Ertuğrul Günay'ın sol siyasî geçmişinde mutlaka sık karşılaştığı kelimelerden biri olmalı. Geçmişte sağın "komünist", geleneksel Müslümanların "gavur" nitelemesi gibi, solun kendi içlerindeki muarızları suçlamak için kullandıkları bir kelime.
Oportünist, "fırsatçı" anlamına geliyor. Sosyalist jargonda, zümre çıkarlarını sınıf çıkarları üstünde savunanlar için kullanılıyor. Genel siyasî anlamı ise şöyle: Kendisine veya temsil ettiği dar gruba ait bir çıkarın peşinde olan politikacılar bu çıkarları, genel siyasî veya ideolojik bir kılıf altında savunmaya giriştiklerinde buna oportünizm deniyor. Bir politikacının kendi kariyer çıkarları için, ilkesiz ve ölçüsüz bir şekilde siyasî sorunları sömürmesi gibi. Oportünist siyasetçi kendi çıkarı için bir mevziye yatıyor; ülkenin değişen gündemlerini takip ediyor. Ve bu gündemler karşısında, fırsatı yakaladığı an kendi siyasî konumunu pekiştirecek hamlelere girişiyor.
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın, iki konuda yaptığı çıkışın siyasî etiğe uygun açıklaması yok. Ergenekon sanıklarına verdiği çizgiyi aşan destek ile Muhsin Yazıcıoğlu'nun na'şının Taceddin Dergâhı'na defnine karşı çıkışı. Önce ikincisinden başlayalım.
Günay, neye itiraz ediyor? Kültür Bakanı itirazını, mekânın tarihî niteliğine değil, millî niteliğine yapıyor. Yaptığı açıklamada gerekçesinin İstiklâl Marşı'nın yazıldığı bu mekâna karşı duyduğu "millî bir sorumluluk" eseri olduğunu ve Akif'e saygısının eseri olarak Bakanlar Kurulu kararını imzalamadığını belirtiyor.
Sorun şurada: Günay itirazını Kültür Bakanı olarak uhdesine giren bir alanda yapmıyor; kendi ifadesi ile "hepimiz için millî bir sorumluluk" olduğu için yapıyor. Sorulacak soru ise şu: Bakanlar Kurulu üyelerine bakarak söyleyin, bu gerekçenin en çok kimi bağlaması gerekir? Mehmet Akif'e karşı "saygısız" olanlar, "millî sorumluluk"tan yoksun olanlar kimler? Kültür Bakanı dışındaki bakanların tamamı değil mi? Ayrıca Muhsin Yazıcıoğlu'nun na'şını o mekâna defnetmek için toplanan on binlerce insan da aynı saygısızlığı ve sorumsuzluğu işlemiş olmuyor mu? Sonuç ne oluyor? Mehmet Akif'in Safahat'ını birkaç kere hatmetmiş ve ezberine almış, Başbakan dahil AK Partili Bakanlar Kurulu üyelerinden daha fazla "Akif saygısı" konusunda tavizsiz; değme milliyetçiden daha fazla "millî sorumluluk" sahibi bir Ertuğrul Günay karşımıza çıkıyor? Öyle değil mi?
Peki inandırıcı mı? Sol siyasî gelenekten gelen bir politikacının şıracıya şıra satmaya kalkması gibi, milliyetçilik ve muhafazakârlık dersi vermeye kalkması inandırıcı mı? Öbür taraftan sınırları alabildiğince daraltılmış bir siyasî etik çerçevesinin içine bu tavır yerleştirilebilir mi?
Ertuğrul Günay'ın, Ergenekon zanlıları hakkında yaptığı açıklama için de benzer sorular akla geliyor. Önceki gün, Günay'ın "görmezden gel" çağrısının yargıya açık bir müdahale olduğunu ve suç teşkil ettiğini yazmıştım. Sonrasında gelen açıklama metnini ölçüp biçmek ve bir hükme varmak için başvurulacak tek araç, benim başlığa aldığım kelime. Günay, söylediklerini reddetmiyor. İki farklı hedef kitleye, iki farklı açıklama yapıyor. Birinde yargıya müdahale edip, Ergenekon sanıklarına sahip çıkıyor; öbüründe hukuka sahip çıkıp Ergenekon'dan şikâyet ediyor. Üstelik, Ergenekon davasına açıkça müdahale eden tek bakan sıfatıyla, bu sürecin "AK Parti aleyhine işlediğini" söylüyor. Yani? AK Parti'nin bu sürece müdahil olduğunu ve Ergenekon soruşturmasını bir intikam aracına dönüştürdüğünü iddia etmiş oluyor. Söyleyen kim? Geçen sene Başsavcılığın açtığı AK Parti kapatma davasını, "Ergenekon'un rövanşı" olarak tanımlayan bakan değil mi?
Siyaset akıl ve mantık işi. Ne Ergenekon ne de Taceddin Dergâhı Günay'ın umurunda değil. Ertuğrul Günay'ın söylediklerini ve gerekçelerini, makûl bir şekilde yan yana getirebilmek için müracaat edilecek tek mantık var: Başlığa aldığım kelimenin mantığı.
ZAMAN