1937-1938 yıllarında “Dersim'de neler oldu” konusunda düzenlenen konferansa katılmak amacıyla Brüksel'deyiz.
1937-1938 yıllarında “Dersim’de neler oldu” konusunda düzenlenen konferansa katılmak amacıyla Brüksel’deyiz. Avrupa Parlamentosu Yeşiller grubundan Jürgen Klote’nin çağrısıyla katıldığımız konferansta, Dersim katliamı olarak tarihe geçen olayları, anlamaya ve irdelemeye çalışıyoruz.
Bu konferans, çok önceden düzenlenmişti.
Daveti aldığımız zaman ne Onur Öymen, Meclis’e çıkıp malum lafları etmişti, ne de Kılıçdaroğlu onun istifasını istemişti.
Onur Öymen’in konuşmasıyla birlikte başta Dersim’de neler olduyla çıktığımız yolculuk, tarihimizin diğer evrelerini de içererek ilerliyor. Koçgiri katliamı ve benzeri katliamlar da bu tartışmaların bir parçası olarak yeni baştan değerlendiriliyor.
***
Onur Öymen, bu lafı ağzından mı kaçırdı, yoksa bilinçli şekilde tarihsel bir gerçeği mi işaret etmek istedi? Ağzından kaçırmadığı daha sonraki savunmacı tutumuyla anlaşıldı. “Bunu yapan Atatürk’tür, bu nedenle bu tartışma beni değil onu hedef alıyor” dedi. Deniz Baykal da Onur Öymen’i koluna takarak gruba girdi ve onun yanında durduğunu ifade etti.
Bu gelişmenin burada durması mümkün değil. Artık yakın tarihi resmi tarihin sınırlarını aşarak araştırmaya, okumaya, öğrenmeye çalışıyoruz.
O tarihlerde yaşanan acıları, acımasızlıkları bir gerçek olarak algılama eğilimi güç kazanıyor.
Avrupa Parlamentosu’ndaki toplantıda da Onur Öymen’in sözlerinin üzerinden yorumlar yapıldı, Dersim’de neler yaşandığına ilişkin yorumlar ve saptamalar ilgi ile izlendi.
Tarihe merak belki de hiç bugünkü kadar öne çıkmamıştı.
***
Tarihe merak neden önemli? Geçmişi öğrenmenin ve resim tarihin dışına çıkmanın ne gereği var?
Şunun kabul edelim ki, kendi tarihini bu kadar yanlış öğrenen bir toplum çok azdır. Düşünün Dersim’de katliama uğramış ailelerinin çocukları, torunları bile kendi tarihlerini yeni yeni öğreniyorlar. Hatta kendi kişisel tarihlerini bilmeyen, öğrenemeyen o kadar çok Dersimli bulunuyor ki!
Tarihi öğrenememenin sorumlusu biz miyiz? Yahut asıl sorumlusu biz miyiz? Şurası bir gerçek ki, resmi tarihte, okullarda okutulan tarih kitaplarında ne Dersim vardır, ne de Koçgiri. Okullarda bunlar öğretilmez. Ancak eğer söz edilmek gerekirse de tamamen tarihi gerçekler çarpıtılır. Biz bir başka tarihin içinde yaşarız. Sonra dünyanın değişik yörelerinde gerçeklerle yüz yüze geldiğimizde ezberimiz bozulur şaşırır kalırız.
Tabii doğruları öğrenmek kolay değildir ülkemizde. Kaynak bulmak kolay değildir.
Ezberler içinde yazılmış tarih kitaplarını aşmak kolay değildir.
Bütün bunların sıkıntılarını yaşarken Onur Öymen imdadımıza yetişti. Dersim katliamını savundu. Hem de Alevilerin CHP’ye en çok destek verdikleri bir dönemde yaptı bunu.
Aleviler yaşadıkları şaşkınlığın içinden çıkabilmiş değiller. Gerçekten bu sözlerin altından nasıl kalkacaklar? Bir yanda bugüne kadar güven duymadıkları bir iktidar var.
Bir de destekledikleri parti. Destekledikleri partinin Genel Başkan yardımcısı, “Dersim’de Alevileri kestik, iyi de ettik” anlamına gelecek türünden sözler ederken, Başbakan Erdoğan belki ilk kez bu kadar yüksek düzeyde bir sorumlu olarak ‘Dersim katliamı’ diyor.
Aleviler açısından zor bir durum. CHP içindeki Aleviler açısından iki kere zor bir durum.
Bu yazıyı yazarken Türkiye’den gelen haberler tartışmanın daha da alevleneceğini gösteriyor. Öymen’in istifasını isteyen Dersimli Kemal Kılıçdaroğlu, kendi sözlerini CHP içindeki çok sesliliğe bir örnek olarak göstererek durumu idare etmeye çalışıyor.
Bu nasıl birçok seslilik ki, Dersim katliamını savunanla, Dersim’de kırılan, canını, kanını kaybedenler aynı çatı altında yaşayacaklar.
Bu mümkün mü?
Ezenle ezilen, yok edenle yok edilen aynı siyasi akımın içinde mücadele edebilir mi?
Benim inancım o ki, bu iş burada bitmez.
CHP bu sıkleti kolay kolay kaldıramaz.
Görüp yaşayacağız, ama hiçbir şeyin artık eski yerinde durmayacağını da görmeliyiz. Göreceğiz.
RADİKAL