Operasyon

Ahmet Altan

Güneydoğu’ya büyük askerî yığınaklar yapılıyor.

Şu andaki hareketlilik geniş çaplı bir “operasyonun” habercisi gibi.

Böyle bir operasyon, orada yaşayan insanlara karşı büyük bir haksızlık olur.

Biliyorum, “dağda silahlı adamlar dolaşırken hiçbir devlet buna izin vermez, müdahale etme hakkı vardır” ama bu ülke yeni bir döneme giriyor.

“Kürt açılımından”, anayasa değişiminden söz ediyoruz.

En geç gelecek yıl genel seçimler yapılacak.

Belli ki Türkiye yeni bir yapılanma yaşayacak.

Hayatın gerçeklerinden kopuk bir “devlet yapısı”, hayatın gerçeklerine uygun hale getirilecek.

Bu değişimler, bu yeniden yapılandırmalar, varlıkları yıllarca inkâr edilen, hakları verilmeyen, eşit vatandaş kabul edilmeyen Kürtlerin bu ülkedeki yerlerini, haklarını yeniden belirleyecek.

Kaçınılmaz bu.

Toplumunun yaklaşık dörtte birini yok farz ederek yeni bir çağa adım atamaz bir ülke.

Türkiye, böylesine geniş kapsamlı bir değişime hazırlanırken, hayat Türkiye’yi bu değişime zorlarken bir askerî operasyonun ne yararı olacak?

Yapılacak operasyon “dağdaki silahlı insanları” bir anda ortadan mı kaldıracak?

Yirmi beş yıldır operasyonlar yapılıyor.

İnsanlar ölüyor ama sonuç değişmiyor.

Şimdi de insanlar ölür ve sonuç değişmez.

Eğer böyle bir operasyon yapılırsa, bunun amacı “PKK’yı vurmak, güçten düşürmek” falan olmaz.

Böyle bir operasyonun amacı, ancak Türkiye’yi altüst etmek, ortamı kanlı tabut görüntüleriyle germek, değişimlerin önüne set çekmek olur.

Değişimi durdurmak isteyenlerin elinde çok da fazla imkân kalmadı.

Yavaş yavaş “son silahlarını” da kullanma aşamasına doğru gidiyorlar.

Geniş çaplı, kanlı bir operasyon düzenleyip, PKK’nın da buna şehirlere yayılan bir terörle cevap vermesini sağlayarak, “mevcut düzeni” biraz daha sürdürecek hesaplar yapılabilir bir yerlerde.

Uzun vadede bir işe yarar mı?

Yaramaz.

Ama kısa vadede ortalığı kan gölüne çevirme, insanları öldürme, değişimi bir süreliğine de olsa durdurma ihtimali var.

Sivil hükümet böyle bir operasyonu engellemeli.

Milliyetçilik yarışına girip böyle bir operasyonu desteklemek, insanları gereksiz yere öldürmek ve değişimi anlamsızca durdurmaktan başka bir işe yaramaz.

Bir “çatışmasızlık” halini sürdürmek zorundayız.

Bunu hem Türkiye’ye, hem de o bölgede yaşayan insanlara borçluyuz.

“Dağda adam dolaşmasına devlet izin vermez” kuralını kendi “sorumlulukları” olarak belirleyenlere, “sorumluluklarının” en başında, o insanları “insanca” yaşatmak geldiğini de hatırlatmalıyız.

Eylem Düzyol’un insanın içini yakan o muhteşem Diyarbakır röportajını okudunuz mu?

Bence o röportajı Başbakan da, bakanlar da, Genelkurmay da okumalı.

“Öldürmek” istedikleri insanların nerelerden çıkıp dağlara gittiklerini görmeli.

O açlığa, sefalete, ıstıraba aldırmayıp da o bölgeye baktığında sadece “dağdaki insanları” görmek, “tercih edilmiş bir körlükten” başka bir şey olmaz.

Diyarbakır’ın sokaklarını, gecekondularını, yakılmış köylerinden kaçıp göç ederek gecekondulara sığınanları, ayda elli altmış lirayla yaşamaya çalışanları, evine ekmek götüremeyenleri de görün.

Devlet, sadece “dağlarından” mı sorumlu bu ülkenin, sokaklarından, evlerinden, açlarından sorumlu değil mi?

“Operasyon” yapacaksanız önce “yoksulluğa karşı” bir operasyon yapsanıza.

Dağdakileri öldürmek için harcanan paranın yarısıyla sokaktakilere bir iş imkânı açsanıza.

Devletin asıl işi “öldürmek” değil, yaşatmaktır.

O insanları yaşatsanıza, onların yaşamaları için önlemler alsanıza; aklınıza gelen tek önlem silahları kuşanıp insanları öldürmeye mi gitmek?

Bu operasyonları durdurun.

Türk ve Kürt çocuklarını boş yere kırdırmayın.

Amerika’yla Rusya’nın “nükleer silahlarının üçte birini” yok etmek için anlaşma yaptığı bir dünyada çatışmalar, savaşlar çok fazla sürmez.

Dünyada da sürmez, Türkiye’de de sürmez.

Yeryüzü bir barış çağının kapısında dururken bu operasyonlar zamanın gerçeklerine de, ülkenin çıkarlarına da, insanların vicdanına da aykırı olur.

Öldürmeyi denediniz, bir işe yaramadı.

Bir durun bu sefer.

Bir durun da insanları yaşatmayı deneyelim el birliğiyle.

TARAF