HAKSÖZ-HABER
PKK'nin sürecin esasından uzaklaştıran saikleri üç kategoride değerlendiren Ete, İlk olarak örgütün bir türlü silahtan ve şiddeti bir enstrüman olarak kullanmaktan vazgeçemediğini, İkinci olarak ise örgütün tabanını ve unsurlarını bir türlü çözüme adapte etmediğini ve son olarak da bölgede oldukça fazla hissedilmeye başlanan siyasal totalitarizm olduğunu belirtmiş.
***
Örgüt çözüm istiyor mu?
Hatem Ete/ Yeni Şafak
Türkiye, son iki yılı, çok çetin siyasi imtihanlarla geçirmesine rağmen, çözüm sürecini rayında tutmayı başardı. Sürecin ilk yılında, Paris cinayetleri ve İmralı görüşmesinin sızdırılmasıyla sürecin kendisi, Gezi eylemleri ve 17-25 Aralık operasyonlarıyla da sürecin arkasındaki siyasi irade doğrudan hedef alındı. Sürecin ikinci yılında ise, Türkiye oldukça gerilimli geçen iki kritik seçim geçirdi, ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve AK Parti’nin genel başkanı değişti.
İki yıla sığan bütün bu gelişmeler, siyasi zemini ve sürece müdahil olan siyasi aktörlerin siyasi performans ve önceliklerini etkilese de, çözüm sürecini esastan etkilemedi.
Ancak, Türkiye’nin ciddi siyasi krizlerden geçtiği iki yıl boyunca, bir siyasi istikrar teminatı olarak ayakta duran çözüm süreci, 6-8 Ekim olaylarından bu yana yaslandığı sağlam zemini kaybetmiş durumda.
HDP’nin çağrısı üzerine 6-8 Ekim’de çıkan olaylarda 49 kişi hayatını kaybetti, olayların kitlesel boyutu bittikten sonra da, Bingöl, Hakkari ve Diyarbakır’da gündelik yaşamını sürdüren asker ve emniyet görevlilerine üç farklı saldırı gerçekleştirildi.
Olaylar, örgütün samimiyetini sorgulamaya açıp güven kaybına yol açsa da olaylardan hem HDP hem de örgüt kanadından gelen özür beyanlarından sonra oluşan siyasi ve toplumsal sağduyu ve kararlılık, süreci rayda tuttu. Bunun sonucunda ise, diyalog yeniden kuruldu ve sürecin tarafları çözüm kararlılığından taviz vermedi.
6-8 Ekim’in çözüm süreci üzerinde oluşturduğu karamsarlık yerini iyimserliğe bırakmışken, Aralık’ın son günlerinde Cizre’de yaşanan olaylar toplumsal sağduyu ile ötelenen 6-8 Ekim olaylarında biriken hissiyatla birleşerek sürece yönelik ciddi tereddütlerin oluşmasını sağladı.
Sürecin başladığı günden bu yana atlattığı badireler çözüm sürecini etkileme potansiyeli taşısa da tarafların çözüm sürecine yönelik tutumlarından kaynaklanan gelişmelerden ziyade dışarıdan yapılan müdahalelerdi.
Ekimden bu yana yaşananlar ise, doğrudan, çözüm sürecinin bir tarafı olan örgütün tutumundan kaynaklanıyor. Örgütü sürecin esasından uzaklaştıran saikleri üç kategoride değerlendirmek mümkün;
İlk olarak süreci başlatan en başat faktör silahlardan arınma iken örgütün bir türlü silahtan ve şiddeti bir enstrüman olarak kullanmaktan vazgeçemediği rahatlıkla söylenebilir. Sürecin başladığı ilk günden bu yana örgüte adam kazandırma, silahtan medet umma ve 6-8 Ekim’de bölgenin tamamında hissedilen silahlı eylemin bir alternatif olarak zihinlerde yer alması sürecin silah bırakması beklenen aktörünün süreci sindiremediği şeklinde değerlendirilebilir.
İkinci kategori ise örgütün tabanını ve unsurlarını bir türlü çözüme adapte edememesidir. İki yıl gibi uzun bir süre zarfında hem de en üst ağızdan silahlı mücadeleyi sonlandırma niyeti deklare edilmişken, örgütten sürecin gerektirdiği duyarlılıkla yapılan tek bir açıklamaya rastlanmıyor. Örgüt medyasında her gün katliam, soykırım, imha gibi kavramlar bütün konuşma ve haberleri doldurmaya devam ediyor. Bu durum ise yaşanan kriz anlarında kitlesel şiddetin önünü açıyor.
Son kategori ise bölgede oldukça fazla hissedilmeye başlanan siyasal totalitarizm. Hem 6-8 Ekim olaylarında hem de Cizre’de kendisinden başkasına hayat hakkı tanımama üzerine kurulu bu durum süreci zehirliyor. Sürecin özünde mündemiç olan demokratik zihniyet, örgütün farklı siyasi alternatiflere hayat hakkı tanımayan bu totaliter tutumu yüzünden zarar görüyor.
Örgüt ve çeperindeki siyasal hareket, sürecin ruhuyla örtüşmeyen bu unsurlara yaslanmaya devam ettikçe, çözüm süreci siyasal düzeyde sürdürülse de, sahadaki gerilim ve şiddet varlığını sürdürüyor. Böylece, son iki yılın büyük siyasi krizlerinden etkilenmemeyi başaran çözüm süreci, tam sonuç alıcı bir siyasi zemin oluşmuşken, örgütün tutumu dolayısıyla başarıya ulaştırılamıyor.