Özgür-Der, ırkçı mahyalara tepki göstermeye devam ediyor. Son olarak Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez'in mahyaların içeriğinde sorun görmeyen algısını eleştiren Özgür-Der, mahyaların cahili zihniyetin ürünü olduğunu belirtti ve Diyanet yetkilisine şöyle seslendi: "Bu zihniyetle açıkça yüzleşmeden, hesaplaşmadan iman etme sorumluluğumuzu yerine getiremeyeceğimizi siz de biz de gayet iyi biliyoruz. Öyleyse lütfen dünyevi otorite ve makam sahiplerine değil, Rabbimize vereceğimiz hesabı asıl kabul ederek sözlerimizi ve tavırlarımızı bir kere daha gözden geçirelim!"
Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan açıklama:
YANILIYORSUNUZ SAYIN MEHMET GÖRMEZ,
MAHYALARIN İÇERİĞİNDE BÜYÜK SORUN VAR!
8 Ekim 2009
İstanbul'un kurtuluşunu kutlama bahanesiyle 5 büyük camiye asılan ırkçı-militarist içerikli mahyalar konusu tam bir faili meçhul provokatif eylem sıfatını hak etme yolunda! Konuyla ilgili olarak hiçbir kurum sorumluluk üstlenmiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ve İstanbul Müftülüğü yaptıkları yazılı açıklamalarla bu camilere mahya asılması işinin Vakıflar İstanbul Bölge Müdürlüğü'ne ait olduğunu belirtirken, Vakıflar idaresi topu İstanbul Valiliği bünyesinde teşkil edildiği iddia edilen bir komisyona atmakta. Valilik adına ise henüz herhangi bir açıklama yapılmadığından; böyle bir komisyonun olup olmadığı, varsa bu yönde bir karar alıp almadığı, aldıysa bununla neyi amaçladığı tam olarak açıklığa kavuşmamıştır. Sonuçta bu işgüzarlığın ardında nasıl bir hesabın bulunduğuna; acaba gündemde sıcaklığını koruyan açılım tartışmalarını sabote etmenin mi, yoksa Ergenekon davasında yargılananlara manevi destek vermenin mi öncelikli olarak hedeflendiğini kestirmek şimdilik zor!
Bununla birlikte icra edilen şeyin sadece bürokratik bir işgüzarlık olmadığı ise son derece açık! Sadece Rabbimizin adının yüceltilmesinin gerektiği mescitlerin laik-Kemalist ulus devlet ideolojisinin simgeleriyle donatılmaya kalkışılmasının içerdiği yanlışlık, sapkınlık kurumlar arası polemikle geçiştirilemez. DİB'in açıklamasında kendilerinin sorumlu olmadığını izah sadedinde tarihi camilerin Vakıflar Müdürlüğü'ne ait olduğu tezi öne çıkartılmakta. Burada açık bir yanlış bulunmaktadır. Camiler, mescitler Diyanet'in, vakıfların, devletin vs. değil, Allah'ındır! Ve tüm Müminler, Mümin olma iddiasına sahip herkes buraları korumakla, cahili ideolojik kirletme çabalarına karşı bu mekanları temiz tutmakla, hiçbir şey yapılamıyorsa dayatmayı ve dayatmacıları teşhir etmekle mükelleftirler. Bu yüzden "benim yetkim yok, sorumluluğum da" mazeretini kabul etmiyoruz!
Çalınan Minareye Kılıf Bulma Çabası mı?
Öte yandan bu sapkın eyleme karşı çıkarken hangi mantıktan hareket edildiği de konunun can alıcı noktasını oluşturmaktadır. Meseleyi yetki-yetkisizlik meselesine sıkıştırmak ve içeriği gözden kaçırmak asla düşülmemesi gereken büyük bir tuzaktır.
Şöyle ki, konunun gündeme taşındığı 6 Ekim akşamı TV Net kanalına verdiği demeçte İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı mahyaların kendilerinin bilgisi dışında asıldığını ve tepkiler üzerine mahyaların yakılmasına 2. akşam izin vermediklerini açıklarken mahyaların mahiyetine bir itirazlarının olmadığını ifade etmiştir. Bugün de Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan açıklamasında Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez mahyaların siyasete alet edilmesine karşı olduklarını söylerken, bir yandan da mahyaların içeriğinde sorun olmadığını belirtme ihtiyacı hissetmiştir.
Hangi kaygılarla dillendirildiğini az çok tahmin ettiğimiz bu sözler net bir yanlıştır. Acaba Sayın Mehmet Görmez ırkla, kanla övünmenin; Müslüman kimliği ve aidiyeti yerine etnik, kavmi, ulusal kimlik ve aidiyetlerin öne çıkartılmasının cahili bir tutum olduğunu bilmiyor mu? İçeriğinde sorun yok denilen sloganlardan "Önce Vatan" ve "Ordumuza Şükran Borçluyuz!" sloganlarının içerdiği militarist mantığı doğal buluyor mu?
Bu vesileyle sormak lazım acaba hangi eyleminden ya da eylemlerinden ötürü orduya şükran borcu hissetmemiz gerekiyor: Seri haline getirilmiş darbeler dolayısıyla mı? Her fırsatta halkın inancını, tercihini, kimliğini tehdit öğesi olarak nitelemesi ve İslami hassasiyet ve talepleri "gerekirse silahla" tepeleme kararlılığından ötürü mü? Kendi personelini namaz kıldıkları ya da içki içmedikleri için yargısız infazlara tabi tutması; elinin uzandığı her yerde başörtülülere parya muamelesi yapması mı orduya şükran duymamızı gerektiriyor? Ergenekon sanıklarına sahip çıkma kararlılığı, Albay Cemal Temizöz gibi adı kuyulara atılan cesetlerle anılan bir sanığı hala görevde tutmakta ısrar etmesi; daha birkaç gün önce Lice kırsalında havan atışıyla paramparça edilen Ceylan adlı kız çocuğunun katledilmesi olayını sistematik biçimde örtme çabaları mı, evet daha buna benzer sayısız eylemlerinden acaba hangisi orduya daha fazla şükran duymamızı gerektirir?
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Sayın Mehmet Görmez'e ve tüm DİB personeline hatırlatıyoruz: Gazetenin haberinde yanlış yoksa, sizin yaklaşımınız açık, net bir yanlış içermektedir. Sorun mahyaların asılmasında yetki-yetkisizlik sorunu değil, içerdiği cahili zihniyet sorunudur. Bu zihniyetle açıkça yüzleşmeden, hesaplaşmadan iman etme sorumluluğumuzu yerine getiremeyeceğimizi siz de biz de gayet iyi biliyoruz. Öyleyse lütfen dünyevi otorite ve makam sahiplerine değil, Rabbimize vereceğimiz hesabı asıl kabul ederek sözlerimizi ve tavırlarımızı bir kere daha gözden geçirelim!
Özgür-Der
İLGİLİ HABERLERİMİZ: