Operasyonel araştırma!..

Ali Bulaç
Soros'un Açık Toplum Enstitüsü ve Boğaziçi Üniversitesi'nin desteğiyle yapılan araştırmayı nasıl değerlendirmeli? Araştırmayı dikkatle okudum.

Kullanılan yöntem sorunlu, kavramsal çerçevesi hatalı, politik yönelimi taraflı. Kısaca "operasyonel" bir raporla karşı karşıya bulunuyoruz.

"Amaçlı örneklem" yöntemi doğası gereği "sorunlu"dur. a) Seçilen örnekler yanlıdır, belli bir ideolojiye bağlıdırlar, rekabet halinde oldukları kesimlere karşı önyargılıdırlar. b) Analitik düşünmekten çok politik iddialarına malzeme tedarik etme amacıyla olayları tahrif ederler, bazen de yalan beyanda bulunurlar. Araştırmanın mekanları her iki durumla malul: "CHP İl Örgütleri, ADD, Eğitim-Sen, Pir Sultan Abdal Dernekleri, Hacı Bektaş Veli Dernekleri, Cem Vakfı gibi kuruluşlar... AK Parti'ye ve dindar insanlara muhalif olarak bilinen eczane, mimarlık bürosu, doktor muayenehanesi ve işyerleri".

Örnekler gerçeğin bir yüzünü kendilerince resmetmişlerdir. Büyük resim için mesela MÜSİAD, SP, Mazlumder, TGTV, Özgürder, Hak-İş, imam-hatiplere de gidilmeli. Bir de onların çizdiği resme bakmalı. Kategorik olarak "İslami kesimin ezildiklerine ilişkin söylemlerinin çalışmanın kurgusu ve kapsama alanı" dışında tutulması yeterince açıklayıcı.

Müslüman bir ülkede dinî vecibeler yerine getirilir. Garabet şu ki, "Cuma namazlarına-umrelere gidenlerin artması, Selamün Aleyküm diyenlerin, iftar daveti verenlerin çoğalması" gibi gündelik pratiklerin "Türkiye genelinde dindar kesimin laiklere uyguladığı mahalle baskısının en yaygın örnekleri arasında" sayılması.

19. yy.dan kalma sosyoloji bilgileri gerçekten kullanışlı değil. Toplumsal değişmenin dinamiği olan cemaatleri arkaik yapılar olarak görmek akademik anakronizmden başkası değil. Bu tezin boşluğunu "Din, Kent ve Cemaat" adlı çalışmamda göstermeye çalıştım. Hâlâ Fethullah Gülen hareketini tarihsel ve toplumsal değişme dinamikleri eşliğinde araştıracak sosyolojik çalışma yapılmadı. Bildik "ideolojinin sosyolojisi" söz konusu. Raporda Gülen hareketiyle ilgili "Anadolu'da birçok kentte eğitim ve iş dünyasında etkin bir konumda olan cemaatin açık bir baskı uyguladığı söylenemez. Görüştüğümüz pek çok kişi, cemaate dâhil olmanın, faaliyetlere katılmanın ya da cemaatten ayrılmanın zora dayanmadığını belirttiler." deniyor. Bu bile modern cemaatlerin iradi olduğunun kanıtı için yeterli değil mi? Yine de cemaat "alarm verilen tehditler" arasında sayılmaktan kurtulamıyor. Kayseri'de bir kız yurdunda şunlar oluyor(muş): "Saat 6'da eve geleceksin, 10'a kadar lise öğrencilerine ders vereceksin, 2. sınıfta hâlâ 'çöm'sündür, 3. sınıfta abla olursun, 1. ve 2. sınıf öğrencilerine ders vermeye başlarsın, 4. sınıfa geçtiğinde yerini 3. sınıfa geçenler devralır." Pekiyi, bunlar suç mu, kusur mu?

Araştırmanın baskın karakteri operasyonel. Ana tema şu: "1999 yılında halkın yüzde 42'sinin Türkiye'de dindar insanlara baskı yapıldığı yönündeki kanı, 2006'da yüzde 17'ye düşmüş bulunuyor. AKP iktidarıyla birlikte İslami kesimin şikâyetleri azalmış, laik kesimin şikâyetleri de artmış". Yani "laiklik zayıflıyor, irticai güçler öne çıkıyor". Demek ki laiklik ve cumhuriyet tehdit altında! Harekete geçmenin meşruiyet çerçevesi oluşmuş. Hatırlayalım, O. Doğu Silahçıoğlu ne demişti: "Anayasal kurum ve kuruluşların da desteğini sağlayarak, laik Cumhuriyet'in yanında yer alan demokratik kitle örgütlerini, sendikaları, meslek kuruluşlarını ve 'sol muhalefeti' bir araya getirmek; geniş halk yığınlarını harekete geçirmek, - Hükümet üzerinde baskı oluşturarak, onu antidemokratik uygulamalarından vazgeçirmek, - Hareketin yarattığı etkiyle 'sol muhalefeti' giderek güçlü hale getirmek, - Sonunda hükümeti yönetimden çekilmeye mecbur etmektir." (Cumhuriyet, 3 Şubat 2008.)

Maalesef araştırma söz konusu projeden kopuk görünmüyor. "Amaçlı örneklem" olarak seçilen "demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek kuruluşları ve 'sol muhalefet'in provokatif, tek yanlı, hilaf-ı hakikat beyanları ile Silahçıoğlu'nun seferber etmek istediği aktörler sanki aynı.

ZAMAN