Beni arayan dostum şerefli bir subaydır. Onun kişiliğini, bir hayat felsefesi haline getirdiği vatan ve millet sevgisi ile size özetleyebilirim.
Daha önce Genelkurmay'da görev yaptığı için prosedürleri yakından biliyor. Durumu şöyle özetledi. Birincisi, belge bir "andıç" değil, üzerinde yazdığı şekilde "eylem planı". İkisi arasında şu fark var. "Andıç", proje subayı tarafından bir öneri biçiminde hazırlanıyor ve makama arz ediliyor. "Eylem planı" ise bir "ana plan" veya "konsept" çerçevesinde yukarıdan gelen talimat üzerine hazırlanıyor. "Ana plan"ın bu tür "eylem planları" bu planların ekleri ve lahikaları oluyor. İkincisi, demek ki bu "eylem planı" bir "ana plan"ın parçasından ibaret. Başka "eylem planları" da var. O zaman kritik soru şu: "Ana plan ne?" "Ana planı kim hazırladı?" "Eylem planları"nın arz edildiği makam hangisi?
Genelkurmay Başsavcılığı'nın yaptığı dünkü açıklama inandırıcı ve ikna edici değil. Başsavcılık henüz görmediği ve kriminal incelemeden geçirmediği bir belgenin "Genelkurmay'a ait olmadığı kanaati"ne nasıl ulaşıyor? Şöyle düşünelim: Emniyet Genel Müdürlüğü'nden bir belge sızsa ve bütün üst kademe yöneticilerini zan altında bıraksa, emniyet genel müdürünün açıklaması sizi tatmin eder mi? Askerî savcı, bağımsız değil. Askerî yargının, Şemdinli davasında görüldüğü üzere, asker kişilere koruma zırhı sağlamak üzere devreye girdiğine dair bir kanaat var.
"İrtica ile mücadele eylem planı" Askerî Ceza Kanunu ve İç Hizmet Kanunu'na göre aleni suçları içeriyor. Daha önemlisi Türk Ceza Kanunu'na göre 309. maddeden itibaren sırayla devam eden suç tanımları bu belgenin içinde aleni olarak yer alıyor. Fazladan 318. maddede yer alan "Halkı askerlikten soğutma" ve 319. maddede yer alan "Askerleri itaatsizliğe teşvik" suçu da bu belge içinde mevcut. Demek ki Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasal düzeni çok esaslı bir tehdit ve tehlike ile karşı karşıya. O zaman bu yakın ve sıcak tehlikenin ciddiyetiyle mütenasip tedbirlere ihtiyaç var. Ortada bir "zan" var ve bu "zan" Genelkurmay Başsavcılığı'nın görmediği belgenin Genelkurmay'a ait olmadığı kanaatine ulaşması gibi, gayri ciddi bir savunma ile geçiştirilemez.
Şayet kullanacağımız yöntem parçadan bütüne gitmek ise karşımızdaki "ana plan" anlı-şanlı bir "darbe planı". Bu muhakemeyi yürütürken 28 Şubat sürecinin meşhur "Batı Çalışma Konsepti" başlıklı ve Orgeneral Çevik Bir imzalı belgesini hatırlamamız lâzım. "Ana plan"ın içerik itibarıyla muadili bu olmalı. "İrtica ile eylem planı" da tıpkı, 28 Şubat sürecinde Ali Kalkancı, Fadime Şahin gibi "toplumu irtica tehlikesine inandırmak" için tezgâhlanan komplolar dizisi ile aynı mantığı taşıyor. Ama bu seferki ahlaksızlığın ötesinde anayasal suç niteliğinde.
Şerefli bir Türk subayı olan dostum, meslektaşları ile bir araya geldiğini ve durum değerlendirmesi yaptıklarını söyledi. Vardıkları netice şu: "Bu işi düzeltmek için ne gerekiyorsa yapalım." Türk Silahlı Kuvvetleri'nin itibarını bu saatten sonra korumak, bu darbeci parazitleri ordudan bütünüyle kazımakla mümkün. Kimse ordunun itibarı arkasına saklanarak bu ülkenin birliğine ve dirliğine kastedemez.
Hükümete düşen sadece hukukî süreçleri başlatmak ve dava açmak değil. Genelkurmay'ın doğrudan hükümet marifetiyle sıkı bir soruşturmadan geçirilmesi lâzım. Parlamento'nun bir komisyon oluşturarak bu konuyu, TSK'nın bütün gizli belgelerini tarayarak incelemesi gerekir. İhtiyacımız, Genelkurmay Başsavcılığı'nın komutandan aldığı talimatla yürüttüğü soruşturma değil, demokratik kurumları seferber eden güçlü bir siyasî denetim.
Hükümet ilk adım olarak, bu planların hazırlanması talimatını verme yetkisine sahip makamdaki kişi sıfatıyla, Genelkurmay İkinci Başkanı'nı hiç beklemeden re'sen emekliye sevk etmeli.
"Bazı askerler"e karşı Türk ordusunun itibarını korumak görevi öncelikli olarak hükümetin. Ordu bu milletin gözbebeği. Gözbebeğimiz üzerinde gölge kalmamalı.
ZAMAN