Hazırlayan: Abdulkadir ŞEN / INCANEWS
ORTA AFRİKA CUMHURİYETİ DOSYASI
(NEO-COLLONIALISM, İSLAM DÜNYASI VE AFRİKA)
Ana Başlıklar
- Orta Afrika Cumhuriyeti (Demografik Veriler)
- Krizin Nedenleri
- Krizin Aktörleri
- Makro Perspektif
- Mikro Perspektif
- Sömürgecilik
- Neo-Sömürgecilik
- Ulusalcılık
- Küresel Sistem ve İslam Dünyası
- Krizin Ekonomik Nedenleri
- Krizin Dini/İdeolojik Nedenleri
ORTA ARİKA CUMHURİYETİ HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Resmi Adı: Orta Afrika Cumhuriyeti:
Fransız Sömürüsü Döneminde Adı: RépubliqueCentrafricaine,
İslami Adı: Biladus Sudan
Başkenti: Bangui
Nüfusu: 5.2 milyon
Önemli Şehirleri: Bangui, Bimbu, Berbérati, Carnot
Yüzölçümü: 620.000 km (Türkiye’nin % 80’i büyüklüğünde)
Etnik Yapı: %33Baya, %27 Banda, % 27 Mandja, % 13 Sara, %10 Mhoum
Ortalama Yaşam Süresi: 39 yıl
Dil: Resmi dili Fransızca, Ulusal dil Sangho, ve çeşitli yerel diller
Din: % 25 Müslüman, % 50 Hristiyan, % 25 Animist (Yerel Dinlere İnananlar)
Yönetim: Laik Cumhuriyet
Son aylarda İslam Dünyasının neredeyse her yerinde Müslüman halka yönelik soykırım niteliğindeki saldırılar artık İslam Dünyasını imha projesine dönüşen3. Dünya savaşını ifade etmektedir. İslam dünyası ile Batı arasındaki yerel diktatörler ve işbirlikçilerin, Hristiyan halkların, Budistlerin ve diğer aktörlerin kullanılması ile yürütülen direk savaş ve vekâlet savaşının etkilediği insan sayısı ve coğrafi alan genişliği 1. ve 2. Dünya savaşlarının neredeyse aynısıdır. Zaten bu katliamların ve karışıklıkların yaşandığı siyasi haritalar sürekli krizleri yeniden üretmek amacıyla Batılılar tarafından çizilmiştir. Bu dosya son aylarda dünyanın gözleri önünde ve Fransa’nın garantörlüğü ve desteği ile Müslüman toplumun diri diri yakıldığı, köylerin ve kasabaların tarumar edildiği Orta Afrika Cumhuriyeti hakkındadır.
Orta Afrika Cumhuriyeti Kuzeyde Çad, Kuzeydoğu ’da Sudan, Doğu’da Batı destekli Hristiyan Sudan, Güneyde Demokratik Kongo ve Kongo, Batı’da ise Kamerun’un bulunduğu denize sınırı olmayan bir Afrika ülkesidir. Yaklaşık üç bin yıl önce Kamerun ve Sudan bölgelerine yerleşen Ubangian dili konuşan kabilelerle Bantu dili konuşan kabilelerin bölgeye yerleşmesi ile günümüzde Orta Afrika Cumhuriyetinin yerlileri bölgede yaşamaya başlamışlardır. Afrika’nın sahip olduğu dilsel ve etnik çeşitlilik bu ülkede de mevcuttur ve ülkede 80 ayrı dil konuşan 80 ayrı etnik grup yaşamaktadır. Afrika’nın tüm zenginlikleri gibi etnik ve dilsel zenginliği de fakirlik ve sefaletinin nedeni olmuştur. Müslümanların Doğu ve Orta Afrika’ya yerleşmeleri 10. asra denk gelmektedir. 1885 yılına kadar Orta Afrika Cumhuriyetine Batılı sömürgecilerin etkisi bulunmamaktadır. 1885 yılında bölgeye gelen Fransız, Alman ve Belçika sömürge güçleri Afrika’yı paylaşmış ve Fransa 1894 yılında bugün Orta Afrika’nın başkenti olan Bangui bölgesine askeri karargâhlarını kurup ülkenin sahibi olduklarını ilan etmişlerdir. Fransa’nın bölgeyi işgali son Biladu’s-Sudan Devleti lideri, Müslüman komutan Rabih b. Zübeyir’in direnişi ile karşılaşmıştır. Osmanlı Devletinin birçok bölgede saldırılara uğraması ve gücünü iyice kaybetmiş olması, sömürgeci güçlerin birkaç yüz yıl boyunca keşfettikleri kıtalardan elde ettikleri zenginliklerle edindikleri iktidar ve servet nedeniyle iyice güçlenmiş olmaları ve bölgede kendi iradesiyle ortaya çıkan liderlerin gücünün zayıflığı gibi nedenlerle Rabih’in ordusu 22 Nisan1900 yılında Kuseri savaşında mağlup edilmiştir. Fransızlar Rabih’in cesedini Kuseri nehrine atıp kesik başını şehirde dolaştırdıktan sonra 2014 yılında Fransız neo-Sömürüsüne karşı duracak Müslümanlara ders olması için şehrin meydanına asmışlardır.
Rabih Paşa Mısır Sudan’ının Avrupalılar tarafından işgal edilmesine karşı mücadele eden Mehdi hareketi ile de yardımlaşmış, ancak iki anti-emperyalist direniş gücü de kısıtlı askeri imkânlar nedeniyle başarıya ulaşamamıştır. 1902 yılından sonra Afrika’da Osmanlının hiçbir hâkimiyeti kalmamıştır. Artık Müslümanların hâkim olmadığı Afrika’ya kan ve gözyaşı hâkim olacaktır.
Yıl 2014: Orta Afrika’da Hristiyan Milisler tarafından diri diri yakılan Müslümanlar (+18)
Fransa 1910 yılında Çad bölge sömürge merkezini kurarak Orta Afrika bölgesini de Çad, Orta Kongo ve Gabon’un da dâhil olduğu dörtlü “Fransız Ekvator Afrika Federasyonuna” bağlamıştır.Orta Afrika’nın klasik tarz işgali ve sömürüsü 1958 yılına kadar devam etmiş 1960 yılında ise politik ulus devlet mantığına göre ülke neo-kolonyal yönetim bazında bağımsızlık kazanmıştır. Ancak aradan geçen 40 yılda ülke halkına yönelik asimilasyon politikaları halkın tümünün Fransızca konuşup yerel dinlere inanan ciddi oranda insanın da Hristiyanlaşmasına neden olmuştur. Fransa’nın ülkeye bağımsızlığı bahşetmesi hem klasik sömürünün gereksiz masraflarından kaçınmayı hedeflemiş olması hem de Naziler tarafından yerle bir edilen Fransa’nın sömürüyü askeri güç ile devam ettirecek kudreti yitirmiş olması dolayısıyladır. 2. Dünya savaşı sonrası galip ülkeler tarafından yeniden dizayn edilen “Yeni Dünya Sistemi” artık işgal ve sömürü projeleri için güçlü ülkelerin zayıf ülkeleri nezaketle ve diplomatik araçlarla ezdiği iddia edilen kurum olan Birleşmiş Milletleri kullanacak ve ulus devlet temelli politik form tüm Afrika’nın dekolonizasyon sürecinin sembolü haline gelecektir. Orta Afrika Cumhuriyeti 1960 yılında klasik Fransa işgalinden neo kolonyal döneme geçmiş bir Afrika Ulus Devletidir. Tıpkı diğer birçok Afrika ülkesinde olduğu gibi bu ülkede de Fransa tarafından sömürü dönemleri boyunca hem ülkede hem de Fransa’da önemli eğitim kurumlarında yetiştirilmiş elitler Fransa’nın çıkarlarını fiziki sömürü sonrası korumaya devam etmişlerdir.
1960 yılında ülkeden çekilen Fransa, Orta Afrika Cumhuriyeti’nin yönetimini Müslümanların ele geçirmesini engellemek için 1958 yılından itibaren Katolik misyonerler tarafından eğitilenBarthelemyBoganda’ya (4 Nisan 1910 – 29 Mart 1959) devretmiştir.[1] 1 Aralık 1958 yılında Charles de Gaulle ile görüşen Boganda’nın şartları Fransa tarafından kabul edilmiş ve kendisi Orta Afrika Otonom bölgesinin ilk cumhurbaşkanı olmuştur. 1938 yılında Boganda Orta Afrika bölgesinin ilk Roma Katolik Rahibi unvanı almıştır.[2]Boganda Afrika’nın bu bölgesinde bu döneme kadar Hıristiyanlığın izlerine çok az rastlanıldığını ve tıpkı sömürenlerin dili gibi sömürenlerin dininin de Afrika’ya neo kolonyal dönemlere yatırım olarak işgal dönemlerinde aşılandığını sembolize eden önemli bir figürdür.
Ülkede kronolojik olarak aşağıdaki iktidar değişimleri sürekli kendini yeniden üreten problemlerle beraber devam etmiştir.
- 20 Eylül 1981 General André Kolingba darbesi
- 1992 Çok Partili Döneme Geçiş
- 15 Mart 2003 General François Bozizé darbesi
- 27 Aralık 2012 Seleka iktidarı
Kasım 2006 tarihinde Fransa tarafından desteklenen Bozize yönetimi ülkenin bazı şehirlerini elinde tutan Müslüman yoğunluklu Seleka güçlerine karşı sömürgeci ülkeden destek istemiş[3] ve Fransız Mirage jetleri bölgedeki birçok hedefi bombalayarak hükumete destek olmuştur.[4] Aynı Fransa’nın şu an ülkede istikrarın yeniden sağlanması için hiçbir girişimde bulunmaması ülkedeki Müslüman nüfusun tamamen yok edilmesine yönelik planın bir parçası olarak görülüyor. Silahlı çatışmalar Aralık 2012’de ülkenin her yerine yayılmış, eski muhalif grupların yeni güçlenen bazı muhalif güçlerle birleşiminden oluşan ve yerel dilde “Koalisyon” anlamına gelen “Seleka” güçleri ülkenin başkentini ele geçirerek Michel Djotodia’yı devlet başkanı olarak atamıştır. Ancak Fransa Afrika ülkelerinin ve Batı ülkelerinin desteği ile Seleka güçlerine karşı Barış Birliği adı altında işgal gücü konuşlandırmış, İngiltere de Fransa’ya destek olmuştur. Belçika ve Amerika da hava gücü desteği ile Afrika’nın Brundi başta olmak üzere birçok ülkesinden işgal güçlerini Müslüman nüfusu etkisiz hale getirme operasyonuna destek amacıyla Orta Afrika Cumhuriyetine taşımıştır. Gerçek şu ki Seleka sadece Müslümanlardan oluşan İslamcı bir yapı değildir ve ülkede Hristiyanların bugün binlerce Müslümanı öldürüp yaraladığı katliama meşruiyet sağlamak amacıyla bahane olarak kullandıkları bazı münferit saldırıları Seleka kontrolünde olmayan ve olayları tırmandırmak isteyen gruplar yapmışlardır. Bu gruplar da büyük oranda devrik lider Bozize tarafından desteklenmektedir. Fransa ise ülkede devrik diktatör Bozize’yi tekrar iktidara getirmek ya da en azından çıkarlarını koruyacak bir Hristiyan lideri iktidar yapmak amacıyla ülkede katliamı teşvik etmektedir.[5]
Orta Afrika bağımsızlığının 56 yılının 31 yılında askeri cuntalarla yönetilmiştir. Ordunun ülke siyasetinde oldukça etkili olduğu ülkede Müslümanlara yönelik katliamların da uzun yıllar Fransa tarafından desteklenen ordu tarafından işlenmesi olayın uluslararası boyutunu gündeme getirmektedir. Şu anda ülkede yaşanan katliamda büyük etkisi olan, darbe ile başa gelen ve Dusseldorf’da elmas kaçakçılığı yaptığı için gözaltına alınan Bozize 2003 yılında yapılan seçimlerde en önemli iki rakibine ülkeye girme yasağı getirmiş ancak seçimlere bir ay kala yasağı kaldırmıştır. Böylece rakiplerini eleyen Bozizeaynı zamanda demokratik bir seçim yapıldığı izlenimi vermiştir.Sudan İlişkisi
Bilindiği gibi 31 milyon nüfusa sahip olan Afrika’nın en büyük 3. ülkesi Sudan Batılı ülkeler tarafından önce devlet başkanının insan hakları ihlali yaptığı iddiasıyla Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) sevk edilmesi ve ardından da yoğun bir insan hakları ve medya kurumları merkezli propaganda sonrası 2’ye bölünmüştü. Ülkede sayıları 4.5 milyon olan Hristiyanlara ayrı bir devlet hakkı tanıyan uluslararası toplum Hindistan’da sayıları 350 milyonu bulan Müslümanların devlet talebi bir yana en temel insan hakları taleplerine bile göz yummakla eleştirilmektedir. Sudan’da, Güney Sudan Hristiyan devletini kuran Batılı güçler ve Afrika’nın sömürgeci ülkeleri Mısır Hıristiyanlarını silahlandırıp ekonomik anlamda müreffeh yapmıştır. Aynı güçler Etiyopya’da Hristiyanları iktidarda güçlendirip Ogaden’i Hristiyanlaştırmış, Nijerya’da Hristiyan güçleri iktidara getirmiş, Somali ve Kenya’da İslami hareketleri etkisiz hale getirmek için işgaller organize etmiş, Mali’de İslami hareketin iktidarını engellemiş, Çad’da yakın gelecekte ortaya çıkacak benzer problemler için hazırlıklarını neredeyse tamamlamıştır.
Müslüman bir Liderin Kanlı Bedeli
"Vurun onlara… Vurun ve yakın evlerini, kentlerini mescitlerini… Ta ki anlasınlar bir Hristiyan’ın bile yaşadığı ülkelerde Müslümanların iktidara gelmesinin bedellerini…"
Bu sözler Nijerya, Etiyopya ve Kenya’da yaşanan çatışmayı özetlemektedir.Michel Djotodia’nın iktidarını diğer birçok darbe yönetiminin iktidarından farklı yapan tek şey kendisinin 1949 doğumlu bir Müslüman olmasıdır. Seleka hareketi her ne kadar Müslüman çoğunluklu bir yapılanma olsa da farklı dinlerden birçok mensubu da bulunmaktadır. Dosyada aktarılan bilgilerden de anlaşılabileceği gibi Orta Afrika Cumhuriyetinde yaşanan çatışma kabile ilişkilerinin, dış güçlerin, dini akımların ve çıkar çevrelerinin tümünün etkili olduğu bir krizi yansıtmaktadır. Orta Afrika’daki kriz her ne kadar Müslüman halkın acımasızca modern dünyanın gözleri önünde katledilerek yüz yıllardır yaşadıkları ülkeden kovuldukları bir çatışmaya dönüşse de krizin başlangıcında bir Müslüman-Hıristiyan çatışmasından daha fazla tansiyon unsurunun varlığı göz ardı edilmemelidir. Ancak bu çatışmada da dikkat edilmesi gereken temel nokta günümüz aktörlerinin yaptığı hak ihlalleri ve katliamlar değildir. Asıl odaklanılması gereken nokta yaşanan krizlerin ve problemlerin temellerinde sömürge yönetimlerinin problemleri sürekli üretecek şekilde dizayn ettikleri sınırlar ve ulus devletlerin varlığı, sürekli bu ülkelerde dini ve demografik sistemi değiştirecek müdahaleleri ve bu ülkelerin zenginliklerini post-modern sömürü yöntemleriyle yağmalamaya devam etmeleridir.
Özellikle Müslümanların nüfus oranının az olduğu ülkelerden Myanmar ve Orta Afrika Cumhuriyetinde devam eden katliamların ülkede Müslüman varlığını çıkarlarına uygun görmeyen eski koloni güçlerinin tamamen İslamsız bir ülke politikaları ile alakalı olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Kendilerine “Anti Balaka” (Kılıç Karşıtı) ismi verilen Hıristiyan militanların ülke Müslümanlarına yönelik giriştikleri saldırılar tamamen bir etnik temizliği amaçlamaktadır. BM ve Fransa ise Afrika Hristiyanlarının tıpkı Balkanlarda yapıldığı gibi Müslüman nüfusu etkisiz hale getirmeleri için kendilerine gereken zamanı tanımak ve bu sürede Müslümanları kontrol altına almaktır.
BM askerleri: Katliam Bekçileri Mi?
Yakılmakta Olan İnsanların ve Evlerin Göstermelik Koruyucuları
BBC’ye konuşan bir Fransız komutan Fransa’nın çatışmalarda Müslümanları silahsızlandırıp Hristiyanların silahlarına ve anti Balaka militanlarına dokunmayarak katliamı desteklediğini şu sözleriyle itiraf etmiştir.
Müslümanları silahsızlandırmak Hristiyanları silahsızlandırmaktan daha kolaydır. Çünkü Müslümanlar Hristiyanlara göre coğrafi açıdan daha dağınıklar.[6]
Yanan Müslüman evlerini koru(ma)yan bir Fransız askeri
Görüldüğü gibi Fransa ülkede katliamı yapan çoğunluk Hristiyanlara herhangi bir müdahalede bulunmazken ve hatta onları desteklerken Müslümanların silahlarına el koymaktadır. Aşağıdaki videoda da Fransız askerlerin Müslümanların evlerindeki bıçakları bile aldığı gözlemlenmektedir. Aşağıdaki videoda Fransız askerler Müslümanların mallarını yağmalayan Hristiyan milislere “alın gidin” diyor ve videonun 1,6. dakikasında Müslümanlara ait bıçaklara el koyuyor.
Orta Afrika’da görev yapan 1600 Fransız askeri ve 4400 Afrika Birliği askeri ülkedeki aşırı dinci Hristiyanların Müslüman halkı -gelecekte ülkede kendilerine yer olmayacak şekilde- tam teşekküllü bir infaz ve tehcire zorlamasına sessiz kalmakta, hatta çoğu bölgede katliama destek vermektedir. Basına sızan birçok resimde Fransız askerlerinin yağmacılara ve katliamcılara karşı hiç bir girişimde bulunmadığını gösterdiği gibi Fransız ordusunun bazı bölgelerde Müslümanların kendilerini savunmak için oluşturdukları güçleri dağıtmak için anti Balaka militanlarına destek verdiğini göstermektedir.[7]
Başkent Bangui Müslümanların yanan evleri ve camileri
Müslümanların etlerini yiyen yamyam Hristiyan milisler
Neo Kolonyalizm ve Afrika: Krize Makro Bakış
Sömürgeciliğin altın çağını yaşadığı iddia edilen modern dönemlerde İngiltere dünyanın çeyreğini sömürmekteydi. 1914 yılında Avrupa müttefikleriyle beraber dünyanın %80’ini sömürmekteydi.[8] Ancak oldukça maliyetli olan bu fiziki işgal ve klasik sömürü metodu Yeni Dünyanın temellerinin atıldığı BM, IMF, Dünya Bankası ve NATO gibi kurumların dünyayı tek elden yönettiği, medyanın küresel boyutta tekelleştiği günümüzde terkedilmiş yerine post-modern sömürü metodu olan Neo-kolonyalizm ihdas edilmiştir. Zenginliklerin akışı yine Doğu’dan Batı’ya doğru seyretmekte dönüşüm ve bilginin bir yığın insanlık dışı olarak görülen değerle beraber akışı ise Batı’dan Doğuya seyretmektedir. Artık ülkelerin sömürü için bir diğerini işgal etmesine gerek yoktur.
CIA tarafından hazırlanan ve daha çok ülkelerin “Yeni Dünya Düzeni” projelerine göre hangi konumda ve güçte bulunduklarına dair veriler içeren “World Factbook” kaynağına göre Orta Afrika Cumhuriyeti’nin doğal kaynakları elmas başta olmak üzere, uranyum, altın, petrol, hidro-güç ve kereste olarak tanımlanmıştır. Ülke bir koloni gücünün sahip olmak isteyeceği her zenginliğe sahiptir.[9] Orta Afrika sorununa sadece bu ülkenin ulusal sınırları içerisinde ve yerel aktörler üzerinden yapılan her okuma analistleri yanlış sonuçlara götürecektir. Kimin devlet başkanı olacağından, elmas, altın ve petrolün kime ne yollarla ulaştırılacağına kadar hemen her şeyin Fransa tarafından belirlendiği bir ülkede krize mikro bakış yanında makro bakış da gereklidir. Mali, Nijerya, Etiyopya, Somali, Kenya ve daha birçok Afrika ülkesinde uluslararası toplumun neo-sömürgecilik yöntemlerini uygulamaya koymuş olduğu artık uzmanlık gerektirmeden rahatlıkla görülebilecek bir gerçektir. Bu çatışmanın temelde sadece bir Hristiyan-Müslüman çatışması olduğu iddiası aynı zamanda Fransa’ya Hristiyanlığın amaçlarına ve ahlakına göre davrandığı itibarını da verecektir. Oysa yıllarca beraber yaşayarak komşuluk yaptığı Müslümanları katleden bir anti Balaka aşırı Hristiyan militana göre yapılan kutsal bir şey olsa da bir Fransız için İncil ve Hristiyanlık sadece elmasa ulaşmak için basamak yapılacak kâğıttan kerpiçtir. Kapitalizmin din de dâhil her şeyi kullanmayı doğru bulan yaklaşımı İncil ve misyonerler de dâhil her şeyi metalaştırmaktadır. Bununla beraber çatışmanın bir inanç savaşı olmadığını söylemek de hem kapitalizmin bir din ve dünya görüşü olarak kabul edilmesi hem de bu çatışmada Hristiyan güçlerle işbirliği yapıyor olması açısından değerlendirildiğinde mümkün gözükmemektedir.
Orta Afrika Cumhuriyetindeki çatışma makro düzlemde aşağıdaki ülkelerle ilişkilidir.
- Nijerya: Çatışmanın Nijerya’da da Hristiyan-Müslüman çatışması olması, ülkede de Fulani’ler başta olmak üzere Orta Afrika’daki etnik yapının ve kabilelerin aynılarının ve benzerlerinin olması, bu ülkenin de sömürü altında bulunmuş olması ve neo kolonyal yöntemlerle hala sömürülmesi, bu ülkede de diğer Afrika Misyoner şemsiyesinin ortak faaliyetleri ve Hristiyanlığın sonradan yayılmış olması, bu ülkenin de fakir olması nedeniyle kriz bu ülke ile ilişkilidir.
- Mali: Çatışmanın Mali’de de uranyum başta olmak üzere kaynaklar üzerinden yürümesi, bu ülkenin de Fransız sömürüsü altında bulunması, bu ülkede de zenciler, Araplar ve Tuareglerdâhil farklı etnik kabile gruplarının olması, bu ülkede diğerlerine oranla oldukça azınlık olan Hristiyanların Fransa tarafından desteklenmesi nedeniyle kriz Mali ile ilişkilidir.
- Çad: Afrika’da şu an Hristiyan misyonerlerin eğitimi ellerinde tuttuğu ekonomiyi ise Müslümanların yürüttüğü ancak Hristiyanların Fransa başta olmak üzere Batı’dan büyük destek gördüğü bir ülke. Bu ülke de Fransız neo kolonyal uygulamalarının etkisialtındadır, burada da diktatörlük hâkimdir.Bu ülkede de Hristiyan nüfus gelecekte Fransa’nın çıkarları gereği Afrika’nın de-İslamizasyonu çerçevesinde çatışmalara sahne olacaktır.
- Etiyopya: Bu ülkede de kalabalık Müslüman nüfusa karşı Hristiyanlar iktidardadır, bu ülkenin de zenginlikleri sömürülmekte ve ülke Avrupalı turistlerin tatil ve safari mekânı olarak kullanılmaktadır. Bu ülkede de dini çatışma yanında yukarıda sayılan ülkelerde olduğu gibi etnik çatışmalar da yaşanmaktadır. Etiyopya ayrıca Somali işgaline de açık destek vermiştir.
- Mısır: Hristiyan Kıptilerin Avrupa ve Amerika tarafından silahlandırıldığı ve ülke yasalarına göre diplomatik dokunulmazlığı olan kiliselerin neredeyse tümünün altının silah deposuna çevrildiği bilinen bu ülkede çatışma kaynaklar üzerinden değil siyasi sömürü üzerinden yürümektedir. Ülkedeki Hristiyanlar hem Mısır iç siyasetinde hem de Mısır’ın özellikle de İsrail ile ilişkilerinde Batı ülkelerinin çıkarlarını korumak amacıyla desteklenmektedir.
- Kenya: Bu ülkede de Hristiyan yönetim Müslüman nüfusa tahakküm etmekte ve dini baskının yanında ekonomik ambargo uygulamaktadır. Sömürü kanunları Kenya’daki Müslümanları ülkenin asli unsuru olarak kabul etmemiş ve ilk dönemlerden başlayarak Müslümanlar yabancı olarak sınıflandırılmışlardır.[10] Aynı şekilde bölgedeki Batı çıkarları gereği Somali’yi işgal eden bir diğer ülkedir.
- Somali:Bölgede hiç Hristiyan misyonerin giremediği tek ülke olan Somali halkının % 100’ü Müslümandır. Ülkede Batılı ülkelerin diğer yerlerde kullandığı gibi Sünni’ler karşı kullanabileceği Caferi-Şii azınlık da yoktur. Somali sömürü politikalarına direndiği için cezalandırılmakta ve ülke sürekli işgallere uğramaktadır. Fransa bu ülkede de etkin rol üstlenmektedir. Fransız donanması Şebab’a karşı savaşta Somali şehirlerini bombalamaktadır.
Yukarıdaki ülkelerin hemen tümünün ortak özelliğini 4 maddede toplamak mümkündür:
- Hristiyan-Müslüman çatışması/Hristiyan terörizmi
- Kaynakların sömürülmesi
- Fransa’nın açık müdahaleleri
- Dini çatışma yanında etnik çatışmaların da yaşanması ve birinin diğerine rahatlıkla evirilmesi
Afrika’nın Fakirliğinin Nedeni Zenginliğidir!
Ülke elmas ve altın başta olmak üzere birçok doğal zenginliğe sahip olmasına rağmen dünyanın en fakir 10 ülkesinden birisidir. Tarih boyunca zenginliğini güç ile koruyan en zengin ülkeler ile fakirliği işgale değmeyecek derecede sefil ülkelerin çatışmaların nesnesi olmadığı bilinen bir gerçektir. Zenginler ve güçlüler arasındaki 1. ve 2. Dünya savaşı hariç güçlü ülkelerin birbiriyle giriştikleri çatışmalar bu ülkelerin özellikle sömürge dönemlerinde fakir ülkelere karşı yürüttükleri askeri operasyonlara kıyasla çok daha azdır. Zenginliğini korumaya kudreti olmayanlar için zenginliğin bir afete döndüğünün en gerçekçi hikâyesidir Afrika. Dünyanın en kıymetli madeni elmas, altın ve petrol. Bunların tümüne sahip olan bu kıtanın dünyanın en fakir bölgesi olması küresel sistemin üretenler ve tüketenler dengesi ile bir dünya inşa etmiş olması ve hakların ancak güç ile alınıp yine güç ile muhafaza edilebileceği hakikati ile ilintilidir. Orta Afrika Cumhuriyeti ne klasik oryantalist Afrika bakışı ve görselleri ile çöllerden oluşur, ne de suyu hiç olmayan çorak topraklardan. Bu ülke her yıl sellerin yaşandığı, ormanlarının en büyük gelir kaynağı olduğu bir ülkedir. Çoğu insana göre en önemli doğal zenginliği su kaynakları olan bir ülkenin susuzluğu “West andThe Rest” ayırımında öteki olarak kabul edilenin eline İncilin verilip toprağının ve servetinin çalınması dolayısıyladır. Bu bakış açısına göre: Afrika’nın Hıristiyanlarının dahi Papa gözünde 2. Sınıf Hristiyan olması beyaz adamın Hristiyan’ının da kapitalist olmuş olmasındandır.Hiç kimse Hristiyan Batı dünyasının aşağılık kompleksli gözlerin bakarak kamaştığı ihtişamlı güneşinin yakıtının sadece Müslümanlar olduğunu düşünmemelidir. Afrika’nın Hristiyanlarına Hristiyan ağabeylerinin yaptığını düşman düşmana yapmamıştır. Papa için paranın dini yoktur. Misyonerlik sömürgeciliğin keşif kolu ve öncü birliğidir.
Medya Operasyonu ile Meşrulaştırılan Katliam
Ülkede Müslüman katliamını haklı çıkarmak amacıyla birçok basın kuruluşunda ve hatta insan hakları raporlarında çatışmanın kaynağı olarak gösterilen Seleka liderinin Ocak ayında iktidardan çekilmeyi kabul etmesine rağmen tehcir ve katliam politikasının dünyanın gözleri önünde devam etmesi asıl çatışmanın iktidar mücadelesinin tarihi bir hesaplaşma amacıyla Hristiyan fanatikler tarafından kullanıldığını göstermektedir. Bugün Orta Afrika’da yaşanan katliam yaklaşık bir yıl önce Seleka hareketinin ülkede iktidara gelmesi sonrasında başlayan yoğun medya operasyonları ile meşru bir zemine oturtulmuştur. Son 20 yılda İslami yönetimlerin iktidara geldiği her ülkede kadın haklarından dini özgürlüklere kadar her alanda yoğun insan hakları ihlalleri ve çeşitli katliamların yapıldığına dair basına trajik hikâyelerin yansıtılması benzer politikaların ürünüdür. Mesela Seleka grubu iktidara geldikten sonra Daylight Time gazetesinin 3 Nisan 2013’te yaptığı haberlerde[11] Hristiyanların katledildiği işlenmiştir. Ancak o dönem yapılan haberlerin hiç birinde öldürülen Hristiyanlara ya da yıkılan kiliselere ait hiçbir görselin basına yansımaması da dikkat çekicidir. Konu hakkında bir haberde de Hristiyanların İslami kanunların egemen olması korkusu yaşadığına değinilmiştir. [12]
İnsan Eti Yiyen Vahşi Hıristiyanlar ve Bir İstihbarat Kurumu Olarak BBC
Birçok uluslararası haber kaynağında ve raporda Müslüman Seleka üyelerinin saldırılarının Hıristiyan milislerin saldırmasına neden olduğu iddia edilerek yapılan etnik temizlik ve katliamlar aklanmaya çalışılmaktadır. Bu anlamda BBC tarafından geçtiğimiz haftalarda yapılan bir haber özellikle dikkat çekicidir. Türkiye’de birçok Müslümana göre “gayri ahlaki yayınlar ve sol cenahın etkisi nedeniyle İslam karşıtı haberler yaptığı iddia edilen BBC” öldürdüğü Müslüman’ın uzuvlarını yiyen yamyam Hristiyan’ın ailesinin Müslümanlar tarafından öldürüldüğünü ve bu nedenle intikam aldığını belirterek olayı haklı göstermeye çalışmıştır. BBC’nin 150 bin insanın katledildiği Suriye’de tüm ailesi imha edilip eşine ve çocuklarına tecavüz edilen ve bundan dolayı öldürdüğü Esed askerinin ciğerini ısıran eski Esed askerinin haberini tüm Suriyeli direnişçilere mal ederek sürekli haber yapması kanalın istihbaratlar güdümündeki faaliyetlerine yönelik iddiaları güçlendirmektedir.
BBC haberi şu şekilde sunmuştur.
Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki (OAC) çatışmalar sırasında insan eti yiyen bir Hristiyan milis, BBC'ye yaptığı açıklamada ailesinin öldürülmesinin intikamını aldığını söyledi.
Tanrının Direniş Örgütü: Hristiyan Terörizmi
Orta Afrika’da devam eden katliamların büyük oranda Hristiyan fundamentalizmiyle ilişkisi bulunmaktadır. Demokratik Kongo Cumhuriyetini üs ve geçiş güzergâhı olarak kullanan Uganda merkezli Tanrının Direniş Ordusu (Lord’sResistanceArmy) isimli aşırı dinci Hristiyan terörist grubun Orta Afrika’daki Müslüman katliamını organize ettiği gözlemlenmektedir. Uganda’da ve Güney Sudan’da faaliyet gösteren bu aşırı dinci örgüt Hristiyan şeriatına dayalı bir Afrika devleti kurmak için savaşmaktadır. Bu grup 2005 yılında Demokratik Kongo Cumhuriyetinde faaliyetlere başlamış 2007 yılında da Orta Afrika Cumhuriyetinde faaliyetler yürütmüştür. Şu anda Arta Afrika Cumhuriyetinde Müslümanlara yönelik toplu imha programını yürüten örgütün geçmişte birçok insan hakları ihlalleri, çocuk ticareti ve benzeri faaliyetlere katıldığı yönünde raporlamalar yapılmıştır. Grubun lideri Joseph Kony kendisini tanrının sözcüsü ve dini lider olarak tanımlamaktadır.Joseph Kony aşırı dinci Hristiyan Tanrının Direniş Ordusu örgütünün lideri
LRA’nın Orta Afrika’daki Faaliyetleri
LRA militanlarının Orta Afrika’daki saldırıları
Kimin Teröristi Direnişçidir?
Batılı ülkelerin Orta Afrika Cumhuriyetinde ve tüm dünyada Hristiyan teröristleri görmezden gelmesi ve son Orta Afrika olaylarında Tanrının Direniş Ordusu’nun katliamlarını Batı basınının görmemesi dikkat çekicidir. Ancak İslam dünyasında yayın yapan neredeyse hiçbir medya organının Hristiyan teröristlerden bahsetmemesi ve % 25 olan Müslüman halkın nüfus oranını % 15 olarak göstermesi sorunu daha da büyütmektedir. Kimileri bu trajik durumu şu sözlerle tanımlamaktadır.
ﻪﻧاوﺪﻋﰲﺐﺋﺬﻟامﻼﻳ ﻻ
ﻢﻨﻐﻟاوﺪﻋﻲﻋاﺮﻟاﻚﻳنإ
Eğer koyunun düşmanı çobansa kurda sitem etmeye gerek yoktur.
Orta Afrika’da Müslüman katliamına girişen bu aşırı dinci Hristiyan terör örgütünün hemen hiçbir Batı lideri tarafından dile getirilmemesi, eleştirilmemesi birçok insan hakları kurumu raporunda görmezden gelinmesi Batı’nın terörist olarak Müslümanları tanımladığının en açık göstergesidir. Batının teröristleri özgürlük savaşçılarıdır ve direnişçidir ya da daha açık ifadesiyle bir kişi Batı’ya, Yeni Dünya Düzenine karşıysa teröristtir. Terörist, Batı’nın terörist dediğidir. Batı’yı terörize edendir. ABD’de New York merkezli Uluslararası Terörizm Araştırmaları Merkezi tarafında hazırlanan “Terrorism in North, West, & Central Africa: From 9/11 totheArab Spring” isimli raporda bu Hristiyan terör örgütünden hiç bahsedilmemesi dikkat çekicidir. [13]
Dudakları Hristiyan fanatikler tarafından kesilen Uganda’lı Kadınlar
Katliamın Boyutları
BM raportörü Adama Dieng Orta Afrika’da 23 Ocak itibariyle toplam 902 bin insanın yerlerinden edildiğini açıklamıştır. [14] Dieng BM gözlemcilerinin ve kendisinin katıldığı gözlemler, görüşmeler ve militanların açıklamalarından yola çıkarak Hristiyan “anti Balaka” milislerini ordunun eğitip Müslüman katliamına teşvik ettiğini açıklamıştır. (Dieng, 2014, s. 2)
Ancak raportörün ülkede yerlerinden edilen ve katledilen neredeyse her 100 kişinin sadece birinin Hristiyan olduğu çatışmada saldırılara karşı kendini savunan Müslümanları örnek göstererek Müslümanların da Hristiyanlara saldırısı şeklinde yorumlayıp katliamı meşrulaştırdığı da gözlerden kaçmamaktadır. Ülkedeki Hristiyan Katolik kilisesinin anti Balaka militanlarına ev sahipliği ve danışmanlık yaptığı ve onları desteklediği gözlemlenmektedir. Bununla beraber ordunun eski diktatör ve Hristiyan fanatiklerle beraber hareket etmesi Müslüman topluma yönelik şiddeti de artırmaktadır. Afrika’nın bu bölgesinde sıklıkla eski askerlerin isyancı, eski isyancıların da asker olduğuna şahit olmak mümkündür. Şu an çatışmaları yürüten iki tarafta da eski askerler bulunmaktadır. Kaddafi döneminde sniper olarak kullanılan ve Mali işgalinde de Fransa tarafından ülkedeki İslami direniş yapılarına karşı savaşta Fransa safında savaşan Çad ordusu ve düzensiz birlikler de Orta Afrika Cumhuriyetinde oldukça etkili rol almaktadır. Şu andaki çatışmalarda eski diktatör Bozizi’nin safında savaşan birlikler Fransa’nın yardımıyla Çad’dan ciddi destek almaktadır.
Fransız askerler
Afrika: İslam ile Hıristiyanlığın Mücadele Alanı
Afrika diğer kıtalardan ayrı olarak İslam’ın mı Hıristiyanlığın mı egemen olacağına yönelik tartışmanın en şiddetli şekilde yaşandığı kıtadır. Nijerya’dan Mısır’a, Etiyopya’dan Çad’a kadar neredeyse tüm Afrika’da iktidar bir şekilde Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında paylaşılmakta ve çoğu zamanda bu paylaşım Batı ülkelerinin desteği dolayısıyla Hristiyanlar lehine işlemektedir. Örneğin Nijerya’nın % 60’ı Müslüman olmasına rağmen ülkedeki büyük şirketler Hıristiyanlara aittir. Ülke ekonomisini elinde tutan Hıristiyanlar aynı zamanda eğitimi de ellerinde tutmakta öyle ki Müslüman çocuklar kilise okullarında eğitim görmektedirler. Nijerya’da akademik çalışmalar yapan Hristiyanlar Avrupa’nın en iyi üniversitelerine kabul edilmekte ve bu yarışta da Müslümanları geride bırakmaktadırlar. Ülkenin Hıristiyan bölgeleri aynı zamanda alt yapının da en güçlü olduğu en zengin kaynaklara sahip bölgelerdir. Batılı şirketler petrol dâhil hemen her ticari anlaşmada Hıristiyan partnerleri tercih ederek ülkenin Hıristiyanlarını güçlendirmektedirler. Aynı süreç Mısır ve Etiyopya için de geçerlidir.
Afrika Misyoner çalışmanın en yoğun ve en başarılı yapıldığı yerdir. Bunun nedenlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
- Eğitim seviyesinin düşük olması (İnsanların Hıristiyan propagandadan etkilenecek kadar cahil olması)
- Fakirlik ve Batılı yardım kuruluşlarının vadettiği zenginlik
- Bölgenin en fazla animistin yaşadığı alanlardan biri olması
- Afrika’da Hıristiyan misyonerlere olanak tanıyan, engel ol/a/mayan zayıf yönetimlerin bulunması
- Paylaşım amacıyla Batılı ülkelerin misyoner faaliyetlerde özellikle Afrika’ya odaklanması
- Eğitim kurumlarının yetersiz olması dolayısıyla Hıristiyan kolejler ve üniversitelerin neredeyse birçok yerde tek alternatif olması
- İslam dünyasının politik birliğini yitirmiş olması dolayısıyla Afrika’daki dini eğitim eksikliği
Afrika’da Hıristiyan menşeli istatistiklere göre halkın %40’ı Hıristiyan % 45’i ise Müslüman’dır. Ancak gerçek rakam bundan çok farklıdır. Kıtadaki Müslüman nüfusuna dair en doğru tahmin Müslüman nüfusun % 65’lerde olduğunu geri kalan nüfusun ise animistler ve Hristiyanlar tarafından paylaşıldığıdır. Ancak Batılı ülkelerin desteği ile iktidara gelen Hıristiyanlar tıpkı Etiyopya ve Nijerya’daki kadar aleni olmasa da ülkedeki gerçek nüfus oranlarını gizlemektedirler. Afrika’da hâlihazırda yürütülen misyoner faaliyetler hakkında inceleyiniz.
http://www.africachristianmission.org/
http://www.cmaid.org/; http://www.om.org/en/opportunities
http://moreonacmi.weebly.com/
http://www.missionafrica.org.uk/
http://hereslifeafrica.com/
http://www.aicmission.org/index.php?sid=dca9ee4191b3530bed736d4d87150918
Kur’an Yakma Savaşı: Neden Sahneler Hep Aynı?
Daha önce Mali, Nijerya, Sudan ve diğer birçok bölgede görüldüğü gibi Orta Afrika Cumhuriyetinde de ekonomik ve siyasi motifler yanında inancın çatışmaların merkezine taşındığı görülmektedir. Sürekli biçimde dönüştürülerek kimliğinden ve inancından uzaklaştırılmaya çalışılan İslam dünyası daha çok ekonomik ve askeri yönlerden zayıf olduğu bölgelerde fiziki müdahalelerle imha edilmeye çalışılmaktadır. Afrika’nın özellikle de Fransa tarafından desteklenen sömürge ülkelerinde meydana gelen krizlerde Kur’an’ın yakılması artık çatışmanın sembollerinden birisi haline gelmiştir.
Orta Afrika’da Hıristiyan Milislerin Tahta Mushaf
Nüfus Oranları ve Nüfuz Oranları: Siyasi Temsil ve İktidar Paylaşımında Sayıların Rolü
Afrika tıpkı dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi nüfus oranlarının çatışmalar ve siyasi nüfuz mücadeleleri nedeniyle büyük oranda çarpıtıldığı bir kıtadır. Nüfus oranlarının büyük ölçüde nüfuz oranını ve siyasi temsil gücünü etkilediği kıtada demografik verilerle hem kâğıt üzerinde hem de katliamlar yoluyla reelde ciddi oranda oynandığı görülmekledir. Afrika’nın birçok yerinde çatışmalar misyonerlik kaynaklı olmakla beraber Hıristiyanların Batılı ülkeler tarafından iktidara getirilip desteklendiği Nijerya, Etiyopya, Orta Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerde nüfus oranları uluslararası medya organları, insan hakları organizasyonları, stratejik araştırma kurumları desteği ile Müslümanların aleyhine yansıtılmaktadır. Bununla beraber yoğun Hristiyanlaştırma politikaları ve Müslüman nüfusun fiziki işgal ve göçler yoluyla hedef alınması da kıtada nüfus dengelerini değiştirmektedir. Ülkedeki Hristiyan nüfus birçok aşırı Hristiyan kaynak tarafından bile % 50 olarak gösterilirken çeşitli aşırı politik akademik yayınlarda bu oranlar % 80’lere kadar çıkarılabilmektedir.[15] Özellikle Afrika’da nüfus oranı benzer oranda siyasi iktidar ve güç dengelerini değiştiren önemli bir unsur olarak sembolize edilmiştir. Örneğin Etiyopya’da ve Nijerya’da Müslüman nüfus Hristiyan nüfusun oranından fazlayken bu ülkelerde Batılı güçler tarafından iktidara seçilen Hristiyan yönetimler hem yönetimi ele geçirmişler hem de baskı altında tuttukları Müslüman nüfusun oranını her geçen yıl daha da az gösteren sahte sayımlar ve istatistikler yayınlamaktadırlar. Orta Afrika’da Müslüman nüfusunun birçok kaynakta az gösterilmesi ülke yönetimindeki Hristiyanların baskıcı yönetimine ve iktidardaki gücüne meşruiyet kazandırmak amacıyla sıkça kullanılan retorikleri beslemektedir. Nüfus oranı böylece iktidarı paylaşma ve temsil oranında eski sömürü ülkelerinin etkisiyle Hristiyanlar lehine yapılan değişikliklerin meşrulaştırılması olarak kullanılmaktadır. Misyonerler ve Batı’lı strateji kurumları tarafından hazırlanan kaynakların çoğunda ülkedeki Müslüman oranı % 10 olarak gösterilirken bu oranın en az % 25 olduğu alanda dikkatli inceleme yapan uzmanlar tarafından kolaylıkla gözlemlenebilir. Bu oranları destekleyen birçok alan-yazın eserine de rastlamak mümkündür. Örneğin House of Common Library tarafından hazırlanan metin bunlardan birisidir.[16]
Bourdieu ve Afrika’nın Hristiyan Habitus’u
Ünlü Fransız filozof Pierre Bourdieu Karl Marks’tan etkilenerek tanımladığı sermaye türlerinde toplumların eğitim sistemlerinin de elitler tarafından hazırlandığını ve düzenlenen pedagoji sisteminin yine elitler lehine iktidar ve güç dağılımını düzenlediğini, haksız dağıtım ve zulmü yeniden ürettiğini açıklamaktadır. Tanımlamalarında insanların toplumsal ilişkilerinin, sınıflarının, zenginliklerinin ve sosyal çevrelerinin onların zihin dünyasını şekillendirdiğini ve onlara kendilerinden imkân olarak daha geride olanlara göre güçlü olacakları bir kültürel ve sosyal sermaye verdiğini iddia etmektedir. Buna göre bir doktorun ya da avukatın oğlu elitler tarafından hazırlanmış cari eğitim sistemi içerisinde bir esnafın çocuğuna göre gelecekte avukat ya da doktor olma ihtimali çok daha fazladır. Eğitim sisteminin zenginleri ve müreffeh kesimin yeni nesillerini tekrar müreffeh yapacak şekilde dizayn edildiğine değinen Bourdieu eğitim sisteminin halktan talep ettiği kültürel ve sosyal sermaye (kapital, zenginlik, birikim, meta) toplumun yönetilen kesiminde bulunmamakta ya da az bulunmaktadır ve bu da pedagojik kapitalizme yol açmaktadır. Şekillendirilen ülke sistemi eğitim sistemi de başta olmak üzere yöneten egemenlerin dünya görüşleri ve çıkarlarına göre dizayn edilmekte ve bu sisteme en uyumlu kişiler kazanç ve konum ile ödüllendirilmektedirler. Bu da alt tabakaların sürekli biçimde kimlik krizine girmesine ve egemenler lehine dönüşmelerine neden olmaktadır. Ünlü İslam bilgini İbn-i Haldun bu gerçeği yüzyıllar önce toplumların kendilerini yenen ya da yönetenlere benzemek için çaba gösterecekleri şeklinde özetlemiştir. Yaşamı bir oyuna benzeten Bourdieu bir oyunda her oyuncunun kuralları bildiği gibi temayülleri de bildiğini ve başarılı olmak için yapması gerekenlerin farkında olduğunu açıklayarak egemen sistemin de bir oyun kurduğunu ve bu oyunu kuralına göre oynayanların başarılı olup oynayamayanların dışarıda kalacağını açıklamaktadır. Bu temayüle habitus denir. Afrika’da ve dünyanın birçok yerinde Yeni Dünya Düzeni ve onun yerel örgütlenmeleri küresel ve onunla uyumlu bölgesel Habitus’lardizayn etmekte ve İslam dünyası başta olmak üzere herkesi bu habitus içerisinde kalıplandırmaya çalışmaktadırlar. Bu Habitus’a uymayanlar ise cezalandırılmakta ve terörist ilan edilmektedirler. Afrika’da Hristiyan misyonerler eliyle eğitim sistemi ele geçirilmek suretiyle Müslüman halklar cehalet ve dönüşüm arasında tercih yapmaya zorlanmaktadırlar.
Afrika’nın birçok ülkesinde hem maddi güç hem de eğitim sistemi Hristiyanların denetimindedir.[17] Bu konuda “Afrika’da Din” isimli dergide kaleme “Politics of Religious Schooling: Christian and Muslim Engagements with Education in Africa” isimli analiz ülkede eğitim sistemi üzerinden yürüyen iktidar savaşına dair oldukça ayrıntılı bilgiler vermektedir. Nijerya, Etiyopya, Çad başta olmak üzere bir çok Afrika ülkesinde Müslümanlara kendi okullarını ve üniversitelerini açma izni verilmemekte ve Müslüman çocuklar Hristiyan okullarında okumak mecburiyetinde bırakılmaktadır. Bunun bu ülkelerde Müslüman toplumlara büyük zarar verdiği ve ciddi kimlik sorunlarına neden olduğu bilinmektedir. Örneğin Nijerya’da” Boko Haram” olarak bilinen “İslami Davet ve Cihad Hareketi” Müslümanların Batılı eğitim sistemleri ile eğitilmeye zorlanmasına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Nijerya dilinde “Batı Tarzı Eğitim Haram” anlamına gelen ve Müslüman ülkelerde bile eğitim karşıtı bedevi bir hareket olarak tanımlanan bu direniş grubu aslına bir kimlik mücadelesi vermektedir ve ilk nesil üyelerinin % 90’ı hafızlardan oluşmaktadır.
Genel olarak incelendiğinde Orta Afrika Cumhuriyetindeki kriz:
Politik açıdan
- Güç mücadelesidir
- Vizyon sahibi liderliklerin eksikliği nedeniyledir
- Dış etkiler krizi derinleştirmektedir.
- Siyasi bir iktidar mücadelesidir.
Uluslararası Etki ve Din/İdeoloji Açısından
- Bu iktidar mücadelesi Hristiyanların Batı desteği ile Müslüman’lar ile hesaplaşmasına neden olmaktadır.
- Batı ülkeleri ve özellikle de Fransa Hristiyan radikallere ülkeyi sömürmesine ortam sağlayacak kadroları güçlendirmek amacıyla destek vermektedir.
- Fransa mimarlığında Afrika’nın tamamen de-İslamizasyonu projesinin Orta Afrika ayağıdır.
- Etnik düşmanlıklar dini ve siyasi gerilimi tırmandırmaktadır
Ekonomik Açıdan
- Ülkede son 10 yılda yaşanan siyasi istikrarsızlık tarım ve ticareti sekteye uğratmıştır ve bu da paylaşımı zorlaştırmaktadır.
- Ekonomik dağılımın eşitsizliği çatışmayı derinleştirmektedir.
- Uluslararası finans sisteminin zayıf ülkeleri sömürü üzerine inşa edilmiş olması krizi yeniden sürekli üretmektedir.
Sonuç olarak Orta Afrika Cumhuriyetinde yaşanan katliamlar İslam dünyasına karşı “Yeni Dünya Düzeni” ülkeleri tarafından yürütülen imha ve dönüştürme politikalarının Afrika ayağını oluşturmaktadır. Benzer bir krizin yakın gelecekte Afrika’da Çad’da ve Asya’da Sri Lanka’da gerçekleşmesi tahmin edilebilir. İslam dünyasının içinde bulunduğu kontrolsüzlük, parçalanmışlık, tekfirci akımlar ve zayıflık hem zenginliklerin talan edilmesine hem de Müslümanların birçok bölgede soykırıma uğramasına neden olmaktadır. İslam dünyasının içinde bulunduğu krizi sırf askeri çözümlerle aşması mümkün değildir. Özellikle Küresel Cihad Hareketi tarafından dünyanın birçok yerinde verilen özgürlük mücadelesi askeri yönü görece güçlü siyasi yönü zayıf bir meydan okuyuştur. İslam Dünyasının bu krizi aşması için akademisyenlerin, öğrencilerin, doktorların, gazetecilerin, ilim adamlarının kısacası her sahadan insanın küçük ayrılıkları bir kenara koyarak medeniyetlerin yükselmeleri ve güçlenmeleri için gereken evrensel kurallarla uyumlu olarak çalışması gerekmektedir.
"İyi adamdı ama Müslüman'dı... Öldüğü iyi oldu..."
@Abdulkadir_Sen
[1] http://global.britannica.com/EBchecked/topic/71404/Barthelemy-Boganda
[2] http://content.time.com/time/magazine/article/0,9171,810965,00.html
[3] http://news.bbc.co.uk/2/hi/africa/6146748.stm
[4] http://news.bbc.co.uk/2/hi/africa/6196652.stm
[5] The Central AfricanRepublic – a history of a collapseforetold? MortenBoas, TheNorwegianPeacebuilding Resource Centre Ocak 2014
[6] http://www.presstv.ir/detail/2013/12/14/339969/france-fuels-sectarian-killing-in-car/
[7] http://www.nigeriaintel.com/2013/12/09/france-vows-to-disarm-car-militias/
[8] The New Imperialism in Africa, Bridging World History, TheAnnenberg Foundation copyright © 2004
[9] https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ct.html
[10] ColonialismandMuslimMobility, XA VI E R L U FF I N, HistoricalApproaches 3 2 I S I M N E W S L E T T E R 1 1 / 0 2, Belgium
[11] http://www.aina.org/news/20131127122830.htm
[12] http://morningstarnews.org/2013/09/christians-in-central-african-republic-vulnerable-as-chaos-continues/
[13] Special Update Report Terrorism in North, West, & Central Africa: From 9/11 totheArab Spring, JANUARY 2012, I N T E R N A T I O N A L C E N T E R F O R T E R R O R I S M S T U D I E S
[14] UNITED NATIONS Thestatement of Under Secretary-General/Special Adviser on thePrevention of GenocideMr. Adama Dieng on thehumanrightsandhumanitariandimensions of thecrisis in the Central AfricanRepublic 22 January 2014
[15] http://www.christianpost.com/news/christian-militia-could-wipe-out-central-african-republics-muslim-population-says-human-rights-group-114489/
[16] The Central AfricanRepublic: a primer on thecurrentcrisis, House of common Library, Standard Note: SN06829 Lastupdated: 19 February 2014 Author: JonLunnSection International AffairsandDefenceSection
[17] Journal of Religion in Africa 43 (2013)365-378 Politics of ReligiousSchooling: ChristianandMuslimEngagementswithEducation in AfricaIntroductionHansjörgDilgerandDorotheaSchulz