'AKP'yi ve Gülen'i bitirme' belgesinin ortaya çıkarılmasının ve sorumlularından hesap sorulmasının taşıdığı önem ortada. Bu konunun ülkemizin geleceği için hayati anlamının her geçen gün daha net şekilde farkına varmaktayız.
‘AKP’yi ve Gülen’i bitirme’ belgesinin ortaya çıkarılmasının ve sorumlularından hesap sorulmasının taşıdığı önem ortada. Bu konunun ülkemizin geleceği için hayati anlamının her geçen gün daha net şekilde farkına varmaktayız. Bu belge, ordu içindeki yasadışı bir yapılanmayı, seçilmiş meşru iktidarları zor yoluyla devirmeyi amaçlayan bir komployu kanıtlar nitelikte bir belgedir.
Ordular ülkelerin savunmasını gerçekleştirmekle görevlidirler. Gelişmiş, demokratik rejimlerde orduların görev tanımı bununla sınırlıdır... Ordular normal birer devlet kurumu olarak işlerler.
Geri ülkelerin birçoğundaysa ordu siyasetin içindedir. Gerilikle ordunun siyaset içindeki yeri arasında yüksek düzeyde bir beraberlik söz konusu olduğu, siyaset bilimiyle biraz olsun ilgilenen hemen herkesin çok iyi bildiği bir gerçek. Demokrasisi oturmuş ülkelerde askerin siyasete müdahalesi, iktidarı ele geçirmeye kalkışması, ancak fantastik bir kurgu olarak düşünülebilecek bir durumdur.
Bundan birkaç yıl önce İsveç’te İsveç’in savunma bakanı ile bir söyleşi yapmıştım. Savunma bakanı, albay üstündeki bütün üst rütbeli subayları kendisinin terfi ettirdiğini, komutan atamalarını da kendisinin yaptığını anlatmıştı. Hazırladığı listeleri bakanlar kurulunun formalite icabı onayladığını belirtmişti. Demokratik bir ülkedeki asker-siyasetçi ilişkisinin klasik standardı aşağı yukarı budur... Elbette İsveç demokrasisinin de tartışılabilecek yanları olabilir, ama bu noktada ulaşmış oldukları standardın ideal olduğu söylenebilir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyaret ettiği Pakistan için, dünkü gazetelerde askeri darbe ihtimalinden söz ediliyordu. Pakistan’ın çok partili rejim yaratma denemesi bizdekinden daha acı tecrübeleri içinde barındırıyor. Onlarla karşılaştırıldığımızda daha iyi durumda olduğumuz söylenebilir.
***
Dursun Çiçek imzalı belgenin artık bir gerçeklik haline dönüştüğünü anlıyoruz. Ortada darbe girişimleri, kanlı tezgâhlar amaçlayan bir belge var.
Bu belge Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki bir kurum tarafından hazırlanmış. Şimdi bu belgenin sorumluları yargıya hesap verecekler.
Bazı çevrelere göre, bu konuların medya tarafından gündeme getirilmesi orduyu yıpratıyor, ülkemizin iç istikrarını bozuyor. Daha ileri gidenler ise, bütün bunların AK Parti’nin bir tezgâhı olduğuna inanıyor. ‘TSK’nın yıpratılması’ ifadesi, artık ortalama bir vatandaşa bile inandırıcı görünmeyen ve hatta bıkkınlık veren bir klişeye dönüşmüş durumda...
***
Askeri darbeler, iç savaş kışkırtıcılığı, toplu katliamlar yaratarak, suikastlar düzenleyerek askeri darbelere ve siyaset alanına yönelik çeşitli müdahalelere zemin hazırlama girişimleri, yalnızca bugünün olayı değil. Bu tür girişimlerin, ülkemizde çok ciddi ve uzun bir geleneği var. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne egemen olan anlayış, darbecileri koruyup kollamayı kendisine görev edindi. AK Parti diye bir parti yokken, Tayyip Erdoğan henüz sekiz yaşında bir çocukken bile bu ülkede askeri darbe yapılmıştı...
Türkiye bu gelenekle henüz hesaplaşamadı. Darbecilik, meşru bir faaliyet olarak algılanmaya devam ediyor... Bununla birlikte, 1946 yılında bu yana çok partili demokrasiyi deniyoruz. Bu deneyimimiz acı olaylarla iç içe yürüyor. Bu süreç içinde üç askeri darbe, bir post-modern darbe, birçok askeri muhtıra yaşadık.
Darbelerde Başbakan asıldı, bakanlar asıldı...
***
Kürt sorununun bu kadar kanlı bir hale gelmesinde 12 Eylül 1980 askeri darbesinde uygulanan yöntemlerin önemli bir payı olduğu, son derece net bir şekilde ortada olan bir olgu. Madalyalarla onurlandırılan, sergileri Genelkurmay Başkanları tarafından açılan Kenan Evren ve arkadaşları, Güneydoğu’da şiddetin bu kadar yaygınlaşıp güçlenmiş olmasının en önemli sorumluları arasındalar.
Bugün Güneydoğu’da binlerce faili meçhulün, yargısız infazın bu bölgeyi bir kan gölü haline getirmesinin asıl nedenlerinden birisi Türkiye’deki darbeci kafadır. Darbeci militarist kafa, bu tür sorunları silahla ve şiddetle çözmeyi kendi varlığının bir parçası olarak gördüğü ve bu anlayışı devlete kabul ettirdiği için sorun bu kadar içinden çıkılmaz bir hale gelmiş bulunmaktadır.
Türkiye’de militarizm ve tepkisel milliyetçilik hep el ele yürüdü. Türk Silahlı Kuvvetleri de çoğu zaman bu anlayışın egemenliği altında kaldı. Orduya egemen olan anlayışın, Türkiye’nin temel meseleleri konusunda demokrasiden uzak bir yerde duruşuna, demokrasiyi hedef olarak görüşüne, hatta temel felsefesini demokrasiye muhalefet üzerine kuruşuna defalarca tanık olduk.
‘AKP’yi ve Gülen’i bitirme’ belgesi olarak hazırlanan kanlı plan da bu nedenle kamuoyu için sürpriz değil. Sürpriz olsa da olmasa da, Türkiye gibi AB ile üyelik müzakereleri yürüten bir ülkede bu tür şeylerin normal karşılanması kabul edilemez.
Bunu hazırlayanlar, artık bunun hesabını vermelidirler. Vereceklerdir de... Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemiz demokrasisinin sınırları içine çekilecek ve asil görevine dönecektir. Söz konusu olan, ‘ordunun yıpranması’ değil, darbecilerin temizlenmesidir. Dursun Çiçek imzalı belgenin hesabının olabilecek en çabuk şekilde sorulması, bu tür işlere bir daha kalkışılması olasılığının ortadan kaldırılması ya da en azından asgariye indirilmesi için zorunludur.
Siyasetçileri beğenmeyebilirsiniz. Onların ülkeyi kötü yönettiğini düşünebilirsiniz. Askerler içinde de böyle düşünenler her zaman olacaktır. Onlar da diğer yurttaşlar gibi demokratik sistem içinde oylarını verecek, görüşlerini belirteceklerdir.
Siyasetçilerden memnuniyetsiz oldukları anlarda akıllarına gelen ilk kelime darbe olmayacaktır.
Hatta, darbe girişimine kalkışmayı akıllarından bile geçiremeyecek bir noktaya geleceklerdir...
Orduyu ‘yıpranmak’tan asıl kurtaracak olan da bu bilinç değişimi olacaktır...
RADİKAL