Başbakan Erdoğan’ın bir buçuk ay önce Davos Dünya Ekonomi Forumu kapsamındaki Gazze panelinde siyonist işgal şefi Peres’e yönelttiği tarihî tepki birkaç hafta gündemin ilk sırasından inmemişti.
Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada büyük yankı uyandıran ve Erdoğan’ın, sözünü kesmeye çalışan panel yöneticisine hitaben dile getirdiği “one minute” ifadesiyle özdeşleşen bu tarihî tepkiye dair ekranlarda bazı siyaset yorumcuları ve emekli diplomatlar tarafından yapılan ilk yorumlar, Erdoğan ve Türkiye’nin bu tepkiden dolayı ağır bir bedel ödemek durumunda kalacağı yönündeydi. Söz konusu yorumlarda, uluslararası sistemin bu tür bir çıkışı sindiremeyeceği, özellikle İsrail’in hamiliği misyonunu üstlenmiş olan ABD’nin mutlaka bu çıkışın hesabını soracağı biraz tehditkâr, biraz da talepkâr bir tarzda dile getiriliyordu.
Buna karşılık, Erdoğan’ın çıkışının emperyalizm ve siyonizme vurulmuş tarihî tokat olduğunu ve bu çıkışın “Ortadoğu”daki dengeleri Müslüman halklar lehine değiştirebilecek bir potansiyeli harekete geçireceğini dillendiren yorumlar da yapıldı. Erdoğan’ın çıkışının, özellikle de Arap ülkelerindeki işbirlikçi yöneticilerin tahtlarını sarsacak bir etki oluşturacağı yönünde görüşler dile getirildi.
Erdoğan’ın Davos’taki tarihî çıkışının başta mazlum Filistin halkı arasında olmak üzere İslam dünyasında büyük bir coşkuya sebep olduğu ve bir moral etki yaptığı tartışmasızdır. Tüm dünyanın gözü önünde pervasızca soykırım girişimlerinde bulunan siyonist işgal rejiminin de bu çıkışla bir yara aldığında kuşku yoktur. Fakat o günden bugüne yaşananlar, hem Erdoğan’ın Davos çıkışını olumsuzlayan ve felaket tabloları çizen yorumların, hem de bu çıkış üzerinden “Ortadoğu” için umutlu gelecek tabloları çizen yorumların dışında çok farklı bir gelişmeye işaret etmektedir. O da, siyonist işgal rejimine öteden beri süregelen desteğinin yanı sıra giriştiği Afganistan ve Irak işgalleriyle Müslüman halkların en nefret ettiği ülkelerden biri haline gelen ABD’nin, Erdoğan’ın Davos çıkışını, Müslüman halklar nezdinde işlevsel bir diplomatik araca dönüştürme çabasıdır.
ABD’nin yeni başkanı olarak, kendisine, Müslümanların Amerikan emperyalizmini karşısındaki sıkılmış yumruğunu açmayı misyon edinmiş görünen Barack Hüseyin Obama’nın ilk yurtdışı gezilerinden biri olarak Nisan ayında Türkiye’ye geleceği ve buradan İslam dünyasına sesleneceğinin açıklanmış olması, bu yöndeki yorumların güçlenmesine yol açtı.
Obama’nın, Müslüman halkların ABD emperyalizmi karşısındaki gardını düşürme politikasının ilk ayağı olarak İslam dünyasına seslenmek üzere ilk gezilerinden birini bir İslam ülkesine yapmayı planladığı zaten baştan beri biliniyordu, fakat tercihini Türkiye’den yana yapmış olmasında Davos çıkışının diplomatik gücünden yararlanma isteğinin etkili olduğu yorumları yapılıyor.
İngiltere’nin etkili yayın organlarından The Economist dergisi, Obama’nın bu tercihini, “Erdoğan'ın Davos'taki ‘diplomatik olmayan tepkisi’nin ‘diplomatik yararları’nın görülmeye başlandığı” şeklinde yorumlayan bir makaleye yer verdi. The Economist’te hafta içinde yayınlanan ve Türkiye medyasına yansımakla birlikte çok yankı uyandırmayan “Köprüyü onarmak” başlıklı bu önemli makalede, “Erdoğan'ın ABD ve Avrupa'ya yönelik tepki ve öfkesinin, beklendiği gibi ABD Başkanı Barack Obama yönetimiyle ilişkilerine zarar vermediği, hatta ABD'nin Müslüman dünyasına ulaşmak istediği şu günlerde faydalı bile olabileceği” tesbiti yer aldı.
Amerikan emperyalizminin, Davos çıkışı karşısında sert tepki vereceği ve hatta bazı yaptırımlara başvuracağı yönündeki beklentilerin aksine bu çıkıştan diplomatik olarak yararlanmayı tercih etmesi, aslında tam da “Büyük Şeytan” sıfatına uygun bir davranış. Sorulması ve sorgulanması gereken, Davos çıkışıyla Fas’tan Endonezya’ya tüm Müslüman halkların sevgisini kazanan Erdoğan’ın, bu sevginin ABD emperyalizmi tarafından istismar edilmesine seyirci kalıp kalmayacağıdır.
“One minute” çıkışının, Arap ülkelerinde müfsid Türk dizilerinin izlenme oranlarını ve böylece tahrip gücünü artırdığını biliyorduk. Şimdi bir de, Müslüman halkları sıkılmış yumruklarından etmeye çalışan ABD emperyalizmi için ‘diplomatik yararlar’ sağlayan bir “Truva Atı” işlevi görmeye başlarsa “one minute” efsanesi başlamadan bitmiş olacaktır.