimliğini tanıyan, fakat onu klişeleştirerek karalayan bir ayrımcılık söylemi bu.
Orta sınıf mensubu doksan kişiyle derinlemesine görüşmelerden hareketle oluşturulan bu kavramın kuruluşunda Rober Milles'in "muhayyel öteki" (imagined other) ile "deneyimlenen öteki" (experienced other) arasında yaptığı analitik ayrım oldukça belirleyici. Walter Benjamin'in "aktarılan deney" ( Erfahrung) ile "yaşanmış deneyim" (Erlebnis) kavramlarını çağrıştıran bu ikili kavramsallaştırma ile Miles, gündelik yaşamdaki etkileşimlerin sonucunda ortaya çıkan belirli önyargı ve kalıplar çerçevesinde temsil edilen "deneyimlenen öteki" ile gündelik yaşamın gerçekliğinden kopuk ve tamamıyla geçmişten bugüne aktarılan imgeler etrafında tasavvur edilen "muhayyel öteki" arasında köklü bir ayrım yapar. Bu bakımdan Kürtleri aşağılayan nice sıfatların içinde en revaçta olan "kuyruklu Kürt" gibi muhayyel ötekileştirme düzeylerinin aşıldığını ve bu dışlama biçimlerinden farklı, tarihsel olarak özgül ve yeni bir Kürt algısının orta sınıflarda oluşmaya başladığının altını çiziyor Saraçoğlu. İşte bu süreçte ortaya çıkan "tanıyarak dışlama" yı, resmî Türk milliyetçiliğinin Kürt sorunundaki inkâr politikasının geçersizleşmesiyle ortaya çıkan bir reaksiyon olarak ele alıyor.
Orta Sınıfların Stereotipleri
Çalışmanın omurgasını oluşturan orta sınıf kavramıyla neyin kastedildiğini de açmak gerekiyor. Bu çalışmada orta sınıf kavramı, geniş anlamıyla işçi sınıfının bir tabakasını işaret ediyor ve "formel bir iş sektöründe, çoğunluğu memur olarak çalışan, düzenli bir gelire sahip, devletin sosyal haklarından istifade eden, büyük çoğunluğu oturduğu evin sahibi olan, fakat öte yandan emek gücünü satarak elde ettiğinin dışında başka bir gelir kaynağına sahip olmayan" işçi sınıfının belirli bir tabakasını işaret ediyor.
İzmirli orta sınıf örneğinde, "tanıyarak dışlama" söyleminin özgül bir kentsel dönüşüm dinamiği ve sınıfsal-toplumsal bağlam içindeki oluşumunu inceleyen Saraçoğlu görüşmelerden elde ettiği verilerde ortaya çıkan üç ortak özelliğin "tanıyarak dışlama" kavramını kullanmayı mümkün kıldığını belirtiyor. Söz konusu algıyı anlaşılır kılmak için, Saraçoğlu'nun yaptığı bazı saptama ve değerlendirmelere değinmek yerinde olacaktır. Birincisi, 'Kürtleri' Türklerin bir parçası olarak gören "tanımama" üzerine kurulu geleneksel asimilasyoncu devlet söyleminden farklı olarak, 'Kürtleri' ayrı bir "halk" ve "topluluk" olarak tanıyorlar. İkincisi, Kürt karşıtı insanların anlam dünyasında Kürtler, cahil, bölücü, kent hayatını mahveden, haksız kazanç sağlayan ve işgalci gibi olumsuz özelliklerle ayrıldığından, bu tanıma, kaçınılmaz olarak beraberinde Kürtleri dışlayan bir mantık içeriyor. Üçüncüsü, Kürt karşıtı söylemin özneleri bu olumsuz stereotipleri, öncelikle, göç alan Türkiye kentlerinde, gündelik hayatta karşılaştıkları Kürt göçmenlerle olan yüzeysel ilişkilerinden ve deneyimlerinden çıkarsıyorlar. Yani Kürtleri şehir hayatında tanıdıktan sonra, Kürtlük kategorisinin içini dolduruyorlar. Toplumsalın Kürt algısındaki dönüşümü anlamak için elverişli bir kavram olarak önümüzde duran "tanıyarak dışlama" aynı zamanda Kürt sorununun bu yeni boyutu çözülmeden tam bir barış ortamının sağlanamayacağını da ortaya koymakta.
Toplumsal muhayyiledeki Kürt algısında yaşanan dönüşümü ciddi bir analize tabi tutan Saraçoğlu bu dönüşüm olgusunu sistemli bir biçimde anlamaya yönelik olarak kuşatıcı bir çerçeve sunuyor. Orta sınıfların Kürt algısında ortaya çıkan karşıtlık şimdilik kimlik kurucu bir hissiyat değil. Araştırma mekânının İzmir olması da ayrıca önemli. Çünkü İzmir'in Kemalistliği ve milliyetçiliği üzerinden yapılan okumaların toplumsal muhayyiledeki Kürt algısını anlamak için yeterli olmadığını bu değişimin İzmir'in gerek zorunlu göçler gerekse neoliberal ekonomi politikaları nedeniyle son yirmi yılda yaşadığı süreçlerle ilgili olduğunun altını çiziyor.
Yazar, orta sınıf İzmirlilerin tümünün Kürtleri dışladığı gibi bir şey söylemiyor, onun bahsettiği şey tanıyarak dışlamanın daha ziyade orta sınıf kesimler arasında ortaya çıkan bir eğilim ve algılama biçimi olduğu. "Tanıyarak dışlama" kavramı örülürken milliyetçilik, faşizm gibi kavramların yerli yersiz kullanımına dönük ciddi eleştiriler de yöneltiliyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Saraçoğlu'nun kitabını okuyana kadar, orta sınıfların Kürt algısının çok silik bir resmi vardı benim zihnimde. Kanaatimce, yaşadığımız günleri anlamlandırmak için önemli bir analiz birimi olarak gündeme gelen "tanıyarak dışlama" kavramı orta sınıflarda görülen özgül bir yönelimi ifade edişi bakımından bundan sonraki Kürt sorunu tartışmalarına derinlemesine nüfuz edecek bir kavram olacak.
Kitap Kürt sorunuyla ilgilenenler kadar sosyo-ekonomik dönüşümleri algılamak isteyenlerin de ilgisini çekebilir.
Cenk Saraçoğlu, Şehir, Orta Sınıf ve Kürtler -İnkar'dan "Tanıyarak Dışlama"ya-, İletişim Yayınları, 2010
ASIM ÖZ / HAKSÖZ HABER