İskender Pala'nın yaşadıkları "Türk Silahlı Kuvvetleri'nde dindar bir subayın nasıl barındırılmadığını" göstermesi açısından oldukça ilginç bir örnek sunuyor.
Aslında ben, namaz kıldığı için, eşinin başı örtülü olduğu için vs. gibi sebeplerle ordudan atılan epey kişi tanıdım.
Onların, ordudan atıldıktan sonra yaşadıkları bunalımlara şahit oldum.
Psikolojisi bozulanları, eşlerinden ayrılanları, Türkiye'yi terk edip başka ülkelere gidenleri, yabancı istihbarat örgütlerinin "bize çalış" teklifleriyle karşılaşanları hatta intihara kalkışanları bilirim.
Bütün yaşadıklarına rağmen içlerinde hayata yeniden tutunan, kendisine yeni bir yol çizen, üstüne üstlük yeni hayatlarında çok daha başarılı olup iyi kazanan, toplumda saygın mevkiler edinenlere de rastladım.
Prof. Dr. İskender Pala ve Prof. Dr. Nevzat Tarhan ordudan atıldıktan sonra tekrar hayata tutunan ve toplumda saygın mevkiler kazanan sadece iki isim.
Demek ki ordudan atılmak hayatın sonu demek değildir.
Öyle ama ordudan atılma sebebi insana koyuyor olmalı!
Namaz kıldığı için atılmak...
Eşi başörtülü olduğu için atılmak...
Bunları disiplinsizlik sayan ve cezalandıran bir ordunun mensubu olmak...
Pek de gurur duyulacak bir şey olmamalı.
Bu sebeplerle ordudan atılanlar niçin üzülürler pek anlamam!
Şimdi...
İskender Pala'nın hikâyesi bunlardan biri.
Başarılı bir subayken eşinin başörtülü olduğunun ortaya çıkması ile başlıyor onun hikâyesi.
Daha önce orduevlerine başörtülü eşi ile girebilen Pala, 28 Şubat sürecinde eşi ile gittiği bir orduevine giremeyeceğinin söylenmesi ile şaşkına dönüyor.
Bu durumun kendisine izah edilmesini istiyor. O süreçte bir dizi yazışma oluyor.
O yazışmalardan birinde İskender Pala'ya Atatürk İlke ve İnkılapları hatırlatılıyor.
Ne kadar da akla yatkın bir gerekçe!
'Normal bir örtünmenin sınırlarını aşarak son zamanlarda adeta belirli bir politik görüş ve bu görüşe mensup gruplarca yürütülen çeşitli eylemlerin simgesi haline getirilmeye çalışılan bir kıyafetle askeri bir mahale girilmesi ve siyasi mahiyette bir tartışma ortamı yaratılması,
Bu suretle aynı mesleğe mensup kişi ve ailelerin aynı duygu, düşünce kanaat etrafında birleşerek bütünleşmesinin zedeleyici bulunması,
Her konuda ve her zaman önderimiz olan yüce Atatürk'ün ilke ve inkılapları ile direktiflerine uymaması nedenleriyle,
kendinizi süratle yetiştirmenizi, yüce Atatürk'ün ifadeleri ile zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet nurları taşıyan kahraman Türk Ordusu'nun bir ferdi olduğunuzu hiçbir zaman unutmamanızı, bundan böyle benzer tutum ve davranışlardan uzak durmanızı önemle hatırlatırım..."
"Yüzlerce benzer öykü içinden bir öykü bu. Keşke yaşanmamış olsaydı, yaşandı işte" diye yazmış İskender Pala...
Nazik insan!
Ben olsaydım onun yerinde "Yaşandı bitti saygısızca" der keserdim.
"Çizik çizik yüreklerle yıllar yılı birbirimizi teselliye çalıştığımız eşime, çocukluk coşkularını cevap bulamadıkları sorularda savrularak büyüyen kızlarımla oğluma ve onlara benzer hayatları yaşamak kaderleri olan binlerce aileye..." ithaf edilmiş İskender Pala'nın "İki darbe arasında ilginç zamanlar" adlı kitabı. (İki darbe arasında, İskender Pala, Kapı Yayınları)
Keşke ordudan atılan herkes yaşadıklarını bu şekilde kitaplaştırsa.
Kim bilir ne acı hikâyelerle karşılaşırdık. Tıpkı İskender Pala'nın hikâyesi gibi, tıpkı Nevzat Tarhan'ın hikâyesi gibi.
Ne kitaplar, ne senaryolar, ne filmler çıkar kim bilir bu mağdurların hayatlarından!
BUGÜN