Cumartesi günkü yazımda "bizde tarihte Batı türü sınıfların teşekkül etmemiş olması, bundan sonra teşekkül etmeyeceği anlamına gelmez" demiştim.
Sınıflar teşekkül edecek, yine Batı'dakilerin tıpkısı olmayacak ama belki daha yıkıcı, daha patolojik ve daha trajik olacaktır.
Buna yol açan önemli sebep, küreselleşmekte olan "vahşi kapitalizm"in kendini sözüm ona özgürlüklerin yegane adresi gibi takdim eden liberal politikaların arkasına gizlenerek önce devleti, sonra toplumsal hayatı esir almaya yönelmesidir. Bunun doğru bir muhasebesini yapmayacak olursak, önce Türkiye, arkasından liberal felsefenin ve tüketimin demokratizasyonu misyonuyla Türkiye'nin gireceği Ortadoğu/İslam toplumları hallaç pamuğu gibi atılacaktır. İşte küresel hegemonik güçlerin silahla elde edemedikleri sonucu bu sayede elde edeceklerini düşünebiliriz. Bu bir doktrindir, buna "yaratıcı kaos" adı verilmektedir ve iki yönteminden biri askerî işgal, diğeri yeryüzü küresinin serbest sular haline getirilip timsahlara açık hale getirilmesidir.
Batı'nın tarihsel geleneğinde köleci, feodal ve kapitalist dönemlerde sınıflar vardır; ama sınıflar efendi-köle, senyör-serf ve burjuvazi-işçi (proleterya) şeklinde teşekkül etmiştir. Ara toplumsal kademeler ya yoktur veya "sınıf" kategorisine girecek ölçekte ve güçte değildir. İslam dininin toplumsal ideallerinden beslenen ve İslam tarihindeki toplumsal tecrübenin hâlâ varlığını devam ettiren kodların etkisiyle bizde 'esaslı' bir orta sınıf söz konusudur. Orta sınıfın profilini çıkarmak üzere demografik, ekonomik, sosyal vb. ölçütler kullanabiliriz.
Kabaca gelir bölüşümü ve bunun dağılımının gözlendiği toplumsal katmanlara baktığımızda milli gelirin yaklaşık yüzde 46'sını alan ilk yüzde 20'lik dilim ile yüzde 5'ini alan son yüzde 20'lik dışında kalan yüzde 60'lık kitle orta sınıfı teşkil eder. Bu da yaklaşık 44 milyon eder. Orta sınıfı sadece özerk üretim yapan kesimler olarak düşünmek yanlış olur. Kamu sektöründe çalışanları da gelir düzeylerine göre bu kategoride ele alabiliriz. Bu sınıf kendi içinde homojen değildir, üç ana katmandan oluşur: Orta-üst, orta-orta ve orta-alt katmanlar. Üst sınıf da üst-üst, üst-orta ve üst-alt; alt sınıf da alt-üst, alt-orta ve alt-alt katmanlar şeklinde sıralanır.
Orta sınıfı asıl anlamamızı kolaylaştıran faktör sosyo-psikolojiktir. Bu sınıfın insanları "korku ile umut arasında" ara bir bantta yaşar. Bir yandan yoksulların kategorisine düşme korkusunu yaşarken diğer yandan zenginlerin kategorisine tırmanmak ister. Eğer hükümetler akıllı iktisadi ve sosyal politikalar takip edecek olursa, bu muazzam ve hayırlı bir enerjinin birikmesini sağlar.
Sosyo-psikolojik karakteri dolayısıyla toplumsal hayatın dinamizmini, değişim imkânını ve enerjisini oluşturan orta sınıf sadece ekonomik bir birim değil, kültürel bir olgudur da. Sanat, kültür, edebiyat, felsefe, estetik, mimari, yerleşik örfler, gelenekler, ilerletici görenek ve sosyal teamüller, hukukun kültürleşmesi vb. beşeri etkinliklerin neredeyse tümü muteber ve makbul formlarıyla orta sınıf sayesinde şekillenir, yaşanır ve sonraki nesillere aktarılır. Yardımlaşma, hayır, infak, tesanüd bu sınıfın belirgin özelliğidir. En zenginler genellikle gelenekten kopar, konformizme sürüklenir, bencilleşir ve dünyevi rehavet içinde zamanla iç enerjilerini kaybeder; böylelikle acımasızlaşır, katılaşırlar. Serveti tekelleştiren hiçbir zümre (mütref) ne insanı özgürleştiren kültür üretir, ne adaleti tesis eden bir hukuk devletinin tesisine yardım eder. Yoksullar ise sağlıklı düşünemez, sistem çarkının en sıkışık yerinde giderek bir organizmanın salt fizyolojik reflekslerini göstermeye başlarlar.
Dünyanın gelecekte sosyal çıkış yolu, orta sınıfların maddi güçlerini koruyarak, yeni bir medeniyet perspektifini geliştirme potansiyelinden geçer. Bizi derin toplumsal çatışma ve şiddet yüklü patolojilerden koruyacak olan, orta sınıfın üstleneceği ahlaki ve sosyal misyondur. Çarşamba günü bu perspektiften AVM-bakkal sorununa bakalım.
ZAMAN